10 Şubat 2016 Çarşamba

TAĞUT NEDİR VE NASIL REDDEDİLİR

Hamd alemlerin Rabbine, salat ve selam Allah’ın Resulüne, ehline, sahabesine ve ona dostluk edenlere olsun.

Bundan sonra; Allah bütün mahlukatı sadece ve sadece tek ve hiçbir ortağı bulunmayan kendisine ibadet etmeleri için yaratmıştır. Allah şöyle buyurdu: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” [Zariyat, 56]


Bunu öğrendikten sonra bil ki; nasıl ki, namaz taharet olmadan namaz olarak isimlendirilmiyorsa ibadet de, ancak tevhidle beraber olduğu zaman ibadet ismini alır. Tahareti bozan bir şey taharete girdiği zaman onu nasıl bozuyorsa, şirk de ibadete bulaştığında ibadeti ifsat eder, ameli boşa çıkarır ve sahibi, ebediyen cehennemde kalanlardan olur. Allah şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan günahları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.” [Nisa, 48] Ve yine şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” [Maide, 72]
Ey Allah’ın kulu! Üzerine vacip olan ve gerçekleştirmen gereken en önemli şeyin tevhid ve uzak durman gereken en önemli şeyin ise şirk olduğunu yakinen bildikten sonra, bil ki; tevhidin ancak tağuta küfretmekle sahih olur. Çünkü tağuta küfretmek İslam dininin asıllarındandır. Ve Allah’ın Âdemoğluna farz kıldığı ilk konu, nebilerin ve resullerin kavimlerini davet ettiği ilk meseledir. Bunun delili ise, Allah’ın şu ayetidir: ”Andolsun biz, her ümmete, Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının diye bir peygamber gönderdik.” [Nahl, 36]

Allah bu Ayet-i Kerime’de, Nuh’un kavminde oluşan şirkten sonra Muhammed g ile sonlandırana kadar her taifeye, her nesile ve her asırdaki insanlara bir peygamber gönderdiğini haber vermiştir. Bu peygamberler insanlara “Allah’a ibadet etmeyi” yani; Allah’ı ibadette birlemeyi ve “tağuttan kaçınmayı” yani; onun dışındakilerin ibadetinden uzaklaşıp terk etmeyi emretmiş. İşte bundan dolayı mahlûkat yaratılmış, peygamberler gönderilmiş ve kitaplar indirilmiştir. ”İctenibu” (kaçının) kelimesi “Utruku” (terk edin) kelimesinden daha beliğ ve daha kapsamlıdır. Çünkü “Utruku” (terk edin) kelimesi bir işi yapmama manasına gelir. Ancak “İctenibu” (kaçının) ise bunu yani (bir işi yapmama) gerektirdiği gibi, uzaklaşmayı ve sakınmayı da gerektirir. Bu ayet, kelime-i tevhid (La ilahe illallah) ile aynı manadadır. Kelime-i tevhid de nefiy ve isbat(reddetme ve kabul etme) olduğu gibi, bu ayette de nefiy ve isbat vardır. Allah’ın “Allah’a ibadet edin” kelimesinde isbat (kabul etme), “tağuttan kaçının” kelimesinde ise nefiy (reddetme) vardır. [Haşiye İbni Kasım Ala Kitab Et Tevhid]

Bir insan, tağuta küfretmediği sürece Allah’a iman etmiş olamaz; nitekim Allah şöyle buyurmuştur: “O hâlde, kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulba yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” [Bakara, 256] Buradaki “urvetu’l vuska” (kopmak bilmeyen sapasağlam kulp) kelime-i tevhid (La ilahe illallah) yani Allah’tan başka hak mabudun olmadığına şahidlik etmektir ki; onda iki bölüm vardır: Birinci bölüm “La ilahe”nin (hak mabud yoktur) içeriği olan tağuta küfürdür, ikincisi ise “illallah”ın (Allah’ın dışında) içeriği olan Allah’a imandır.
Kopmak bilmeyen sapasağlam kulba yapışılmadan (kelime-i tevhid) İslam olamaz ve bir kul da tağuta küfretmediği sürece bu kopması mümkün olmayan kulba tutunmuş olamaz. Bu konu; belli, ittifak edilen, dinde bilinmesi zaruri olan ve Allah’ın kalbini tevhid nuru ile nurlandırdığı kişilerin ihtilafa düşmediği bir konudur.
Ey Allah’ın kulu! Tağuta küfretmen için tağutun manasını, çeşitlerini, önde gelenlerini ve tağuta nasıl küfredileceğini bilmelisin ki; tağuta küfretme kısmını tam manasıyla gerçekleştirmiş ve bununla halis bir muvahhid olmuş olasın.

Tağutun Sözlük ve Şer'i Anlamları:

Tağut Kelimesinin Sözlük Anlamı: tağa, yetğu, yetğa ve tuğyan kelimelerinden türemektedir. Haddi aşmak manasına gelir. Haddini ve sınırını aşan her şeye “tağa” yani “haddini aştı” denir. Ve ona “taği” yani “haddini aşan” denir. Ve deniz taştığı, kabardığı, coşup dalgalandığı zaman “tağa’l bahru” denir. Ve Allah’ın şu sözü de bundandır: “Kuşkusuz, sular kabarınca sizi gemide biz taşıdık.” [Hakka, 11] Yani, su kabarıp alışıla gelmiş olduğu durumdan yükselince Nuh ve beraberindeki mü’minleri gemide taşıdık...
Tağut kelimesi “tuğyan” kelimesinden türemiştir. Tağut kelimesi; erkek, kadın, çoğul ve tekil için kullanılır. Tağutun çoğulu ise Tağutlar manasına gelen “tavağit”’tir. [Bkz. Lisanu’l Arap ve’s Sıhah Fi’l Luğeti ve Muhtaru’s Sıhah]

Tağutun Şer’i Anlamı:

Şeyhulislam İbn-i Teymiyye tağutu şöyle tanımladı: “Tağut, “Tuğyan” kökünden türemiştir. “Tuğyan” ise haddi aşma manasına gelir. Allah’tan başka kendisine ibadet edilen bir şey, bunu inkar etmiyor ve kerih görmüyorsa; o tağuttur. Allah’a karşı isyanda, itaat edilen tağuttur. Bundan dolayı, Allah’ın Kitabı’nın dışında kendisine muhakeme olunan ‘tağut’ olarak adlandırılmıştır. Firavun ve Ad kavmi tağut olarak isimlendirilmiştir.” [Mecmu’l Fetava]

İmam Muhammed bin Abdulvehhab şöyle söylemiştir: “Tağut, Allah’tan c başka ibadet edilen her şeyi kapsamaktadır.” [Kitabu’t Tevhid]

Şeyh Abdullah bin Abdurrahman Ebu Butayn şöyle söylemiştir: “Tağut; Allah’tan başka ibadet edilen her şey, batılı güzelleştirip ona davet eden her sapıklık önderi ve insanların aralarında cahiliyye hükümleri ile hükmetmesi için seçtikleri her şeyi kapsar. Aynı zamanda kahin, sihirbaz ve kabirlere ibadete davet eden put hizmetçileri de bunun içine girmektedir.” [Ed Dureru’s Seniyye Fi’l Ecvibeti’n Necdiyye]

Şeyh Süleyman bin Sahman şöyle söylemiştir: “Tağut kavramı hakkında seleften birçok tanım gelmiştir. Bunların arasında en güzeli İbn-i Kayyım’ın r söylemiş olduğudur. Nitekim O, İ’lamu’l Muveki’in kitabında şöyle demektedir: ‘Kendisine ibadet edilerek, tabi olunarak ve itaat edilerek kulun haddini aştığı her şeye tağut denir. Her kavmin tağutu, Allah ve Resulü’nden başka hükmolundukları, Allah’tan başka ibadet ettikleri, Allah’tan bir basiret olmaksızın tabi oldukları ve Allah’a itaat olduğunu bilmedikleri bir şeyde itaat ettikleridir.’ [Ed Dureru’s Seniyye)

Tağutun Çeşitleri ve Önde Gelenleri:

Tağut 3 Çeşittir: Birincisi ‘hüküm tağutu’, ikinicisi ‘ibadet tağutu’, üçüncüsü ‘itaat ve tabi olma tağutu’dur. [Ed Dureru’s Seniyye]

Birçok tağut vardır, bunların en önde gelenleri beş tanedir:

Birincisi: Allah’tan başkasına ibadete davet eden şeytandır. Allah şöyle buyurmuştur: “Ey Âdemoğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır, demedim mi?” [Yasin, 60] Şeytan en büyük tağuttur. O ki; insanları Allah’a itaatten yüz çevirmeleri için çaba sarf etmektedir. Ve insanları Allah’ın ibadetinden engelleme konusunda şeytana ortaklık eden bazı insanlar vardır ki; işte bunlar da tağutturlar.

İkincisi: Allah’ın hükümlerini değiştiren hakimdir. Allah şöyle buyurmuştur: “(Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tağuta küfretmeleri kendilerine emrolunduğu halde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” [Nisa, 60]

Şeriatın hükümlerini beşeri yasalar, örfi kanunlar ve aşiret adetleri ile değiştiren veya şeriatin cihad, zekat ve hadler gibi hükümlerini yoksayan devlet ve hükümet reisleri, krallar ve emirler bunun kapsamındadır.

Üçüncüsü: Allah’ın c indirdiklerinin dışındaki şeylerle hükmedendir. Allah şöyle buyurmuştur: “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.” [Maide, 44]
İbni Kayyım şöyle buyurmuştur: “Kim hasmı ile Allah ve Resulü’nden başkasına muhakeme olursa muhakkak ki, bir tağuta muhakeme olmuştur. Oysaki ona küfretmekle emrolunmuşlar. Ve bir kul, hükmü yalnızca Allah’a has kılmadığı sürece tağuta küfretmiş olmaz.” [Tariku’l Hicreteyn]

Eğer kadı veya hakim iki hasım arasında beşeri kanunlar, toplumsal örfler ya da kendi hevasına göre Allah’ın indirmediği bir şey ile hükmederse; O, Allah’ın dininden dönmüş ve tağut olmuştur.

Ve bu şekilde Allah’ın indirmediği bir şey ile hükmeden bu hakime muhakeme olan davalı ve davacılardan her biri kafirdirler. Allah şöyle buyurmuştur: “Hayır! Rabbine andolsun ki; onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.” [Nisa, 65] Allah onlardan imanı nefyetti. Çünkü onlar aralarında Allah’ın şeriati ile hükmetmediler. Aynı şekilde Allah c önceki Ayet-i Kerime’de “onun önünde muhakeme olmak istiyorlar” [Nisa, 60] buyurduğu gibi, tağuta muhakeme olan veya niyet edip muhakeme olmak isteyenlerden de imanı nefyetti. (Yani imansız olduklarını beyan etti)

Dördüncüsü: Gaybı bildiğini iddia edenlerdir. Allah şöyle buyurmuştur: “De ki: ’Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler.‘ ” [Neml, 65]

Kim gaybı bildiğini iddia ederse o tağuttur. Çünkü o kendisini Allah’a ortak saymış ve O’nunla rablik sıfatlarından bir sıfat ile çekişmiştir. Allah şöyle buyurdu: “Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir.” [En’am, 59] ve yine şöyle buyurmuştur: “O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.)” [Cin, 26] Bunlardan ötürü gaybı bildiğini iddia eden bir kişi, Kur’an’ın apaçık olan ayetlerini yalanlamış olur.

Müslümanın falcı, sihirbaz ve kahin gibi gaybı bildiğini iddia eden kişilerden uzak durması ve bunların iddia ettiği şeylerde onları tasdiklemekten de kaçınması vaciptir. Allah Resulü şöyle buyurmuştur: “Kim bir falcıya gider ve ona bir şey sorarsa kırk gece namazı kabul olunmaz.” [Sahihi Müslim]

Diğer bir hadiste ise şöyle buyurmuştur: “Kim bir kahin veya falcıya gider ve söylediklerini tasdiklerse, Muhammed’e indirileni inkar etmiştir.” [Hasen hadistir, Ahmed ve diğerleri rivayet etmiştir.]

Sırf sihirbaz, kahin ve falcılara gitmek bile namazın kabul olmamasına sebeptir. Ancak bununla beraber, onların iddia ettikleri şeyleri doğrulaması küfrü gerektiren sebeplerden bir sebeptir.

 Beşincisi: Allah’tan başka, kendisi razı olduğu halde kendisine ibadet edilen kimselerdir. Veya insanları kendine ibadete çağıranlardır. Delil ise Allah’ın şu ayetidir: “İçlerinden her kim, “Allah’tan başka ben de şüphesiz bir ilâhım” derse, böylesini cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.” [Enbiyâ, 29]

İbadet Allah’ın hakkıdır. Hiç kimsenin kendine ibadete veya Allah’tan başkasına ibadete davet etmeye hakkı yoktur. Kim bunu yaparsa veya böyle bir şey yapmayıp ancak Allah’tan başkasına ibadet edilmesine razı olursa o da tağutur.

İbni Atiyye, Kadı Ebu Muhammed’in şöyle dediğini söyler: “Allah’tan başka ibadet edilen her şey tağuttur. Ve bu, Firavun ve Nemrud gibi kendisine ibadet edilmesine razı olan her mabud hakkında doğru bir isimlendirmedir. Ancak Üzeyir ve İsa p gibi kendilerine ibadet edilmesine razı olmayanlar tağut değillerdir.” [El Muharraru’l Veciz Fi Tefsiri’l Kitabi’l Aziz]
Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab’ın risalelerinde zikrettiği beş önder tağut bunlardır. Günümüzde ise tağutlar çoktur. Bunlardan biri: Allah’ın hükümleri yerine insanlara beşeri kanunlar ile hükmetmeyi uygun gören yasama meclisleridir (parlamentolardır). Birleşmiş Milletler örgütü, BM Güvenlik Konseyi ve Uluslararası Adalet Divanı da yine bunlara birer örnektir. Tüm bunlar, Allah’tan başkasına ibadete, itaate ve Allah’ın hükmünden başkasına muhakeme olmaya ve ona tabi olmaya davet etmektedirler.

Allah’ın şeriatine karşı savaşan, beşeri kanunların ve onların mahkemelerinin verdiği hükümleri uygulanmasını sağlayan; güvenlik, savunma ve içişleri bakanlıkları da asrımızın tağutlarındandır. Demokrasi, ırkçılık ve milliyetçilik putları da asrımızın tağutlarındandır. Ve bunların dışında da asrımızda birçok tağut vardır.

Tağutu Red Etmenin Keyfiyeti:

Şeyh Muhammed bin Abdulavehhab şöyle dedi: “Tağuta reddetmenin keyfiyeti; Allah’tan başkasına ibadetin batıl olduğuna inanmak, bunu terketmek, buna kin beslemek, ehlini tekfir etmek ve onlara düşmanlık etme ile olur.

Allah’a imanın manası ise; Allah’ın ibadet edilmeye layık olan tek ilah olduğuna ve onun dışındakilerin buna layık olmadığına itikat etmek, bütün ibadet çeşitlerini sadece Allah’a c sarfetmek, ibadetin tüm çeşitlerini ondan başka ibadet edilen şeylerden nefyetmek, iman ve ihlas ehlini sevip onları dost edinmek ve şirk ehline kin besleyip düşmanlık etmektir.
İşte yüz çevirenin sefih olduğu İbrahim’in milleti budur. İşte Allah’ın şu ayetinde haber verdiği güzel örnek budur: “İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, ‘Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ediyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir’ demişlerdi.” [Mümtehine, 4].”

Ve yine Şeyh Abdulvehhab r şöyle dedi: “Tağuta küfretmenin manası: Allah’tan başka insan, cin, ağaç, taş ve bunların dışında inanılan şeylerden beri olman ve Allah’tan başka bir şeye inananın kafir ve dalalette olduğuna şahitlik etmen, baban ve kardeşin bile olsa onlara karşı kin beslemendir.” [Ed Dureru’s Seniyye]

Şeyh Süleyman bin Sehman şöyle diyor: “Allah şöyle buyurdu: “Tağuta kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a yönelenler için müjde vardır. O halde, kullarımı müjdele!” [Zümer, 17] Bu Ayet-i Kerimelerde tağuttan kaçınmanın vacip olduğu hakkında birçok yönden deliller vardır. Kaçınmadan maksat ise; ona kin beslemek, kalp ile düşmanlık yapmak, dil ile kötüleyip sövmek, güç yetirebildiğinde onu ortadan kaldırmak ve ondan uzak durmaktır. Kim tağuttan ictinap ettiğini söylüyor ve bunları yapmıyorsa söylediğinde sadık değildir.” [Ed Dureru’s Seniyye]

Tağuta küfretmenin rüknü sadece tağutu tekfir etmekle yeterli değildir. Bilakis onları ve ona tabi olanlarını da tekfir etmek vaciptir. Tağuta tabi olanlar ise, tağuta secde eden, ona muhakeme olan, Allah’a isyanda ona itaat eden veya her hangi bir şekilde tağuta ibadet eden, itaat eden ve tabi olanlardır.

Muvahhidlerin kafirliğinden şüphe etmediği günümüz tağutlarının tabilerinden bazıları ise; onların askerleri, subayları, güvenlik güçleri, medyacıları, alimleri (belamlar) ve müftüleridir.

Şeyh Abdurrahman bin Hasan bin Muhammed bin Abdulvehhab şöyle dedi: “Laİlaheİllallah’ın manasını bilen biri, Allah’a şirk koşanı tekfir etmekte tereddüt eden veya şüphesi olan bir kimsenin, tağuta küfretmediğini de bilir.” [Ed Dureru’s Seniyye]
Tağuta küfretmenin zirvesi ise; Allah’ın kelimesini yüceltmek için tağutlar ve onların tabileri ile savaşmaktır. Allah şöyle buyurdu: “İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkar edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.” [Nisa, 76]

Hatırlatmaya değer bir diğer konu ise; bu asrın tağutlarından kaçınmanın en önemli gereksinimleri; onlardan ve tabilerinden uzak durmak, oturumlarını terk etmek, onların arasında kalmamak, onlardan ve diyarlarından hicret etmektir. Bundan dolayı, “tağuta kulluk etmekten kaçınan” ve “Allah’a kulluk edin, tağuttan kaçının” ayetlerindeki hakikati gerçekleştirmek isteyenlerin, tağutların her türlüsü ile dolu olan küfür diyarından, tağutlardan temizlenmiş olan İslam diyarına hicret etmeleri gerekir. Allah, İbrahim’in kavminin tağutlarına karşı yaptığı ve söylediği hakkında şöyle buyurdu: “Sizi ve Allah’tan başka taptıklarınızı terk ediyor ve Rabbime ibadet ediyorum. Rabbime ibadet etmekle de mutsuz olmayacağımı umuyorum.” [Meryem, 48] ve Allah Resulü şöyle buyurdu: “Müşriklerin arasında ikame eden her Müslümandan beriyim.” [Sahih Hadis, Ebu Davud ve Tirmizi rivayet etmiştir.]

İbn-i Kayyım şöyle dedi: “Allah Resulü g hicrete gücü yeten bir Müslümanın müşriklerin arasında ikame etmesini yasaklamıştır. Daha sonra İbn-i Kayyım r bu hadis ve bunun gibi diğer hadisleri bu konuda delil olarak zikretmektedir.” [Zadu’l Mead Fi Hedyi Hayri’l İbad]
Müslümanların hicret ve cihad edebilecekleri bir diyarı, Allah’ın şeriati ile hükmeden nebevi metod üzere İslami bir devleti olması gerekmektedir. Bu devlette İslam açık, küfür gizlidir ve hiç bir tağut ve tabilerine yer yoktur…

Önemli Bir Nasihat:


Bu yazımızı İmam Muhammed bin Abdulvehhab’ın nasihati ile sonlandırıyoruz. O r şöyle dedi: “Ey kardeşlerim! Allah için dininizin temeline, başına, sonuna, üstüne ve altına tutunun ki; o da kelime-i tevhiddir. Bu kelimeyi anlayın, ehlini sevin ve uzak bile olsalar onları kardeşler edinin. Ve tağutlara küfredin. Onlara, tağutları sevenlere, savunanlara, onları tekfir etmeyenlere veya onlardan bana ne diyenlere yahut Allah beni bununla mükellef kılmadı, diyenlere kin besleyin. Bunu söyleyen biri yalan söylemiş ve Allah’a iftira etmiş olur. Bilakis Allah, onu bununla mükellef tutmuş ve kardeşleri bile olsalar onlara küfretmelerini ve onlardan beri olmalarını onlara farz kılmıştır. Allah için dininizin temeline tutunun. Umulur ki; Rabbinize, şirk koşmamış bir şekilde kavuşursunuz. Allah’ım bizlere Müslümanlar olarak vefat etmeyi ve salihlere kavuşmayı nasip et.” [Ed Dureru’s Seniyye] (Alıntı yazı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder