Hamd alemlerin
Rabbine, salat ve selam Allah’ın Resulüne, ehline, sahabesine ve ona dostluk
edenlere olsun.
Bundan sonra;
Allah bütün mahlukatı sadece ve sadece tek ve hiçbir ortağı bulunmayan
kendisine ibadet etmeleri için yaratmıştır. Allah şöyle buyurdu: “Ben cinleri
ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” [Zariyat, 56]
Bunu öğrendikten
sonra bil ki; nasıl ki, namaz taharet olmadan namaz olarak isimlendirilmiyorsa
ibadet de, ancak tevhidle beraber olduğu zaman ibadet ismini alır. Tahareti
bozan bir şey taharete girdiği zaman onu nasıl bozuyorsa, şirk de ibadete
bulaştığında ibadeti ifsat eder, ameli boşa çıkarır ve sahibi, ebediyen cehennemde
kalanlardan olur. Allah şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah, kendisine
ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan günahları ise dilediği
kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah
işleyerek iftira etmiş olur.” [Nisa, 48] Ve yine şöyle buyurmuştur: “Kim
Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun
barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” [Maide, 72]
Ey Allah’ın
kulu! Üzerine vacip olan ve gerçekleştirmen gereken en önemli şeyin tevhid ve
uzak durman gereken en önemli şeyin ise şirk olduğunu yakinen bildikten sonra,
bil ki; tevhidin ancak tağuta küfretmekle sahih olur. Çünkü tağuta küfretmek
İslam dininin asıllarındandır. Ve Allah’ın Âdemoğluna farz kıldığı ilk konu,
nebilerin ve resullerin kavimlerini davet ettiği ilk meseledir. Bunun delili ise,
Allah’ın şu ayetidir: ”Andolsun biz, her ümmete, Allah’a kulluk edin ve
tağuttan kaçının diye bir peygamber gönderdik.” [Nahl, 36]
Allah bu Ayet-i
Kerime’de, Nuh’un kavminde oluşan şirkten sonra Muhammed g ile sonlandırana kadar her taifeye, her
nesile ve her asırdaki insanlara bir peygamber gönderdiğini haber vermiştir. Bu
peygamberler insanlara “Allah’a ibadet etmeyi” yani; Allah’ı ibadette birlemeyi
ve “tağuttan kaçınmayı” yani; onun dışındakilerin ibadetinden uzaklaşıp terk
etmeyi emretmiş. İşte bundan dolayı mahlûkat yaratılmış, peygamberler
gönderilmiş ve kitaplar indirilmiştir. ”İctenibu” (kaçının) kelimesi “Utruku”
(terk edin) kelimesinden daha beliğ ve daha kapsamlıdır. Çünkü “Utruku” (terk
edin) kelimesi bir işi yapmama manasına gelir. Ancak “İctenibu” (kaçının) ise
bunu yani (bir işi yapmama) gerektirdiği gibi, uzaklaşmayı ve sakınmayı da
gerektirir. Bu ayet, kelime-i tevhid (La ilahe illallah) ile aynı manadadır.
Kelime-i tevhid de nefiy ve isbat(reddetme ve kabul etme) olduğu gibi, bu ayette
de nefiy ve isbat vardır. Allah’ın “Allah’a ibadet edin” kelimesinde isbat
(kabul etme), “tağuttan kaçının” kelimesinde ise nefiy (reddetme) vardır.
[Haşiye İbni Kasım Ala Kitab Et Tevhid]
Bir insan,
tağuta küfretmediği sürece Allah’a iman etmiş olamaz; nitekim Allah şöyle
buyurmuştur: “O hâlde, kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen
sapasağlam bir kulba yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla
bilendir.” [Bakara, 256] Buradaki “urvetu’l vuska” (kopmak bilmeyen sapasağlam
kulp) kelime-i tevhid (La ilahe illallah) yani Allah’tan başka hak mabudun
olmadığına şahidlik etmektir ki; onda iki bölüm vardır: Birinci bölüm “La
ilahe”nin (hak mabud yoktur) içeriği olan tağuta küfürdür, ikincisi ise
“illallah”ın (Allah’ın dışında) içeriği olan Allah’a imandır.
Kopmak bilmeyen
sapasağlam kulba yapışılmadan (kelime-i tevhid) İslam olamaz ve bir kul da
tağuta küfretmediği sürece bu kopması mümkün olmayan kulba tutunmuş olamaz. Bu
konu; belli, ittifak edilen, dinde bilinmesi zaruri olan ve Allah’ın kalbini
tevhid nuru ile nurlandırdığı kişilerin ihtilafa düşmediği bir konudur.
Ey Allah’ın
kulu! Tağuta küfretmen için tağutun manasını, çeşitlerini, önde gelenlerini ve
tağuta nasıl küfredileceğini bilmelisin ki; tağuta küfretme kısmını tam
manasıyla gerçekleştirmiş ve bununla halis bir muvahhid olmuş olasın.
Tağutun Sözlük ve Şer'i Anlamları:
Tağut
Kelimesinin Sözlük Anlamı: tağa, yetğu, yetğa ve tuğyan kelimelerinden
türemektedir. Haddi aşmak manasına gelir. Haddini ve sınırını aşan her şeye
“tağa” yani “haddini aştı” denir. Ve ona “taği” yani “haddini aşan” denir. Ve
deniz taştığı, kabardığı, coşup dalgalandığı zaman “tağa’l bahru” denir. Ve
Allah’ın şu sözü de bundandır: “Kuşkusuz, sular kabarınca sizi gemide biz
taşıdık.” [Hakka, 11] Yani, su kabarıp alışıla gelmiş olduğu durumdan
yükselince Nuh ve beraberindeki mü’minleri gemide taşıdık...
Tağut kelimesi
“tuğyan” kelimesinden türemiştir. Tağut kelimesi; erkek, kadın, çoğul ve tekil
için kullanılır. Tağutun çoğulu ise Tağutlar manasına gelen “tavağit”’tir.
[Bkz. Lisanu’l Arap ve’s Sıhah Fi’l Luğeti ve Muhtaru’s Sıhah]
Tağutun Şer’i Anlamı:
Şeyhulislam
İbn-i Teymiyye tağutu şöyle tanımladı: “Tağut, “Tuğyan” kökünden türemiştir.
“Tuğyan” ise haddi aşma manasına gelir. Allah’tan başka kendisine ibadet edilen
bir şey, bunu inkar etmiyor ve kerih görmüyorsa; o tağuttur. Allah’a karşı
isyanda, itaat edilen tağuttur. Bundan dolayı, Allah’ın Kitabı’nın dışında
kendisine muhakeme olunan ‘tağut’ olarak adlandırılmıştır. Firavun ve Ad kavmi
tağut olarak isimlendirilmiştir.” [Mecmu’l Fetava]
İmam Muhammed
bin Abdulvehhab şöyle söylemiştir: “Tağut, Allah’tan c başka ibadet edilen her şeyi
kapsamaktadır.” [Kitabu’t Tevhid]
Şeyh Abdullah
bin Abdurrahman Ebu Butayn şöyle söylemiştir: “Tağut; Allah’tan başka ibadet
edilen her şey, batılı güzelleştirip ona davet eden her sapıklık önderi ve
insanların aralarında cahiliyye hükümleri ile hükmetmesi için seçtikleri her
şeyi kapsar. Aynı zamanda kahin, sihirbaz ve kabirlere ibadete davet eden put
hizmetçileri de bunun içine girmektedir.” [Ed Dureru’s Seniyye Fi’l Ecvibeti’n
Necdiyye]
Şeyh Süleyman
bin Sahman şöyle söylemiştir: “Tağut kavramı hakkında seleften birçok tanım
gelmiştir. Bunların arasında en güzeli İbn-i Kayyım’ın r söylemiş olduğudur. Nitekim O, İ’lamu’l
Muveki’in kitabında şöyle demektedir: ‘Kendisine ibadet edilerek, tabi olunarak
ve itaat edilerek kulun haddini aştığı her şeye tağut denir. Her kavmin tağutu,
Allah ve Resulü’nden başka hükmolundukları, Allah’tan başka ibadet ettikleri,
Allah’tan bir basiret olmaksızın tabi oldukları ve Allah’a itaat olduğunu
bilmedikleri bir şeyde itaat ettikleridir.’ [Ed Dureru’s Seniyye)
Tağutun Çeşitleri ve Önde Gelenleri:
Tağut 3
Çeşittir: Birincisi ‘hüküm tağutu’, ikinicisi ‘ibadet tağutu’, üçüncüsü ‘itaat
ve tabi olma tağutu’dur. [Ed Dureru’s Seniyye]
Birçok tağut vardır, bunların en önde
gelenleri beş tanedir:
Birincisi: Allah’tan başkasına ibadete davet eden
şeytandır. Allah şöyle buyurmuştur: “Ey Âdemoğulları! Size şeytana tapmayın,
çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır, demedim mi?” [Yasin, 60] Şeytan en
büyük tağuttur. O ki; insanları Allah’a itaatten yüz çevirmeleri için çaba sarf
etmektedir. Ve insanları Allah’ın ibadetinden engelleme konusunda şeytana
ortaklık eden bazı insanlar vardır ki; işte bunlar da tağutturlar.
İkincisi: Allah’ın hükümlerini değiştiren
hakimdir. Allah şöyle buyurmuştur: “(Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve
senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tağuta
küfretmeleri kendilerine emrolunduğu halde, onun önünde muhakeme olmak
istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” [Nisa, 60]
Şeriatın
hükümlerini beşeri yasalar, örfi kanunlar ve aşiret adetleri ile değiştiren
veya şeriatin cihad, zekat ve hadler gibi hükümlerini yoksayan devlet ve
hükümet reisleri, krallar ve emirler bunun kapsamındadır.
Üçüncüsü: Allah’ın c
indirdiklerinin dışındaki şeylerle hükmedendir. Allah şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.” [Maide, 44]
İbni Kayyım
şöyle buyurmuştur: “Kim hasmı ile Allah ve Resulü’nden başkasına muhakeme
olursa muhakkak ki, bir tağuta muhakeme olmuştur. Oysaki ona küfretmekle
emrolunmuşlar. Ve bir kul, hükmü yalnızca Allah’a has kılmadığı sürece tağuta
küfretmiş olmaz.” [Tariku’l Hicreteyn]
Eğer kadı veya
hakim iki hasım arasında beşeri kanunlar, toplumsal örfler ya da kendi hevasına
göre Allah’ın indirmediği bir şey ile hükmederse; O, Allah’ın dininden dönmüş
ve tağut olmuştur.
Ve bu şekilde
Allah’ın indirmediği bir şey ile hükmeden bu hakime muhakeme olan davalı ve
davacılardan her biri kafirdirler. Allah şöyle buyurmuştur: “Hayır! Rabbine
andolsun ki; onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra
da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle
boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.” [Nisa, 65] Allah onlardan imanı nefyetti.
Çünkü onlar aralarında Allah’ın şeriati ile hükmetmediler. Aynı şekilde Allah c önceki Ayet-i Kerime’de “onun önünde
muhakeme olmak istiyorlar” [Nisa, 60] buyurduğu gibi, tağuta muhakeme olan veya
niyet edip muhakeme olmak isteyenlerden de imanı nefyetti. (Yani imansız
olduklarını beyan etti)
Dördüncüsü: Gaybı bildiğini iddia edenlerdir. Allah
şöyle buyurmuştur: “De ki: ’Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak
Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında
değildirler.‘ ” [Neml, 65]
Kim gaybı
bildiğini iddia ederse o tağuttur. Çünkü o kendisini Allah’a ortak saymış ve
O’nunla rablik sıfatlarından bir sıfat ile çekişmiştir. Allah şöyle buyurdu:
“Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir.” [En’am,
59] ve yine şöyle buyurmuştur: “O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi
hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.)” [Cin, 26] Bunlardan
ötürü gaybı bildiğini iddia eden bir kişi, Kur’an’ın apaçık olan ayetlerini
yalanlamış olur.
Müslümanın
falcı, sihirbaz ve kahin gibi gaybı bildiğini iddia eden kişilerden uzak
durması ve bunların iddia ettiği şeylerde onları tasdiklemekten de kaçınması
vaciptir. Allah Resulü şöyle buyurmuştur: “Kim bir falcıya gider ve ona bir şey
sorarsa kırk gece namazı kabul olunmaz.” [Sahihi Müslim]
Diğer bir
hadiste ise şöyle buyurmuştur: “Kim bir kahin veya falcıya gider ve söylediklerini
tasdiklerse, Muhammed’e indirileni inkar etmiştir.” [Hasen hadistir, Ahmed ve
diğerleri rivayet etmiştir.]
Sırf sihirbaz,
kahin ve falcılara gitmek bile namazın kabul olmamasına sebeptir. Ancak bununla
beraber, onların iddia ettikleri şeyleri doğrulaması küfrü gerektiren
sebeplerden bir sebeptir.
Beşincisi:
Allah’tan başka, kendisi razı olduğu halde kendisine ibadet edilen kimselerdir.
Veya insanları kendine ibadete çağıranlardır. Delil ise Allah’ın şu ayetidir:
“İçlerinden her kim, “Allah’tan başka ben de şüphesiz bir ilâhım” derse,
böylesini cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.”
[Enbiyâ, 29]
İbadet Allah’ın
hakkıdır. Hiç kimsenin kendine ibadete veya Allah’tan başkasına ibadete davet
etmeye hakkı yoktur. Kim bunu yaparsa veya böyle bir şey yapmayıp ancak
Allah’tan başkasına ibadet edilmesine razı olursa o da tağutur.
İbni Atiyye,
Kadı Ebu Muhammed’in şöyle dediğini söyler: “Allah’tan başka ibadet edilen her
şey tağuttur. Ve bu, Firavun ve Nemrud gibi kendisine ibadet edilmesine razı
olan her mabud hakkında doğru bir isimlendirmedir. Ancak Üzeyir ve İsa p gibi kendilerine ibadet edilmesine razı
olmayanlar tağut değillerdir.” [El Muharraru’l Veciz Fi Tefsiri’l Kitabi’l
Aziz]
Şeyh Muhammed
bin Abdulvehhab’ın risalelerinde zikrettiği beş önder tağut bunlardır.
Günümüzde ise tağutlar çoktur. Bunlardan biri: Allah’ın hükümleri yerine
insanlara beşeri kanunlar ile hükmetmeyi uygun gören yasama meclisleridir
(parlamentolardır). Birleşmiş Milletler örgütü, BM Güvenlik Konseyi ve
Uluslararası Adalet Divanı da yine bunlara birer örnektir. Tüm bunlar,
Allah’tan başkasına ibadete, itaate ve Allah’ın hükmünden başkasına muhakeme
olmaya ve ona tabi olmaya davet etmektedirler.
Allah’ın
şeriatine karşı savaşan, beşeri kanunların ve onların mahkemelerinin verdiği
hükümleri uygulanmasını sağlayan; güvenlik, savunma ve içişleri bakanlıkları da
asrımızın tağutlarındandır. Demokrasi, ırkçılık ve milliyetçilik putları da
asrımızın tağutlarındandır. Ve bunların dışında da asrımızda birçok tağut
vardır.
Tağutu Red Etmenin Keyfiyeti:
Şeyh Muhammed
bin Abdulavehhab şöyle dedi: “Tağuta reddetmenin keyfiyeti; Allah’tan başkasına
ibadetin batıl olduğuna inanmak, bunu terketmek, buna kin beslemek, ehlini
tekfir etmek ve onlara düşmanlık etme ile olur.
Allah’a imanın
manası ise; Allah’ın ibadet edilmeye layık olan tek ilah olduğuna ve onun
dışındakilerin buna layık olmadığına itikat etmek, bütün ibadet çeşitlerini
sadece Allah’a c sarfetmek, ibadetin tüm çeşitlerini
ondan başka ibadet edilen şeylerden nefyetmek, iman ve ihlas ehlini sevip
onları dost edinmek ve şirk ehline kin besleyip düşmanlık etmektir.
İşte yüz
çevirenin sefih olduğu İbrahim’in milleti budur. İşte Allah’ın şu ayetinde
haber verdiği güzel örnek budur: “İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda
sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, ‘Biz sizden ve
Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ediyoruz. Siz bir tek Allah’a
inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret
belirmiştir’ demişlerdi.” [Mümtehine, 4].”
Ve yine Şeyh
Abdulvehhab r şöyle dedi: “Tağuta küfretmenin manası:
Allah’tan başka insan, cin, ağaç, taş ve bunların dışında inanılan şeylerden
beri olman ve Allah’tan başka bir şeye inananın kafir ve dalalette olduğuna
şahitlik etmen, baban ve kardeşin bile olsa onlara karşı kin beslemendir.” [Ed
Dureru’s Seniyye]
Şeyh Süleyman
bin Sehman şöyle diyor: “Allah şöyle buyurdu: “Tağuta kulluk etmekten kaçınan
ve içtenlikle Allah’a yönelenler için müjde vardır. O halde, kullarımı
müjdele!” [Zümer, 17] Bu Ayet-i Kerimelerde tağuttan kaçınmanın vacip olduğu
hakkında birçok yönden deliller vardır. Kaçınmadan maksat ise; ona kin
beslemek, kalp ile düşmanlık yapmak, dil ile kötüleyip sövmek, güç
yetirebildiğinde onu ortadan kaldırmak ve ondan uzak durmaktır. Kim tağuttan
ictinap ettiğini söylüyor ve bunları yapmıyorsa söylediğinde sadık değildir.”
[Ed Dureru’s Seniyye]
Tağuta
küfretmenin rüknü sadece tağutu tekfir etmekle yeterli değildir. Bilakis onları
ve ona tabi olanlarını da tekfir etmek vaciptir. Tağuta tabi olanlar ise,
tağuta secde eden, ona muhakeme olan, Allah’a isyanda ona itaat eden veya her
hangi bir şekilde tağuta ibadet eden, itaat eden ve tabi olanlardır.
Muvahhidlerin
kafirliğinden şüphe etmediği günümüz tağutlarının tabilerinden bazıları ise;
onların askerleri, subayları, güvenlik güçleri, medyacıları, alimleri
(belamlar) ve müftüleridir.
Şeyh Abdurrahman
bin Hasan bin Muhammed bin Abdulvehhab şöyle dedi: “Laİlaheİllallah’ın manasını
bilen biri, Allah’a şirk koşanı tekfir etmekte tereddüt eden veya şüphesi olan
bir kimsenin, tağuta küfretmediğini de bilir.” [Ed Dureru’s Seniyye]
Tağuta küfretmenin
zirvesi ise; Allah’ın kelimesini yüceltmek için tağutlar ve onların tabileri
ile savaşmaktır. Allah şöyle buyurdu: “İman edenler, Allah yolunda savaşırlar.
İnkar edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde, siz şeytanın dostlarına
karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.” [Nisa, 76]
Hatırlatmaya
değer bir diğer konu ise; bu asrın tağutlarından kaçınmanın en önemli
gereksinimleri; onlardan ve tabilerinden uzak durmak, oturumlarını terk etmek,
onların arasında kalmamak, onlardan ve diyarlarından hicret etmektir. Bundan
dolayı, “tağuta kulluk etmekten kaçınan” ve “Allah’a kulluk edin, tağuttan
kaçının” ayetlerindeki hakikati gerçekleştirmek isteyenlerin, tağutların her
türlüsü ile dolu olan küfür diyarından, tağutlardan temizlenmiş olan İslam
diyarına hicret etmeleri gerekir. Allah, İbrahim’in kavminin tağutlarına karşı yaptığı ve
söylediği hakkında şöyle buyurdu: “Sizi ve Allah’tan başka taptıklarınızı terk
ediyor ve Rabbime ibadet ediyorum. Rabbime ibadet etmekle de mutsuz
olmayacağımı umuyorum.” [Meryem, 48] ve Allah Resulü şöyle buyurdu:
“Müşriklerin arasında ikame eden her Müslümandan beriyim.” [Sahih Hadis, Ebu
Davud ve Tirmizi rivayet etmiştir.]
İbn-i Kayyım
şöyle dedi: “Allah Resulü g hicrete gücü yeten bir Müslümanın
müşriklerin arasında ikame etmesini yasaklamıştır. Daha sonra İbn-i Kayyım r bu hadis ve bunun gibi diğer hadisleri
bu konuda delil olarak zikretmektedir.” [Zadu’l Mead Fi Hedyi Hayri’l İbad]
Müslümanların
hicret ve cihad edebilecekleri bir diyarı, Allah’ın şeriati ile hükmeden nebevi
metod üzere İslami bir devleti olması gerekmektedir. Bu devlette İslam açık,
küfür gizlidir ve hiç bir tağut ve tabilerine yer yoktur…
Önemli Bir Nasihat:
Bu yazımızı İmam
Muhammed bin Abdulvehhab’ın nasihati ile sonlandırıyoruz. O r şöyle dedi: “Ey kardeşlerim! Allah için
dininizin temeline, başına, sonuna, üstüne ve altına tutunun ki; o da kelime-i
tevhiddir. Bu kelimeyi anlayın, ehlini sevin ve uzak bile olsalar onları
kardeşler edinin. Ve tağutlara küfredin. Onlara, tağutları sevenlere,
savunanlara, onları tekfir etmeyenlere veya onlardan bana ne diyenlere yahut
Allah beni bununla mükellef kılmadı, diyenlere kin besleyin. Bunu söyleyen biri
yalan söylemiş ve Allah’a iftira etmiş olur. Bilakis Allah, onu bununla
mükellef tutmuş ve kardeşleri bile olsalar onlara küfretmelerini ve onlardan
beri olmalarını onlara farz kılmıştır. Allah için dininizin temeline tutunun.
Umulur ki; Rabbinize, şirk koşmamış bir şekilde kavuşursunuz. Allah’ım bizlere
Müslümanlar olarak vefat etmeyi ve salihlere kavuşmayı nasip et.” [Ed Dureru’s
Seniyye] (Alıntı yazı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder