21 Aralık 2015 Pazartesi

(RAF'UL-YEDEYN) NAMAZDA ELLERİ KALDIRMA

(Namazda Rükûa Giderken ve Rükûdan Doğrulurken Elleri Kaldırma Sünnetinin Beyânı)

Mukaddime:

Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle…

Hamd, -âlemlerin Rabbi olan- Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve Rasûlüdür… Bundan sonra:


Bil ki! Namazda rükûa giderken ve rükûdan doğrulurken elleri kaldırmak, kayıtsız ve şartsız kendisine tabi olmamız emredilen tek insân Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den mütevâtir olarak rivâyet olunan bir sünnettir. Zîrâ bu sünnet, İmâm Buhârî rahîmehullâh’a göre 17, İmâm Aynî rahîmehullâh’a göre 19, İmâm Beyhakî rahîmehullâh’a göre 30, İmâm Suyûtî rahîmehullâh’a 50 kadar sahâbeden rivâyet olunmuştur. Bu sebeble ref sünneti, kendisine ulaşanların asla muhalefet edemeyeceği, “işittik ve itaat” ettik ilkesince derhal tâbi olacağı bir sünnettir. Çünkü mütevâtir hadîs, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den geldiğinde zerre kadar şüphe içermeyen, akide de itikadı; fıkıhta ise amel olunmayı derhal gerektiren haberdir.

Mütevâtir Hadîsin Tanımı:   

Mütevâtir hadîs, aklın ve sayının yalan üzere birleşmelerini kabul etmeyeceği bir topluluğun, senedinin başından sonuna kadar yine kendileri gibi bir topluluktan rivâyet ettiği, ilim ifâde eden sahih hadîstir.

Nitekim İmâm Nevevî rahîmehullâh, mütevâtir hadîsi şöyle tanımlamıştır: “Mütevâtir haber, doğruluklarıyla bilinen kimselerin sened zincirinin ilk taba­kasından son tabakasına varıncaya kadar kendileri gibi (doğruluklarıyla meş­hur olan) kimselerden naklettikleri haberlerdir.” [Nevevî, et-Takrîb: 85.]

İmâm Cürcânî rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Mütevâtir haber, yalan üzere birleşmeleri adeten mümkün olmayan ravilerin (sayı bakımından) çok olma hususunda belli bir dereceye ulaşmasıdır. Bu husus, ilk tabakanın son tabaka gibi ve orta tabakanın ise ilk ve son tabaka gibi (sayı bakımından ravilerin çok olması hali) olduğunda gerçekleşir. Kur’ân ve beş vakit namaz gibi.” [Kettânî, Nazmu’l-Mutenâsire Mine’l-Hadîsi’l-Mutâvitire: 10.]

Bir rivâyetin mütevâtir olmasında belirli bir sayı şartı yoktur. Yeter ki rivâyet olunan haber, aklın ve sayının yalan üzere birleşmelerini kabul etmeyeceği bir topluluktan sabit olsun. Nitekim Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Mütevatir için belirli bir sayı sınırı yoktur.” [Mecmûu’l-Fetâvâ: 18/50.]

İmâm İbn Hacer el-Askalanî rahîmehullâh ise bu mes’ele hakkında şöyle demiştir: “Sahih olan görüşe göre, tevatürde haberi rivâyet edenlerin sayısını tayin etmeye lüzum yoktur… İşte haber, bu şekilde rivâyet edilir ve buna, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem devrinden zamanımıza kadar haberin rivâyetinde mezkûr çokluğun eşit bir şekilde devamı da eklenirse, bu da tevatürün şartlarından biri olur. Buradaki eşitlikten maksat, bazı tabakalarda mezkûr çokluğu artmaması değil, eksilmemesidir. Zîrâ bu meselede artış evleviyetle matlubtur.” [İbn Hacer, Nuzhetu’n-Nazar fî Şerhi Nuhbetu’l-Fiker: 22-23.]

Mütevâtir Hadîsin Hükmü:

Mütevâtir hadîs, kendisi ile bildirilen akide ve ameli -her mükellef için- derhal gerektiren haberdir. İnkârı kişiyi dinden çıkaran büyük küfürdür. Çünkü mütevâtir haber, -ihtilafsız olarak- kesin bilgi ifâde ettiğinden onu inkâr etmek, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’i inkâr etmek demektir. O da şüphesiz küfürdür. [Bkz: Ahmed Naim, Hadîsi Usulü: 98.]

İmâm Serahsî rahîmehullâh, mütevâtir hadîsin kesin bilgi ifade ettiği hakkında şöyle demiştir: “Tevâtür ile sâbit olan haber zarurî (akide ve ameli gerektiren) ilim ifâde eder.” [Usulu’s-Serahsi: 1/91.]

Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Mütevâtir ile ilim ifâde eden rivâyet kastedilmiştir…[Mecmûu’l-Fetâvâ: 18/48.] Kendisine (mütevâtir haberle) ilim hâsıl olanın o haberi tasdik etmesi ve o haberin gerektirdiği şeylerle amel etmesi farz olur.” [Mecmûu’l-Fetâvâ: 18/51.]

İmâm Suyutî rahîmehullâh, sahîh olduğu sâbit olan hadîsin dînde hüccet olduğunu; onu inkâr edenin kâfir olacağını şöyle ifâde etmiştir: “Allâh size merhamet etsin; şunu biliniz ki! Usûl ilminde maruf olan şartları taşıyan -kavlî olsun fiilî olsun- hadîsler hüccettir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in bu hadîslerini inkâr eden kimse küfre girer ve İslâm dairesinden çıkar. Yahudilerle, Hristiyanlarla veyahut Allâh’ın murad ettiği diğer kâfir fırkalarla beraber haşrolunur.” [Miftâhu’l-Cenne: 5.]

İmâm Pezdevî rahîmehullâh ise “Keşfu’l-Esrar” da bildirildiği üzere mütevâtir hadîsin kesin olarak ilim ifade ettiğini ve mütevâtir olduğu tespit edilen bir haberi inkâr edenin küfre düşeceğini açıkça ifâde etmiştir. [Abdü’l Aziz el-Buharî, Keşfu’l-Esrar an Usûli Fahri’l-İslâm el-Pezdevî: 2/363.] Kâdî İbn Rüşd de “Nazmu’l-Mutenâsire” de bildirildiği üzere tevatür yoluyla nakledilen ve zarûrî ilim ifâde eden sünneti inkâr edenin kâfir olacağını ve kendisinden tevbe etmesi isteneceğini ve tevbe etmediği takdirde öldürüleceğini söylemiştir. [Kettânî, Nazmu’l-Mutenâsire: 153.] Bu nakilleri daha da uzatmak mümkün olmakla beraber zikredilenler bu risâlenin hacmi açısından yeterlidir.

Ref Ameli Mütevâtir Olarak Rivâyet Olunan Bir Sünnettir:   

İmâm Kettanî rahîmehullâh, mütevâtir hadîsleri cem ettiği “Nazmu’l-Mutenâsire Mine’l-Hadîsî’l-Mutevâtira” adlı eserinde rükûa giderken ve rükûdan doğrulurken elleri kaldırmak sünneti hakkında -özetle-  şöyle demiştir:

“Suyuti, ‘el-Ezhâr’ adlı eserinde ‘Namaza başlarken, rükûa giderken ve rükûdan doğrulurken elleri kaldırma ile ilgili hadîsleri’ şu yollardan getirmiştir: Abdullâh İbn Ömer, Mâik İbn Huveyris, Vâil bin Hucr, Ali bin Ebu Tâlib, Sehl bin Sad, Abdullah İbn Zubeyr, Abdullah İbn Abbas, Muhammed bin Mesleme, Ebu Useyd, Ebu Humeyd, Ebu Katade, Ebu Hureyre, Enes bin Malik,  Cabir bin Abdullah, Umeyr el Leysi, Hakem bin Umeyr, el Arâbi, Ebu Bekr, Berâ, Ömer, Ebu Musa el Eşari, Ukbe bin Âmir, Muaz bin Cebel radıyallahu anhum. Toplam, 23 kişi.

İbn Kayyım ‘Zaadu’l-Mead fi Hedyi Hayri’l-İbâd” adlı kitâbında derki: Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in, bu üç yerde ellerini kaldırdığını 30 kadar sahabe rivâyet etmiştir. Cennetle müjdelenen 10 kişi de, bu hadîsi, rivâyet etme de birleşmişlerdir.

Buhari, bu konuda müstakil bir cüz yazmıştır. Bu risâle şimdi de kullanılan (Refu’l-Yedeyn Fi’s-Salah isimli) meşhur bir risâledir. Burada şöyle demiştir: ‘Bu hadîsi, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den sahabeden 17 kişi rivâyet etmiştir.’ İbn Hacer el-Askalani ‘Fethu’l-Bari’de bu cüzden bahsederek şöyle demiştir: ‘Buhari bu konuyla ilgili olarak müstakil bir cüz telif etmiştir. Söz konusu telifinde Hasan-ı Basri ile Humeyd İbn Hilal’den ashab-ı kiram’ın bu şe­kilde ellerini kaldırdıklarını nakletmiştir. Buhari şöyle demiştir: ‘Hasan-ı Basri ashabın namazda ellerini kaldır­dıklarını söylerken onlardan hiçbirini istisna etmemiştir.’

İbn Cevzi, İbn Hacer ve Zekeriyya el-Ensari gibi birçok âlim, elleri kaldırma ile ilgili hadîslerin topluca mütevâtir olduğunu söylemişlerdir. İbn Hacer ise şöyle demiştir: ‘Hâkim ile İbn Mende’nin anlattığına göre; bu hadîsi rivâyet edenler içerisinde Aşere-i Mübeşşere de bulunmaktadır. Hocamız hadîste Hâfız Ebu’l-Fadl’ın anlattığına göre ise; sahabeden bu hadîsi rivâyet edenler ardarda olup bunların sayısı, 50 kişiye ulaşmıştır.’

Yine aynı şekilde Suyûtî’nin “Şerhu’t-Takrib” ile “Şerhu Elfiyyeti Mustalahi li’l-Iraki” de kaydettiğine göre; bu hadîsi, sahabeden 50 kadar kişi rivâyet etmiştir.

Sehâvî ise ‘Fethu’l-Muğis’de konu ile ilgili olarak şöyle demiştir: ‘Beyhakî dedi ki: ‘Hâkim’in şöyle söylediğini işittim: Dört halife, sonra Aşere-i Mübeşşere ve bunlardan sonra da çeşitli şehirlere dağılan büyük imamların, bu sünnetin dışında Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den yaptıkları rivâyette ittifak ettikleri bir sünnet daha bilmiyoruz.’ Beyhakî devamla derki: ‘Bu, hocamız Ebu Abdullâh’ın söylediği gibidir. O derki: ‘Bu sünneti, Aşere-i Mübeşşere ile birçok sahabeden rivâyet ettim.’ İbn Abdilberr’de ‘Temhîd’ de dedi ki: ‘Bu hadîsi, 13 sahabe rivâyet etmiştir. Buhari’ye gelince; o, bu hadîsi, 17 kişiye dayandırmıştır. İbn Cevzî’nin ‘Mevzuât’ adlı kitabında ise, bu hadîsi rivâyet edenlerin sayısı, 22 kişidir. Musannif Iraki’de, bu hadîsi rivâyet eden sahabeleri ardı ardına getirip bunların sayısını 50 kadara ulaştırmıştır. İbn Hazm’da, bu hadîsi, mütevatir olmakla nitelemiştir’…” [Kettânî, Nazmu’l-Mutenâsire Mine’l-Hadîsî’l-Mutevâtira: 85 vd.]

Ref Sünneti Hakkında Rivâyet Olunan Hadîsler:

İfâde olunduğu üzere namazda rükûa giderken ve rükûdan doğrulurken elleri kaldırmak sünneti, mütevâtir olarak rivâyet olunmuştur. Bu sünnet, cennet ile müjdelenen sahabelerin tamamı dâhil olmak üzere elli kadar sahabeden merfu olarak sabittir. Biz ise ancak on kadarını zikretmekle yetineceğiz. Zîrâ yukarıda ismi zikredilen kitâblarda, -taliblisi için- bu rivâyetler cem edilmiştir. Bizim bu risâledeki görevimiz ise hakkın değerinden ödün vermeden sözü kısaltarak zihinlerde taşınmasını kolaylaştırmaktır.    

1. Abdullâh İbn Ömer radıyallâhu anh’ın Rivâyeti: 

 “Abdullah İbn Ömer radıyallâhu anhuma’dan rivâyet olunduğuna, o, şöyle demiştir: ‘Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’i namaza kalktığında ellerini omuzlarını hiza­sına kadar kaldırdığını gördüm. Tekbir alıp rükûa giderken ve rükûdan başını kaldırıp ‘Allah kendisine hamd edenleri işitir’ diyerek doğru­lurken de aynı şekilde ellerini kaldırırdı. Fakat secdelerde bunu yapmazdı’.”

Hadîsi şerîfi, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Ahmed ve başkaları sahîh olarak rivâyet etmişlerdir. [(SAHÎH HADÎS:) Buhârî (736), Müslim (390), Ebû Dâvud (721-722), Tirmizî (255), Nesâî (877), İbn Mâce (858), Ahmed (4540)…]

Mâlik bin Enes rahîmehullâh ise, “Muvattâ (210)” da İbn Ömer radıyallâhu anh’ın ref sünneti hakkındaki uygulamasını şöyle nakleder:   “Nâfi’den rivâyet olunduğuna göre: Abdullah bin Ömer radıyallâhu anh, namaza dururken ellerini omuzlarının hizasına, rükûdan doğrulurken omuzlarının biraz aşağısına kadar kaldırırdı.”

2. Mâlik bin Huveyris radıyallâhu anh’ın Rivâyeti: 

“Ebû Kılâbe’den nakledildiğine göre, o, bir gün Mâlik İbn Huyeyris’i namaz kılarken görmüştü. Mâlik namaza başlamak üzere tekbir getirdi­ğinde, rükûa giderken, rükûdan başını kaldırıp doğrulurken ellerini kaldırmış ve Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in de aynı şekilde namaz kıldırdığını söylemişti.”

Hadîsi şerîfi, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, Ahmed bin Hanbel ve başkaları sahîh olarak rivâyet etmişlerdir. [(SAHÎH HADÎS:) Buhârî (737), Müslim (391), Ebû Dâvud (745), Nesâî (1024), İbn Mâce (391), Ahmed (5054)…]

Bu hadîs, Mâlik bin Huyeyris radıyallâhu anh’ın ref sünneti hakkındaki amelini de bildirmekle birliktedir. Bu sebeble ayrıca bir rivâyete ihtiyaç yoktur.

3. Vâil bin Hucr radıyallâhu anh’ın Rivâyeti: 

“Vâil bin Hucr radıyallâhu anh’dan rivâyet olunduğuna göre, o, şöyle demiştir: Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte namaz kıldım. (Rasûlullâh namaza giriş için) Tekbir aldığı zaman, ellerini kaldırır­dı. Sonra (elbisesine) sarınır (ellerini elbisesinin içine sokarak) sağ eli ile sol elini tutardı. Rükûa varmak istediği zaman da ellerini (elbise­sinden) çıkarır ve onları kaldırırdı. Başını rükûdan kaldırmak istedi­ği zaman da ellerini kaldırır, sonra secdeye varırdı ve yüzünü iki eleri arasına koyardı.”

Hadîsi şerîfi, Buhari, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, Ahmed ve başkaları sahîh olarak rivâyet etmişlerdir. [(SAHÎH HADÎS:) Buhari (Refu’l-Yedeyn: 10), Müslim (401), Ebû Dâvud (723), Nesâî (889), İbn Mâce (867), Ahmed (18866)…]

Buhari rahîmehullâh “Refu’l-Yedeyn (26)” de, Vâil bin Hucr radıyallâhu anh ref sünneti hakkındaki uygulamasını şöyle nakleder: “Asım bin Kuleyb, babasından, O’da Vail bin Hucr el-Hadrami’den bildirdi: Muhakkak ki O (Vâil), Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem ile beraber namaz kıldı. Tekbir getirdiğinde ve rükû etmek istediğinde ellerini kaldırırdı.”

4. Alî bin Ebî Tâlib radıyallâhu anh’ın Rivâyeti: 

 “Alî bin Ebî Tâlib radıyallâhu anh’dan rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem farz namazlara kalktığı zaman tekbir alır ve ellerini omuzla­rı hizasına kadar kaldırırdı. Okumayı bitirip rükûa varmak istediği zaman da aynısını yapardı. Rükûdan kalktığı zaman da yine tekbir alırdı. Namazda otururken hiç bir zaman ellerini kaldırmazdı. İki sec­deden (sonra kıyama) kalkarken de aynı şekilde ellerini kaldırır ve tekbir getirirdi.”

Hadîsi şerîfi, Buhari, Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn Mâce, Ahmed ve başkaları sahîh olarak rivâyet etmişlerdir. [(SAHÎH HADÎS:) Buhari (Refu’l-Yedeyn: 1), Ebû Dâvud (744), Tirmizî (3423), İbn Mâce (864), Ahmed (717)…]

5. Abdullâh bin ez-Zübeyr radıyallâhu anh’ın Rivâyeti: 

 “Meymun el-Mekkî’den rivâyet olunduğuna göre, o Ab­dullâh bin ez-Zübeyr radıyallâhu anh’ı kendilerine namaz kıldırırken namaza kalktığı esnada (iftitah tekbiri alırken) rükûa varırken ve (ikinci) sec­deye giderken ve (ikinci secdeden) kalkarken ve ayağa kalkarken elle­rini kaldırmakta olduğunu görmüştür. (Meymûn el-Mekkî sözlerine devamla şöyle demiştir: Bunun üzerine kalkıp) İbn Abbâs’a gittim ve: ‘Ben İbn ez-Zübeyr’i kimsenin kılmadığı bir şekilde namaz kılarken gördüm’ dedim. Ve ona (Ab­dullâh’ın) bu el kaldırışını tarif ettim. Bunun üzerine (İbn Abbas şöyle) dedi: ‘Eğer Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in namazını görmeyi arzu ediyorsan Abdullah bin ez-Zübeyr’in na­mazına uy.”

Hadîsi şerîfi, Ebû Dâvud, Ahmed bin Hanbel ve başkaları sahîh olarak rivâyet etmişlerdir. [(SAHÎH HADÎS:) Ebû Dâvud (739), Ahmed (2308)…] Hadîsi şerîfte geçtiği üzere İbn Abbas radıyallâhu anh da Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in rükûa giderken ve rükûdan başını kaldırırken ellerini kaldırdığı haberini doğrulamıştır. Buhari rahîmehullâh “Refu’l-Yedeyn (17)” de, İbn Zubeyr ve İbn Abbas’ın ve de Ebu Said’i ile Câbir radıyallâhu anhum’un ref sünneti hakkındaki uygulamalarını şöyle nakleder: “Atâ’dan rivâyet olunduğuna göre, o, şöyle demiştir:  İbn Abbas’ı, İbn Zubeyr’i, Ebu Said’i ve Cabir’i namazı açtıklarında (iftitah tekbirinde) ve rükû ettiklerinde ellerini kaldırırken gördüm.”

6. Enes bin Mâlik radıyallâhu anh’ın Rivâyeti: 

“Enes bin Malik radıyallâhu anh’dan rivâyet olunduğuna göre, o, şöyle demiştir: ‘Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem namaza girdiği zaman ve rükûa gittiği zaman ellerini kaldırırdı’.”

Hadîsi şerîfi, Buhari, İbn Mâce ve başkaları sahîh olarak rivâyet etmişlerdir. [(SAHÎH HADÎS:) Buhari (Refu’l-Yedeyn: 8), İbn Mâce (866)…] Buhari rahîmehullâh “Refu’l-Yedeyn (64)” de, Enes bin Mâlik radıyallâhu anh’ın ref sünneti hakkındaki uygulamasını ise şöyle nakleder: “Asım (bin el-Ehval) şöyle demiştir: Enes bin Malik radıyallâhu anh’ı namazını acarken tekbir esnasında, her rükû ettiğinde ve rükûdan doğrulduğunda ellerini kaldırırken gördüm.”

7. Ebû Hureyre radıyallâhu anh’ın Rivâyeti: 

“Ebû Hureyre radıyallâhu anh’dan rivâyet olunduğuna göre, o, şöyle demiştir: ‘Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in namazda iftitah tek­biri aldığı zaman, rükûa gittiği zaman ve secde etmek üzere rükûdan kalktığı zaman, ellerini omuzları hizasına kadar kaldırdığını gör­düm’.”

Hadîsi şerîfi, Buhari, Ebû Dâvud, İbn Mâce ve başkaları sahîh olarak rivâyet etmişlerdir. [(SAHÎH HADÎS:) Buhari (Refu’l-Yedeyn: 56), Ebû Dâvud (738), İbn Mâce (860)…] Buhari rahîmehullâh “Refu’l-Yedeyn (21)” de, Ebû Hureyre radıyallâhu anh’ın ref sünneti hakkındaki uygulamasını ise şöyle nakleder: “Atâ’dan rivâyet olunduğuna göre, o, şöyle demiştir: Ebu Hureyre radıyallahu anh ile birlikte namaz kıldım. İftitah tekbirinde ve rükû ettiğinde ellerini kaldırıyordu.”

8. Câbir bin Abdullâh radıyallâhu anh’ın Rivâyeti: 

 “Ebû’z-Zübeyr’den rivâyet edildiğine göre, Câbir bin Abdullâh radıyallâhu anh namaza başlarken el­lerini kaldırdı. Rükûa gittiği zaman ile rükûdan başını kaldırdığı zaman yine ellerini kaldırırdı. Ve şöyle derdi: ‘Ben, Rasûlullâh sallallâhu aley­hi ve sellem’i gördüm. Böyle yaptı’.”

Hadîsi şerîfi, İbn Mâce ve başkaları sahîh olarak rivâyet etmişlerdir. [(SAHÎH HADÎS:) İbn Mâce (868)…] Bu hadîs, Câbir bin Abdullâh radıyallâhu anh’ın ref sünneti hakkındaki amelini de bildirmekle birliktedir. Bu sebeble ayrıca bir rivâyete ihtiyaç yoktur.

9. Ebû Humeyd radıyallâhu anh’ın Rivâyeti: 

 “Muhammed bin Amr bin Atâ’dan rivâyet olunduğuna göre, o, şöyle demiştir:  ‘İçlerinde Ebû Katâde’nin de bulunduğu Rasûlullâh sallallâhu aley­hi ve sellem’in ashabından on kişi ara­sında Ebû Humeyd es-Saidî’nin: ‘Rasûlullâh sallallâhu aley­hi ve sellem’in namazını en iyi bileniniz benim’ dediğini işit­tim. (Onun bu sözü üzerine orada bulununlar): ‘Niçin (bu iddiada bulunuyorsun)? Allâh’a yemin olsun ki, sen bizim Rasûlullâh sallallâhu aley­hi ve sellem’e en çok uyanımız ve sahabilikte en eski ola­nımız değilsin’ dediler. O da: ‘Evet değilim’ dedi. (Bunun üzerine onlar da) Haydi (bize bildiklerini) anlat dediler. (O da): ‘Rasûlullâh sallallâhu aley­hi ve sellem namaza kalktığı zaman ellerini omuzları hiza­sına kadar kaldırdıktan sonra tekbir aldırdı. (Tekbirden sonra) her ke­mik yerli yerince yerleşirdi. Sonra (bir miktar) okur ve tekbir alarak omuzları hizasına kadar ellerini kaldırırdı. Sonra rükûa varır, avuç­larını dizlerine koyar ve dümdüz olup başını ne (aşağı) eğer ne de (yu­karı) kaldırırdı. Sonra da başını kaldırıp: ‘Semiallâhu limen hamideh’ der, sonra ellerini omuzları hizasına kadar kaldırırdı. Daha sonra: ‘Allâh’u Ekber’ diyerek yere inerdi. (Secdede iken) kollarını yanlarından uzak tutardı ve (secdeden) başını kaldırır, sol ayağını yayar ve üzerine otururdu. Secdeye vardığında ayak parmaklarını (kıbleye doğru) yu­muşak tutardı. Sonra (ikinci) secdeye varır ve ‘Allâh’u Ekber’ diye­rek başını secdeden kaldırır, sol ayağını yayarak üzerine (birazcık) otururdu. Her kemik yerine yerleşirdi. Öbür rekâtta da aynı şeyleri (aynı şekilde) yapardı. (İlk) iki rekâttan kalkınca tekbir alır, tıpkı na­mazın başlangıcında olduğu gibi ellerini omuzları hizasına kadar kal­dırırdı. Sonra da (daha önce anlatılanları) namazının geriye kalan kısımlarında aynen tekrarlardı. Selâm vereceği rekâta gelince, (sağ ka­basının altından) sol ayağını dışarı çıkarıp sol oturağı üzerine oturur­du; dedi. (Orada bulunanlar da): Doğru söyledin (Rasûlullâh sallallâhu aley­hi ve sellem gerçekten) böyle namaz kı­lardı diye tasdik ettiler’.”

Hadîsi şerifi Buhari, Ebû Dâvud, İbn Mâce ve başkaları sahîh olarak rivâyet etmişlerdir. [(SAHÎH HADÎS:) Buhari (3), Ebû Dâvud (730), İbn Mâce (862)…] Hadîsi şerîfte geçtiği üzere on sahabe radıyallâhu anhum da Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in rükûa giderken ve rükûdan başını kaldırırken ellerini kaldırdığı haberini doğrulamıştır. Bu hadîs, Ebû Humeyd radıyallâhu anh’ın ref sünneti hakkındaki amelini de bildirmekle birliktedir. Bu sebeble ayrıca bir rivâyete ihtiyaç yoktur.

10. Ebû Katede radıyallâhu anh’ın Rivâyeti: 

 “Ebû Humeyd es-Saidî’den rivâyet olunduğuna göre, o, şöyle demiştir: Rasûlullâh sallallâhu aley­hi ve sellem’in ashabından on kişilik bir guruptan birisi olan Ebû Katâde er-Rib’î’den işittim şöyle diyordu: Nebî sallallâhu aley­hi ve sellem’in namazını en iyi bileniniz benim bunun üzerine dediler ki: ‘Müslüman olmada bizden eski değilsin Rasûlullâh sallallâhu aley­hi ve sellem’in yanına en çok gidip gelenlerimizden de değilsin’ dedi ki: Evet o halde anlat bakalım dediler; O’da dedi ki: Rasûlullâh sallallâhu aley­hi ve sellem’in namaza başladığında ayakta dosdoğru durur, ellerini omuz hizasına kadar kaldırarak tekbîr alırdı, sonra rükû’a varmak istediğinde yine ellerini omuzları hizasına kadar kaldırır ve tekbîr getirerek rükûa varırdı. Rükûda düzgün vaziyette durur başını ne aşağı sarkıtır nede yukarıya doğru dikerdi ellerini de dizleri üzerine koyardı sonra ‘Semiallahu limen hamideh’ diyerek ellerini kaldırır ve doğrulurdu vücudunu aynen ayakta durduğu şekle gelirdi. Sonra secdeye gitmek üzere eğilir ‘Allâh’u Ekber’ der kollarını koltuklarından aralar ayak parmaklarını serbest bırakır sol ayağını bükerek üzerine oturur ve dimdik dururdu sonra ‘Allâh’u Ekber’ diyerek ikinci secdeye iner sol ayağını bükerek üzerine oturur ve dimdik durur ve sonra ikinci rekat için ayağa kalkardı ve ikinci rekatta da aynen yapardı iki secdeden kalkınca tekbîr alır ellerini omuzları hizasına kadar kaldırırdı ilk namaza başlarken aldığı tekbîr gibi tüm rekatları bu şekilde kılar namazın biteceği son rekatın oturumunda sol ayağını çıkararak kalçası üzerine oturur ve selam vererek namazdan çıkardı.”

Hadîsi şerifi Buhari, Tirmizî, Ahmed ve başkaları sahîh olarak rivâyet etmişlerdir. [(SAHÎH HADÎS:) Buhari (Refu’l-Yedeyn: 3), Tirmizî (304), Ahmed (23599)…] Bu hadîsi şerîfte de geçtiği üzere on sahabe radıyallâhu anhum da Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in rükûa giderken ve rükûdan başını kaldırırken ellerini kaldırdığı haberini doğrulamıştır. Bu hadîs, Ebû Katede radıyallâhu anh’ın ref sünneti hakkındaki amelini de bildirmekle birliktedir. Bu sebeble ayrıca bir rivâyete ihtiyaç yoktur.

Hatime: 

İsbât edildiği üzere ref sünneti, mütevâtir olan hadîslerin delâleti ile kesindir. Bunun aksini ifâde eden sahih(!) bir tek hadîs dahi varid olmamıştır. Mütevâtir haberin hükmü haber verdiklerine inanmayı ve delâlet ettiği ameller ile fiiliyatı gerektirdiğinden, hiçbir Müslüman’ın bu ameli, hiçbir şey için terk etmesi doğru değildir. Nitekim Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır: “Rasûl size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allâh’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allâh’ın azabı çetindir.” (Haşr: 59/7)

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur:  “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız süre­ce, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allâh’ın Kitâbı ve Rasûlü’nün Sünneti’dir.” [(SAHİH HADÎS): Mâlik (1874); İbn Abdilberr (Câmiu: 1389)…]

Salim bin Abdullah radıyallâhu anh, şöyle demiştir: “İttibâ etmeyi, tâbi olmayı daha fazla hak eden, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in Sünneti’dir.” [Buhârî, Refu’l-Yedeyn Fi’s-Salât: 72 (102)…]

Adil halife Ömer  bin  Abdülazîz rahîmehullâh ise  şöyle  demiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in Sünneti’ne karşı hiç kimsenin görüşü geçerli değildir” [İbn Kayyim, İlâmu’l-Muvakkıîn: 2/201…]

İmâm Ebu Hanîfe rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Hadîs sahîh olduğunda, o benim mezhebimdir.” [İbn Hacer, Telhisu’l-Habir: 1/20; el-Fullânî İkâzu’l-Himem: 52; el-Kasımî, Kavâidu’t-Tahdîs: 91; İbn Abidin, Reddu’l-Muhtar: 1/67.]

İmâm Mâlik rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Ben bir insânım; doğruya ulaştığım da olur, yanıldığım da olur. Benim görüşlerime bakın; onlardan Kitâb ve Sünnet’e uyanları alın, onlara uymayanları bırakın.” [İbn Abdilberr, Câmiu Beyâni’l-İlim: 1/775 (1435); el-Albânî: Sıfatu Salâti’n-Nebî: 49.]

İmâm Şâfiî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Her insâna Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in istisnasız tüm sünneti ulaşmamıştır. Dile getirdiğim görüşlerde ve belirlediğim kurallarda, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in sünnetine aykırı bir durum varsa, bu durumda Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadîsi, benim görüşümdür. [İbn Kayyim, İlâmu’l-Muvakkıîn: 2/204; el-Fullânî, İkâzu’l-Himem: 99;  el-Albânî: Sıfatu Salâti’n-Nebî: 50.] (Çünkü) Müslümanlar şu konuda icmâ etmişlerdir: Hiçbir kimseye Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in Sünnet’i açıkça belli olduktan sonra onu başka birinin sözü için terk etmesi helâl değildir.” [İbn Kayyim, İlâmu’l-Muvakkıîn: 1/6; el-Fullânî, İkâzu’l-Himem: 58; ed-Dürerü’s-Seniye: 4/56; el-Albânî, Sıfatu Salâti’n-Nebî: 50.]

İmâm Ahmed bin Hanbel rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Kim Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadîsini kabul etmezse helakin eşiğindedir.” [el-Lalekâî, Şerhu Usûli İ’tikâd: 3/477; İbn Batta, el-İbânetü’l-Kübrâ: 1/260; el- Hallâl, es-Sünen: 1/214; el-Albânî: Sıfatu Salâti’n-Nebî: 53.]

İbn Abidin “Şerhu’l-Hidâye”de İmâm İbn Humam rahîmehullâh’ın hocası İmâm İbn Şahna el-Kebîr rahîmehullâh’ın şöyle dediğini nakleder: “Eğer hadîs sahih olur da, mezhebe muhalif olursa hadîsle amel edilir. Bu da onun (yani taklitçinin) mezhebi olur. Hadîsle amel etmekle de kişi Hanefi (ya da Maliki, Şafii ya da Hanbeli) olmaktan çıkmaz. Çünkü Ebu Hanîfe’nin (ve diğer imâmların) ‘Hadîs sahih olursa benim mezhebim odur (hadîstir)’ sözü sahih bir yolla gelmiştir. Bu sözü Şarânî dört imamdan nakletmiştir.” [İbn Abidin, Reddu’l-Muhtar: 68.]

Sözün özü, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın Rasûlü ile gönderdiklerini hiçbir şeye değişmemek dînin aslındandır. Mutlak ve muayyen taklid edilecek tek kişi, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’dir. Kayıtsız ve şartsız olarak tasdik olunup, gerektirdikleriyle ile amel edilecek tek söz ise, Kur’ân ve sonra da -sahih- Sünnet’tir.

Tüm bu ifâde olunanlardan anlaşılacağı üzere, ref ameli, mutlak ve muayyen taklid etmemiz gerekli olan tek kişi Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in, kayıtsız ve şartsız olarak tasdik ederek fiiliyata geçirmemiz gereken mütevâtir bir sünnetidir.

Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun. Abdullâh Saîd el-Müderris

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder