9 Mart 2016 Çarşamba

NAMAZ İSLAM ALAMETİMİDİR?

SORU: Hocam arkadaşlar arasında konuşulan ve ciddi tartışmalara neden olan bir sorum olacak, bu konuda bizleri aydınlatırsanız çok seviniriz. Namaz İslam Alametimidir?

CEVAP: Bismillahirrahmanirrahim, Hamd, yalnızca Allah'adır.

Günümüzde namaz kılan bir kişiye Müslüman isminin verilip verilemeyeceği konusu halen konuşulur durumdadır. Öyle ki, namaz kılan kişiye Namazın islam alameti görüldüğünden dolayı Müslüman diyen kimse neredeyse tekfir edilecek, alamet görmediğinden dolayı değildir diyenler ise harici, tekfirci görülecek duruma gelmiştir.
Konunun böyle bir hal almasının sebebi hiç şüphesiz birçok şirk çeşitlerinin işlendiği ve dolayısıyla müşrik bir toplumda yaşamamızdan dolayıdır. İşte böyle bir toplumda yaşamanın vermiş olduğu sıkıntılardan bir tanesi de bu toplumun fertlerine karşı Müslüman bir şahsiyetin ne şekilde bir tavır alacağı konusudur.

Konu hakkında hakim olan görüş, namaz gibi İslam alametlerinden bir alameti gösteren kişiye kendisinde apaçık bir şirk görülmediği müddetçe Müslüman muamelesi yapılacağıdır. Özellikle son dönemde tevhid ve akîde yönünden oldukça başarılı çalışmaları olan Şeyh Abdulkadir b. Abdulaziz ve Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisî gibi muasır alimlerimiz de bu görüşe sahiptirler.

Zahiren Üzerinde İslam Alameti Taşıyan Kimsenin Müslüman Olduğuna Dair Deliller

Üzerinde İslam alametlerinden bir alameti bulunduran kimsenin zahiren Müslüman olarak isimlendirileceğine dair öne sürülen görüşün temelde getirmiş olduğu asli delil Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)‘den sahih senetle nakledilen “Kim bizim kıldığımız namazı kılar, bizim kıblemize yönelir ve bizim kestiğimizi yerse bu kimse Müslümandır.” hadisidir.

Konuyla ilgili açıklama yapan şeyhler bu hadisi zikrettikten sonra “üzerinde namaz gibi bir İslam alameti bulunduran kimse hükmen Müslümandır. Kendisinden açık bir şekilde şirk ve küfür görülmediği müddetçe bu kimseye Müslüman hükmü uygulanmalıdır” demektedirler. Nitekim bu hadisi delil olarak getiren Şeyh Abdulkadir b. Abdulaziz şöyle demektedir:

“Bu kimse hükmen Müslümandır. Böyle bir kimse, durumu kapalı olan Müslüman olarak nitelendirilir. Bu, kendisinde Müslümanlık alametlerinden birisi görülüp, İslam’ı bozan herhangi bir davranışına şahit olunmayan kimsedir. Çünkü Müslümanlık alametleri zahiri sebepler olup; şa’ri (kanun koyucu), sahibine Müslüman hükmünü vermeyi bu sebeplere bağlamıştır. Öyleyse böyle bir kimse için Müslüman hükmü sabit olur. Ancak, İslam’ı bozan bir davranışta bulunmak gibi daha kuvvetli bir zahiri durum, bu zahiri durumla çelişirse hüküm buna göre verilir. İslamı bozan bir davranışına şahit olunmayan kimse için islam hükmü sabittir.

Aynı şekilde Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi’de konu üzerinde şu değerlendirmeleri yaptıktan sonra bu hadisi delil olarak getirmektedir.

“Kesin olarak bildiğimiz ve inandığımız şu ki, İslam’ın muteber alametlerinden birini izhar eden kişinin içinde gizledikleri Allahu Teala’ya havale edilerek dünyevi işlerde kendisine Müslüman muamelesi yapılır. Çünkü kişinin içinde gizledikleri Allahu Teala’yı ilgilendirir ve dünyevi ahkamda bunun üzerine hüküm bina edilmez. Kendisini İslam’dan çıkaracak bir söz söylemediği veya bir fiil işlemediği sürece, bu tür kişilerin arkasında namaz kılınır, kendisine selam verilir ve kestiği yenir.”

Zahiren İslam Alameti Gösteren Kimseye Müslüman Hükmü Verileceğine Dair Selef Alimlerinin Sözlerinden Bazılar.

Bu hususta dört mezhebin görüşünün zikredildiği “el-Mevsuatu-l Kuveytiyye” de şu bilgilere yer verilmektedir:

“Gerek Hanefiler gerekse Hanbeliler namaz fiili ile kafirin Müslüman olacağına hükmetmişlerdir. Ancak Hanbeliler kılınan namazın cemaatle ya da ferdi olmasını yine aynı şekilde daru-l Harb ya da daru-l İslam’da olması arasında fark gözetmemişlerdir. Ne zaman namaz kılarsa İslamına hükmedilir demişlerdir. Hanefiler ise ancak vaktinde cemaatle tam bir namaz kılarsa İslam’ına hükmedilir demişlerdir.
Malikiler ve Şafilerden bazıları ise, sadece namaz ile bir kafirin Müslümanlığına hükmedilmez. Çünkü namaz İslam’ın furuundandır. Hac etmek, oruc tutmak gibi sadece namaz kılmakla kişi Müslüman olmaz. Çünkü Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “İnsanlarla La İlahe İllallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum…” demiştir. Yine Şafilerden bazıları “şayet daru-l İslam’da namaz kılarsa onun islamına hükmedilmez. Çünkü bu durumda dinini gizleyerek namaz kılması ihtimali vardır.”

Hanefi alimleri de Hanbeli alimleri gibi İslam alametini kişinin İslam’ı için yeterli bir hal olarak görmekle birlikte namazın İslam alameti olabilmesi için cemaatle kılınması şart koşmuşlar, ferdi namaz kılan bir kimsenin Müslümanlığına hükmedilemeyeceğini söylemişlerdir.

İbn-i Nüceym şöyle demiştir: “Asıl olan şudur ki; kafir bir kimse ferdi namaz kılmak, oruç tutmak, kamil olmayan bir şekilde hac etmek sadaka vermek gibi diğer din sahiplerinin de yapmış olduğu ibadetlerden birisini yapmasıyla Müslüman olduğuna hükmedilmez. Yine aynı şekilde teyemmüm gibi bizim şeriatimize has olan ancak asli ibadetlerden olmayan bir amelle de Müslüman olduğuna hükmedilmez.”

Hanefi alimleri bu görüşlerine delil olarak ise hadiste geçen “bizim namazımızı kılarsa…” ifadesini getirmişler ve sadece cemaatle namazın bizim ümmetimize has bir amel olduğunu söylemişlerdir:

“Şayet bir kafir cemaatle namaz kılarsa bizim katımızda onun islamına hükmedilir. Çünkü cemaatle namaz münferid namaza muhalif olarak sadece bu ümmete has bir ameldir. Ferdi namaz diğer ümmetlerinde amellerindendir. Nitekim Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “bizim kıldığımız namaz” demiş ve kıblemize yönelme şartı getirmiştir. Bununla (bizim namazımız ifadesiyle) kastedilen sadece bu ümmete has olması sebebiyle cemaatla kılınan namazdır.”
“Bizim namazımız ile kastedilen kafir topluluklarının cemaatle namaz kılmamasına binaen sadece bizim ümmetimize has olması hasebiyle cemaatle kılınan namazdır.”

Görüleceği üzere Hanefi alimlerinin de konu üzerindeki görüşlerinin altında yatan temel illet, kişiye Müslüman hükmünün verilebilmesi için sadece Müslümanlara has olan amelleri işlemiş olması gerekliliğidir. İşte sadece bu sebepten dolayı Hanefi alimleri ferdi namazı kişinin İslamına hükmetmek için yeterli bir şart olarak görmemişler ve bunu da münferid olarak kılınan bir namazın sadece Müslümanlara has olmayan bir amel olduğu esasına bağlamışlardır.

İbn-i Recep el-Hanbeli şöyle demektedir: “Bilinmesi zorunlu olan şeylerden birisi de, Nebi’nin Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendisine gelerek İslam’a girmek isteyen herkesin yalnızca şehadeti söylemelerini yeterli kabul ettiği, bununla kanlarının güvencede olduğu ve bununla Müslüman sayıldıklarıdır.  Nebi Aleyhissalatu Vesselam üzerine doğru kılıç kaldırdığında “La ilahe illallah” diyen kişiyi öldüren Usame ibn Zeyd’in bu davranışını şiddetle kınamıştır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hiçbir zaman, Müslüman olmak için kendisine gelen bir kimseye herhangi bir şey şart koşmamıştır. Ancak daha sonra o kimse namazı ve zekatı yerine getirmekle yükümlü tutulurdu.”
Bir başka yerde ise şöyle der: “Kim şehadeti ikrar ederse, o kimsenin hükmen  Müslüman olduğu kabul edilir. Eğer bu şekilde İslam’a girmişse, İslam’ın gerekleri olan diğer şeylerle yükümlü tutulur.”

Malikî mezhebi kaynaklarının bir çoğunda kişinin İslam’ı için esas olan hususun tevhid kelimesinin ikrarı ile beraber zahiri amellerin yerine getirilmesi şart olarak getirilmiştir.

Malikî mezhebi alimlerinin görüşlerine yer verilen eş-Şerhu-l Kebir’de namaz kılan bir kimse için “iki şehadet kelimesini söylemediği müddetçe islamına hükmedilmez.” denilmiştir. Buna karşılık eş-Şerhu-l Kebir’in haşiyesi olan Haşiyetu-d Dusuki’de ise her iki görüşte, yani namaz kılan bir kimsenin Müslümanlığına hükmedilebileceği gibi Müslümanlığına hükmedilmeyeceği görüşleri de zikredilmiştir.

Şafi mezhebine gelince, Şafiler “İnsanlarla La İlahe İllallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum” hadisini delil olarak getirmişler…

İmam Nevevi bu hususta şunları söylemektedir: Aslen kafir olan bir kimse imamlık yaparak, imama tabi olarak, münferiden, mescide ya da başka bir yerde ne şekilde olursa olsun namaz kılmakla Müslüman olmaz. Darul İslam ya da Darul Harbte olması da durumu değiştirmez. Bu İmam Şafi’nin Kitabu-l Um de geçen ifadesidir.”

Daha sonra İmam Nevevi konuya dair ihtilafları getirmekte, mezhep alimlerinden bir kısmının daru-l harbte kişinin namaz kılmasının İslam’ına alamet olacağını ancak darul İslam’da takiyye ihtimalinden dolayı namaz kılan bir kimsenin İslam’ına hükmedilmeyeceğini, yine namazda teşehhüd esnasında kişinin şehadet kelimesini getirmesiyle İslam’ına hükmedilip hükmedilemeyeceğine dair ihtilafları uzun uzun zikretmektedir. Aynı şekilde “Mevsuatu-l Kuveytiye’de” Şafilerin bir kısmının “sadece namaz ile bir kafirin Müslümanlığına hükmedilmez. Çünkü namaz İslam’ın furuundandır. Hac etmek, oruc tutmak gibi sadece namaz kılmakla kişi Müslüman olmaz. Çünkü Resulullah(sallallahu aleyhi ve sellem) “İnsanlarla La İlahe İllallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum…” demiştir.

Yine Şafilerden bazıları “şayet daru-l İslam’da namaz kılarsa onun islamına hükmedilmez. Çünkü bu durumda dinini gizleyerek namaz kılması ihtimali vardır.”dediklerini nakletmiştik.
Görüldüğü üzere burada dikkate değer husus, Şafilerden bazılarının darul harp darul İslam ayrımına gitmeleridir. Aslen kafir olan bir kimsenin darul İslam’da namaz kılmasıyla kendisine Müslüman hükmü uygulanmayacağını söylemeleri ve bunu da takiyye ihtimaline bağlamaları kayda değer bir görüştür.

Akidetu’t-Tahaviyye’yi şerheden İbnu Ebi’l-İz el-Hanefi şöyle der: “İslam’a has olan alametlerden her biri sebebi ile kişi Müslüman olarak kabul edilir.”

İbn Hacer şöyle der: “Hadiste insanların konumlarının zahire göre belirleneceği hükmü mevcuttur. Kim, din alametlerini ortaya koyarsa, İslam’a aykırı bir davranışta bulunmadıkça onun hakkında Müslümanlar için geçerli olan hüküm geçerli olur.”

İbn-i Kudame el-Makdisi şöyle der:Kafir namaz kıldığı zaman onun İslamına hükmedilir. Bunun cemaatle ya da ferdi olması ya da darul harbte ya da darul İslam’da olması arasında bir fark yoktur.”der ve devam ederek “namaz kılanın Müslümanlığına hükmetmeye karşılık zekat, oruç ve haccedenlerin İslamına hükmedilmeyeceğini belirtmiş bunun sebebi olarak da “Muhakkak ki namaz, şehadet kelimesini ikrar etmek gibi sadece İslam dinine has bir ameldir. Ancak zekat, oruç ve hac gibi diğer amellere gelince onları yapanın İslamına hükmedilmez. Çünkü müşrikler Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında hac ediyorlardı. Hatta Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) müşriklerle birlikte haccetmekten ashabını men etmişti. Zekata gelince o sadakadır. Mekkeli müşrikler sadaka veriyordu. Aynı şekilde Müslümanlardan alındığı haliyle zekat farz kılınmıştı. Bundan dolayı kişi zekat vermekle Müslüman olmaz. Oruca gelince tüm din mensupları oruç tutmaktadır. Ancak namaz sadece ehli İslam’a has bir amel olması dolayısıyla Müslümanların fiillerini kafirlerin fiilerinden ayırmaktadır.

Bununla beraber kıbleye yönelmek, ruku ve secde etmek suretiyle kafirlerin namazından farklı bir namaz kılmadığı sürece sadece kıyam durmak, kişinin İslam’ı için yeterli bir fiil değildir. Çünkü kafirler de namazlarında kıyamda durmaktadırlar.” demiştir.

Hanbeli alimlerinin, namaz ile kişinin İslam’ına hükmetmeleri, namazın Müslümanları kafirlerden ayıran açık bir vasfının olması dolayısıyladır. Bundan dolayı sadece kıyamda durmakla kişinin İslam’ına hükmedilemeyeceği gibi hac, zekat ya da oruç gibi amellerden dolayı da kişinin İslam’ına hükmedilmemektedir. Bu görüş sadece İbn-i Kudame’nin görüşü olmayıp Hanbeli mezhebi alimleri bu hususu açık bir şekilde ifade etmişlerdir:

Kıyamıyla, rükusuyla, secdesiyle vs. kılınan namaz ancak bizim şeriatimize mahsus bir ibadettir. Müslümanların ortaya koydukları bir amel olması sebebiyle de namaz Müslümanları diğer din mensuplarından ayıran bir alameti farikadır. Kanın korunmasının namaza bağlanması namazın bizim şeriatimize has bir ibadet olmasındandır. En doğrusunu Allah bilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder