19 Aralık 2015 Cumartesi

İSLAMDA SAKAL'IN HÜKMÜ

Allah Teâlâ, insanların bedenlerinde saç, sakal ve diğer kılları yaratmış, peygamberleri de bunlardan bir kısmının giderilmesini veya kısaltılmasını, bir kısmının da kesilmeyerek uzatılmasını tebliğ etmiş ve bu konuda insanları uyarmışlardır.

Sakal Allah Teâlâ’nın insanlar için koyduğu fıtrattan olduğu için bütün peygamberlerin ve onların izini takip edenlerin uygulayageldiği bir amel olmuştur. Sakal bırakmanın gerekliliği sadece Rasulullah aleyhisselam bunu yaptığı için veya insanların geçmişten gelen bir örfü olduğu için değildir. Bu konuda Kur’an ve sünnet bize ışık tutarak sakal konusundaki tutumumuzun ne olduğunu/olması gerektiğini ortaya koymuştur.


Allahu Teala şöyle buyurdu: “Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr, 59/7)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu: “Şeytan artık bu topraklar üzerinde kendisine tapılmasından ümidini kesmiştir. Fakat bunun dışında sizin önemsemediğiniz bazı şeylerde ona itaatiniz onu memnun eder. Bundan kaçının. Muhakkak ki ben size iki şey bıraktım ki bunlara sarıldığınız sürece sapıklığa düşmezsiniz. Bunlar Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin Sünnetidir.”[Hakim rivayet etmiştir. Sahihtir]

Sakal bırakmak akıl baliğ bütün müslüman erkeklere farzdır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bıyıkları kısaltın, sakalları bırakın.”[Müslim]

“Bıyıklarınızı iyice kısaltıp, sakallarınızı bırakın”[Buhari ve Müslim]

“Mecusilere muhâlefet edin, sakallarınızı uzatın, bıyıklarınızı kesin”[Müslim]

“Müşriklere muhhalefet edin sakallarınızı çoğaltın, bıyıklarınızı azaltın” [Buhari ve Müslim]

“On şey fıtrattandır: Bıyığın kesilmesi, sakalın uzatılması, misvak, istinşak (Burna su çekmek), mazmaza (ağza su çekmek), tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkamak, koltuk altını temizlemek, etek tıraşı olmak, intikhasu’l-mâ (yani istinca yapmak).” [Müslim]

İbn Manzur, Lisânü’l-Arab adlı eserinde “fıtrat”ı şöyle tanımlar: Yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç, Peygamberlerin sünneti, kâlb-i selim, adetullahtır. Ayrıca hilkat, tabii eğilim, huy ve cibiliyet gibi anlamlara da gelmektedir.

İbn Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Bıyıkları kısaltın, sakalları olduğu gibi bırakın.”[Müslim]

Hadis metinlerinde geçen “Evfû”, “Veffirû” E’fu” ve “Ercû” gibi tüm kelimeler aynı anlamı ifade ederler. Yani sakalın kendi hali üzerine bırakılması anlamına gelir. İ’fa demek sakalın hiç kesilmeden uzaması ve çoğalması için kendi haline bırakılması demektir. “Evfu, E’fu anlamındadır. Yani sakalın kısaltılmaksızın, kendi hali üzere olduğu gibi bırakılması anlamındadır.

Kisra’nın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gönderdiği iki elçinin ikisi de sakallarını kesmiş, bıyıklarını ise uzatmışlardı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem huzuruna gelen bu adamların yüzlerine bakmak istemedi ve onlara “Yazıklar olsun, size bunu kim emretti?” diye çıkıştı. Onlar da “Bize bunu Rabbimiz (yani Kisra) emretti” dediler. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Fakat Rabbim bana sakalımı uzatmamı ve bıyığımı kısaltmamı emretti.”[Hasen bir hadistir. İbn Cerir et-Taberi rivayet etmiştir]

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem uzun ve gür sakallı idi. [Müslim, Ahmed]

“Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab, 33/36).

SAKAL BIRAKMANIN MİKTARI

Buharî’nin «Sahih» inde, Abdullah İbn-i Ömer’den rivayet ettiği badîsde, Resûullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Müşriklere muhalefet ediniz; sakalları (nızı) gür ve sık bırakınız. Bıyıkları (nızı) da gayet kısaltınız».

Abdullah İbn-i Ömer (r. anhüma) umre yaptığında sakalını avuçlayıp tutar, fazlasını alır (keser)di.

Hâfız ibn Hacer Fethu'l Bari de şöyle der: «Müşriklere muhalefet ediniz» kavli, Ebu Hureyre hadîsinde (Müslim'de) «Mecûsîlere muhalefet ediniz» dir. İbn Ömer (r. anhüma) hadîsinde de murad budur. Zira, onlar sakallarını kesiyorlardı. Bazı1arıda sakallarını tıraş ediyorlar (yoluyorlar)dı. Hafız bu mevzunun hadîsi hakkındada demiştir ki: «Sakal bırakma miktarı; bir tutam miktarıdır». Burada anlaşılan şudur ki:

İbn Ömer bu tahsis (bir tutam) işini yalnız hac ibadetleri esnasında değil, onun dışında sakal kılının enine ve boyuna çirkince fazla uzadığı hallerdede tatbik ederdi.

Taberî, hadisin zâhirine göre hareket ederek bazı topluluk, uzayan sakalın eni ve boyundan bir şey almayı (kesmeyi) kerih gördüler. Bir toplulukda, bir tutamdan fazla olursa, fazlası alınır, dediler, demiş; sonra hadîsin senedini İbn Ömer’e göndererek, «O bunu yaptı», demiş; Ömer (r.a.) e göndererek, «O bunu bir adama tatbik etti», diye belirtmiş; Ebu Hureyre (r.a.) yolundan da, «O işlemiştir», demiştir.

Ebu Dâvud Câbir (r.a.) hadisinden güzel bir senedle tahric etmiştir. Câbir (r.a.) demiştir ki:

«Biz sakalımızın uzayan kısım (uc) larını hac ve umrenin haricinde çokça bırakırdık». İşte bu, İbn Ömer (r.anhüma) dan nakledilen haberi teyid etmektedir. Yukarıdaki hadîsde Câbir (r.a.), sakallarını hac ve umre ibadetleri zamanında kısalttıklarına işaret etmektedir. (Hâfızın sözü burada son buldu.)

Sakalın bir tutamdan fazla olması hakkındaki mezhep görüşleri «Muvatta’» nın şerhi olan «Evcezü’l-Mesâlik» adlı eserde etraflıca zikredilmiştir.

Mezhep sahipleri sakalın uzayan kısımları bakkında şu sözlerle ihtilâfda. bulundular:

Birincisi: Bir Müslümanın sakalını hali üzere bırakması, ondan hiçbir şeyi almaması ki, bu Şâfiî'lerin ve İmam Nevevî’nin tercih ettiği görüştür. Ayrıca bu, Hanbelî'lerin tercîhi olan iki vecih den biridir.

İkincisi: Sakalın hâli üzere bırakılması; ancak hac yahut umrede alınması ki, müstehabdır. Hafız bunun Şâfiî'nin delillerinden olduğunu söylemiştir.

Üçüncüsü: Bir tutam ile tahdid edilmemesi kaydıyla çok fazlasının alınması, müstehabdır. Bu, İmam Mâlik ve Kadı Iyâz'ın tercihidir.

Dördüncüsü: Bir tutam (kabza) dan fazlasının alınması, müstehabdır. Bu, Hanefî'lerin. tercih ettiğidir (Dürrü’l-Muhtar). Fakat bir tutamdan (daha aşağı olarak) almak -bazı Mağribli (Faslı vs.li) ve kadınımsı (hareketli - yaşayışlı) erkeklerin yaptığı gibi- hiçbir kimsenin mübah kılmadığı bir şekildir. Tamamını almak (kesmek), Hindli Yahûdîlerin ve eâcim (gayr-i müslim) Mecûsîlerin yaptığı şekildir.

Dürrül-Muhtar’da yine, «Sakal uzatmada sünnet olan, bir kabza (tutam) dır», denir. İbn-i Âbidîn der ki: Bunda esas olan, kişinin sakalını tutması, tutamından fazlasını kesmesidir. İmam Muhammed de “Kitabu’l-âsâr” da İmamdan naklederek, «Biz bunu tercih edip almaktayız», dediğini zikreder.

ALLAH’IN YARATTIĞINI DEGİŞTİRMEK

Sakalı tıraş etmek, Allah Teâlâ’nın yarattığını değiştirmenin bir nevidir.

Allahu Teâlâ İblis’in şöyle dediğini naklediyor: “Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” (Nisa, 4/99).

Bu nas açıkça, şerî bir izin olmaksızın, Allah’ın yarattığını değiştirmenin, şeytanın emrine itaat olduğunu göstermektedir. Sakal tıraşının Şeytan’ın sevdiği ve emrettiği bir yaratılışı bozma eylemi olduğunda hiç kuşku yoktur.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kendilerini güzelleştirmek için dövme yapan ve yaptıran, yüzden kıl alan (kaşlarını incelttiren), dişlerinin seyrekleştirmek için dişlerinin arasını yontturan kadınlara Allah lanet etmiştir. Allah’ın yaratmış olduğu şekli bozanlara da lanet etmiştir.”[Buhari ve Müslim]

“Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı.” (Tegabun, 64/3) “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tin, 95/4)

KADINLARA BENZEME

Allah’ın erkekleri kadınlardan ayırdığı en önemli şeylerden biri sakaldır. Bunun tıraş edilmesi de erkeklerle kadınlar arasında ileri derecede benzerlik meydana getirir. Erkeklerden kadınlara benzemeye çalışanlar ise, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in diliyle lanetlenmişlerdir.

“Erkeklerden kadınlara benzemeye çalışanlar lanetlenmişlerdir”[Buharî]

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Erkekleri sakalları ile, kadınları da örgülü saçlar (zülüf) ile süsleyen Allah’ı tesbih ve tenzihde bulunuruın." (Künûzû’l-Hakâik, Münavî. - Hâkim’e nisbetle)

Eğer sakal tıraşı kadınlara benzemek değilse, kadınlara benzemek ya ne ile olur?

Bütün fakihler sakal tıraşının haram olduğunu belirtmişlerdir.

İbn Hazm “Meratibu’l İcmaa” da şöyle diyor: “Sakal tıraşının caiz olmayan çirkin bir davranış olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Yüz, Allah’ın yaratıcılık kudretinin ileri derecede ifadesini bulduğu bir organdır. Dolayısıyla bu organa saygı duyulması ve korunması gerekir; çirkinleştirilmesi veya ihanete uğratılması değil!

Abdullah b. Yezid el-Ensarî radiyallahu anhü’den “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yağma ve ibret amacıyla organların kesilmesini yasakladı.”
* İbn Teymiyye “İhtiyaratu’l-İlmiyye” de şöyle der: “Sahih hadislerde belirtildiği üzere sakal tıraşı haramdır. Kimse mübah görmemiştir.”
* Hanefilerden İbn Abidin “Reddü’l-Muhtar” da şöyle der: Erkeğin sakalını kesmesi haramdır.
* İmamı Şafi de “el-Ümm” de sakalı tıraşın haram olduğunu belirtmiştir.
* Malikilerden de el-Adevi, İmam Malik’den, sakal tıraşının mecusilerin işlerinden olduğunu nakletmiştir.
İbn Abdilber de “Temhid” de sakal tıraşının haram olduğunu ve bunu ancak kadınlara benzeyen kadınsı erkeklerin yaptığını belirtmiştir.

Sonuç olarak:

 Alimlerin cumhuruna göre sakal bırakmak farz, traş etmek ise haramdır. Cumhurun görüşleri hakkındaki delilleri ana hatlarıyla şöyledir:

a) Peygamber aleyhisselam bir hadis-i şeriflerinde sakal bırakmayı emretmiştir. Emirler mendup veya mübah olduğunu ifade ettiğine dair bir delil bulunmadıkça vucub için olurlar. “Sakalları bırakın ” emri de sakal bırakmanın farz olmasını gerektirir.

b) Aynı şekilde, Peygamber aleyhisselam müşrik veya mecusilere benzememeyi emretmiştir. Sakalı traş etmek onlara benzemektir. Bu da haramdır.

c) Sakal traşı, Nisa süresinin 119. ayetinde sözü edilen Allah’ın yarattığı şeyi değiştirmek demektir. Şeytana uyularak yapılân bu hareket de yasaktır.

 d) Sakal, erkekleri kadınlardan ayıran bir özelliktir. Sakalını traş eden erkekler kadınlara benzemektedirler. Erkeklerin kadınlara benzemesi de dinen yasaklanmıştır.

İster vacip ister sünnet diyelim; sakal bırakmak  Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’i taklit etmek, ona benzemenin bir yoludur. Her mümin Muhammed aleyhisselamı sever; O’nu malından da, canından da fazla sever ve sevmelidir. Seven sevdiğini taklit etmek ve ona benzemekle derin bir haz duyar ve büyük bir huzura kavuşur. Elbette bu taklit ve benzemenin ilk basamağı ve en önemli yansıması, onun manevî hayatına, kulluk hayatına, ahlakî hayatına uymakla gerçekleşir.

İşaret edildiği gibi, sakal aynı zamanda Müslümanların bir ayırıcı vasfı olarak da önemlidir. Gayri müslimlerde de sakal olmakla beraber, şekil itibariyle yine de –müminlerin sakalı- farklı bir simge konumundadır. Şüphesiz, fiziki benzeyiş, manevi benzeyişe göre çok aşağı bir derecedir.

Diğer taraftan, sakalın bazı dünyevi, tıbbi ve biyolojik faydalarından da bahsedilebilir:

Sakalın sürekli kazınması görme gücünde zamanla zayıflamaya sebebiyet verir. Sakal zararlı mikropların boğaz ve göğüs dışına ulaşmasını önler. Diş etlerini korumaya yardımcıdır, cildin nemli ve taze kalmasını sağlar. Cilt kanserini önmeleye yardımcı olur. Soğuk algınlığı ve bakteriyel enfeksiyonlara karşı engel olmada faydalıdır.

Allah’u Teâlâ Rasulünün yolundan gitmeyi ve maddi-manevi O’na benzemeyi cümlemize nasip etsin.

SAKALLARINI KESENLERİN MESNEDSİZ DELİLLERİ, BATIL VE UYGUNSUZ SÖZLERİ

Bazı insanlar derler ki: Resülullah (s.a.v.) ın sakal bırakmasının ve sakal bırakmayı emretmesinin sebebi, O zamanki Arapların sakal bırakmaları, Resûlüllah (s.a.v.) in da muhitinde geçerli olan bu âdete uyması ve muhalefet etmemesidir.
Bazı gafil ve muğfil kimseler böyle konuşmayla da kalmayıp şöyle derler: Resûlullah (s.a.v.). bu devirde olsaydı, sakalını keserdi.

Maazallah! Bu bir cahiliyye konuşmasıdır. Çünkü, Resûlullah (s.a.v.) in yaptığı, emrettiği ve nehyettiği Allah (c.c.) in kendisine ve ümmetine beğendiği (seçtiği) ameller, ahlâk, siret ve sûretlerden ibarettir . Rabbı razı olduğu için bunları yapıyordu.

Allahu Teâlâ Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz e ve Müslümanlara hanif olan İbrahim ve milletine tabi olmayı emretti ve Resûlullah (s.a.v.) Araplar da İbrahim ve milletinden kalan, devam eden hasletleri, aldı ve onunla amel etti. Çünkü o, İbrahim’in milletinden olduğu için; yoksa, muhitindeki geçerli şeylere tabi olduğu için değil. Resûlullah (s.a.v.) Arapların alışa geldikleri birçok âdetleri kaldırıp değiştirmedimi? 0 devirde geçerli olmasına rağmen ne kendine ve ne de ümmetine razı olmadı:

Vücuda döğme yapmak, takma saç yapmak, evlâdı öldürmek, kız çocuklarını diri diri gömmek, küçük ve büyük hâcet giderirken örtünmemek (Hatta bazı müşrikler def-i hacette örtünenleri ayıplayıp, kadınlar gibi örtünüyor, derlerdi), ticarette fâiz, aylarda te’hir (Muharrem ayının hurmetini Safer ayına te’hir etme), babanın evlâdına cinayeti (evladın da babaya cinayeti), çıplak olarak tavaf, hacc’da Müzdelifeden dönmek, çıplak (üryan) olarak yürümek, mülâmese ve münâbeze bey’i (mülâmese bey’i: Bir kimsenin, dokunursan aramızda şöyle satış gerekir, demesi),. sakalda düğüm yapmak ve benzerleri gibi. Kitaplarda bunların misali daha çokca vardır. Şayet, Resûlullah (s.a.v.) muhitine, çevresine tâbi olsaydı, bu gibi âdetleri kaldırmaz ve hayatî mes’elelerde Araplara muhalif olmazdı!..

Bir başkaları şöyle der: Sakal bırakmak Mecûsî ve müşriklere muhalefet hakkında bir vacip emirdir Bugün görüyoruz ki, Yahudiler de sakal bırakıyorlar. Bu durumda onlara muhalefet için sakalları kesmemiz lâzım (vacip)dir. 

Bu konuşma, soyleyenin sefâhetine delâlet eder. Çünkü sakal bırakma ve kesmenin her ikiside Resûlullah (s.a.v.) in zamanında mevcut iki âdetti. Peygamberimiz (s.a.v.) buraya İbrahim aleyhisse lâmın milletine uygun olanı seçti ki, o da sakal bırakmak ve onu emirdir; bunun hilâfına olanı da reddetti ki, o da sakalı kesmektır. Sonra Resûlullah (s.a.v) bunu, muteaddid üslûb ve lâfızlarla çirkin gördü. Yine, bu devirde bazı milletler, topluluklar sakallarını bırakıyorlar, diğer bazıları da kesiyorla r. Biz kesenlere, kısaltanlara muhalefetle memuruz, bırakanlara değil. Bu hususta kaide, esas Yahudi’nin yaptığından kaçınmasının vücubu olsaydı, sünnet olmayıda terk etmemiz bize gerekirdi (vacip olurdu). Çünkü Yahudiler sünnet olmaktadırlar Bu meselede, sakalı kesenlerin konuşmaları sırf nefsanî arzularından olup onların o konuşmalarının Allah Teâlâ’nın dini ile hiçbir alâkası yoktur.

Bazı insanlar diyorlar ki: Sakallı kimseler sakallarıyla insanları aldatıyorlar. Sakallarını dünya çıkarları insanları aldatma vasıtası kılıyorlar, şoyle ki:

Kendisinin hayırlı ve iyi bir insan olduğunu zannetsinler de onları gafil avlayalar ... Bu İslamda nehyedilen bir nifak nev’idir.

Biz deriz ki: Hile ve hud’a sakallı kimselere mahsus değildir. Şayet onlar arasında insanları aldatmak için sakallarını bırakanlar olsaydı, bize sakallarımızı kesmemiz, Nebimiz (s.a.v.) in emrettiği kadarını terketmemiz (bırakmamız) bazı insanlarda mevcut bir kısım zemimeler olduğu için helal olmazdı. Bilakis bizim, Resûlullah (s.a.v.) ın emrine uymamız, hâlimizi, hile ve hud’a sahiplerinin halini düzeltmemiz, sakal bir hile ve aldatma vasıtasıdır, diyenin yüzüne tokat atmamız ve ona, «Bizden ne gibi bir hile ve haksızlık gördün? Göster, biz elhamdülillah Allah (c.c.) ın rızasını isteyerek ve O’nun Resûlü’nün sünnetine ittiba ederek sakallarımızı bıraktık», dememiz bir vazifedir . Allah Tâlâ’dan bizi ve halimizi düzeltmesini, bizi ve bütün Müslümanları gadr, hile, nifâk, sakalları kesmek ve benzeri günâhlara düşkünlükten kurtarmasını niyaz ederiz.

Sonra, sakal kesmek asla müşkili (mes’eleyi) halledici yahut herhangi bir günahtan bilhassa hile, gadr, nifak gibi büyük günahlardan kurtarıcı bir vasıta değildir. Mü’mine gereken: Allah Sübhanehû ve Teâlâ’nın rızasını kazanmak için kendine emredilenlerin hepsine uyması ve nehyedilenlerin hepsinden kaçınmasıdır. Çünkü Allah Sübhanehû ve Teâlâ’nın rızası matlûb ve her hâlükârda o maksuddur .

Bazı insanlar da derler ki: Biz sakallarımızı kesmekle bazı ilim adamlarını ve ileri gelen zatları taklid etmekteyiz; onlar da kesmektedirler. 

Bu oldukça tuhaf bir fikir! Kim onlar? Resûlullah (s.a.v.) ın hidayeti ile hidayetlenmeyen kimselerin yaptığı, şeriat-ı İslâmiyyede nasıl hüccet (delil) addedilir?..

Çünkü, sakalını kesen kim olursa olsun, mevkii ne olursa olsun, kimden bulunursa bulunsun, Resûlullah (s.a.v) a âsî olmaktadır. Mü’mine günahı (ma’siyeti) nasıl olursa olsun -bilhassa bu günahı- küçük görmesi yaraşmaz. Çünkü o günah, işleyen tarafından daima tekerrür eder; bazısı ona günde bir kere, bazısı iki kere ısrar eder; günah üzerine ısrar ise, onu büyük (kebâir) yapar.

Beyhakî, «Şüab» da İbn-i Abbas (r. anhüma) dan şunu tahric etmiştir: «Kulun üzerinde ısrar ettiği her (küçük) günah büyük (kebire) dir. İbn-i Cerîr, İbn-i Munzir ve İbn-i Ebî Hâtem yine İbn-i Abbas (r. anhuma) dan tahric etmiştir: «İbn-i Abbas (r.a.) a bir adam, kebâir (büyük günahlar) kaçtır? Yedi midir? diye sordu. İbn-i Abbas (r.a.), “0, yediyüz kadardır... Ancak istiğfarla beraber büyük günah yoktur, ısrarla beraber de küçük günah yoktur”», cevabını verdi.

Abd b. Humeyd, İbn-i Cerîr, İbn-i Münzir, Taberanî ve Beyhakî «Şüab» İbn-i Abbas (r. anhüma) dan şöyle dediğini tahric etmişlerdir: «Allah’ın nehyettiği her şey kebire (büyük günah) dır». Yine İbn-i Abbas’dan İbn-i Cerîr şöyle tahric etmiştir: «Kendisinde Allah’a isyan olunan her şey, kebire’dir.» (Fethu’l-Kadîr, Şevkânî).

Bazıları yine derler ki: Sakal bırakmak, Resûlullah (s.a.v.) in sünnetlerinden biridir. Bizim sakallarımızı bırakmamız gerekmez. Çünkü, sünneti terketmek te bir günah yoktur.

Deriz ki: Evvelâ, sakal, Resûlullah (s.a.v.) in dinde meşru kıldığı bir sünnet manasına sünnettir; terkedeni n günahkâr olmayacağı zâid bir sünnet mânasına değildir. Çünkü, Resûlullah (s.a.v.) sakal bırakmayı emretmiştir. Emir ise, evvelce arzettiğimiz gibi, vücüb için olur. 0 (s.a.v.), mübarek sakalını bırakmış, kendisine 0 hususta ashâbı ve ümmetinden sâlih müttakî kimseler tâbi olmuştur.

İkinci olarak, biz sakalın gayr-ı vacip mânasına bir sünnet olduğunu kabul etsek de deriz ki; Resülullah (s.a.s.) ın sünneti, terketmek için değil; bilakis, kendisiyl e amel etmemiz, zâhir ve bâtınımızda onu ihtiyar etmemiz (benimseme miz) için bir sünnettir. Biz, Resûlullah (s.a.v.) ı sevdiğini iddia edip de onun sûretini (şeklini) sevmeyen; hatta düşmanlarının sûretini seven kimselere hayret ediyoruz!..

Sakal bırakmak bazı ahmaklar nazarında utanma sebebi olsada, Müslüman için üzerine vacip olanı terk etmesi câiz olmaz. Biz insanların söylediklerinin tesirinde kalıp dursak, imanımız uzerinde sebat gösteremeyiz. Çünkü küffâr ve müşrikler İslâm ve imanı utanç görecekler de biz onları hoşnud etmek için iman ve İslâm’ı terkmi edeceğiz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder