28 Aralık 2015 Pazartesi

DİN VE DİNDARLAR İLE ALAY ETMEK -1-

ÖNSÖZ

Hamd, sadece Allah içindir. Salât ve selam Peygamber Muhammed'e, onun âilesine, arkadaşlarına ve onun yolunda ve izinde gidenleredir.

Bugün bu ümmetin ahvaline bakan bir kimse çok tuhaf ve çirkin durumlarla karşılaşır!

Bu ümmetin hayatındaki bozulma ve çözülme riski ümmet fertlerinin bu yüce dine ciddiyetle bağlılıklarına veya uzaklıklarına göre artmakta veya eksilmektedir.


Ümmetin maruz kaldığı hastalıklar pek çoktur ve elem vericidir. Hastalık teşhis edilmediği müddetçe doktorun tedavide başarılı olması asla mümkün olmayacak, dolayısıyla durumlar arzu edilmeyen sonuçlara ulaşıncaya kadar gittikçe daha da kötüleşecektir.

Toplum hayatındaki en tehlikeli hastalıklardan birisi de "Din ve Dindarlarla Alay Etmek"tir. Bu hastalığın mikrobu ister dışarıdan gelsin, ister içerden -ki her ikisi de vâkidir- her ikisinde de tehlike yönünden sonuç aynıdır. Çünkü bu alaycı tavır, sahibini tamamen dinden uzaklaştırmaya yetmektedir.

Okuyucu kardeş, günümüz gerçekleri içerisinde alaycıların hayatı ve hallerini dikkatlice incele, bir tuhaflık görecek ve iman nuruyla aydınlanmış kalbinin acı ve kederle sıkıştığını hissedeceksin.

Mesela günümüz genç şairlerine ait neşredilen ve okunan sözlere bak, tam manasıyla "aklî ishal" isimlendirilmesini hak eden cinstendirler. Allah ve Rasûlüne ve onun dinine karşı kullandıkları alaycı ifadelerin arasında açık bir küfrü ve inkarı bulursun. Rabbimiz Teala onların söylediklerinden beridir, çok yücedir ve büyüktür.

Sonra gazetecilerin ve medya mensuplarının pek çoğunun durumunu dikkatlice incele -ki bugün medya artık çok tehlikeli bir silah haline gelmiştir- bizim doğrularımıza ve dini değerlerimize karşı alay ve istihzanın her çeşidini bulacaksın.

Bir yazar çıkar ve Allah'ın yüce kitabında bize Adem'in yaratılışı konusunda yaptığı açıklamalarını alay konusu yapar, Allah'ın kelamiısytliahza eder ve insanı n aslının maymun olduğunu iddia eder.

Bir ikincisi çıkar, bir karikatür çizer ve orada Allah'ın Rasûlü ile ve onun dokuz kadınla evlenmesiyle alay eder.

Bir üçüncüsü, Allah'ın diniyle hükmedenlerle veya hükmetmek isteyenlerle alay eder, onları tutucu radikaller ve karanlık çağların mensupları diye isimlendirir.

Dördüncüsü örtüyle alay eder ve tesettürlü öğrencilerin tıp fakültesi imtihanlarına sokulmamasını talep eder.

Beşincisi Arap diliyle alay eder, onu donukluk ve katılıkla vasıflandırır, sonra da Kur'an diline alternatif olarak avamcaya veya latinceye çağırır. Yüce duyguları, iffet ve namusu konu edinen bir edebiyat yerine yatak ve müstehcenlik edebiyatına yönelerek bu dilin yüksek edebiyatıyla alay eder.

Altıncısı şer'î/dinî cezaların uygulanmasıyla alay eder, onların uygulanmasını bir barbarlık ve çirkinlik olarak görür, sonra bunun alternatifinin propagandasını yapar. O da medeniyet ve insan özgürlüğü adına toplumun çetelere ve yol kesicilere dönüşmesidir!

Hatta durum öyle bir noktaya ulaşmıştır ki İslam daveti ve kültürü üzere oldukları zannedilen bazı kimseler gece gündüz peygamberlerin efendisi Hz. Peygamberin sünnetine sarılan kimselerle alay ederler, onları akıl hastası, ahmak ve aptal olarak nitelendirirler. Hatta Peygamberin Sa'doğulları içinde küçük bir çocuk iken göğsünün yarılması, Cebrail'in onun kalbinden şeytanın nasibi olan kan pıhtısını çıkarması ve onu imanla doldurması olayı gibi Buhârî ve Muslim'de geçen mucizeleriyle bile alay ederler. Bütün bunlar ise, zayıflığından ve eksikliğinden dolayı insan aklının kavrayamayacağı bir biçim ve surette sahih rivayetlerde geçmektedir. Bu alaycı kişi şöyle diyerek inkarını ortaya koyar: "Ben akılcı bir adamım, ancak aklımın kabul ettiği şeye iman ederim. İman bir sıvı mıdır ki onu şişelere boşaltalım"!!

Okuyucu kardeş, burada zikrettiğim bu tavırlar, üzerinde durduğumuz konunun ciddiyetini kavraman içindir. Çünkü istihza eden kimse Allah'ı hakkıyla değerlendirememekte ve işlediği günahın farkında olmamaktadır: Öyle zannediyorum ki - yine de Allah bilir- din ve dindarlarla alay etmek, özellikle insanda kasıtsız olarak sudûr eden fiillerden olduğu halde -ki bu durumda daha da tehlikeli olması mümkündür- kapalı yönlerini insanlara açıklayacak etraflı, kapsamlı ve müstakil bir araştırmaya konu olmadı.

Bu fiil kasıtsız olarak meydana gelse bile günahbı üyüktür ve iman üzerindeki tehlikesi muazzamd ır. Kasıtlı yapılırsa günahı daha büyük olur ve küfrü daha korkunçtur. Her iki durumda da bu alaycı asla mazur sayılmayacaktır:

"Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini) sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberleriyle mi alay ediyordunuz? (Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kafir oldunuz." (Tevbe, 9/65-66)

Bu sebeple ben, kişiyi İslam'dan çıkaran bu davranışı -Allah'ın yardımıyla- (bütün yönleriyle) açıklamayı uygun gördüm. Umarım Allah bununla insanları yararlandırır, umarım bu ümmet dinlerini bozan, ayaklarını kaydırıcı ve zarar verici davranışlara karşı daha dikkatli ve uyanık olurlar; umarım bizim ümmetimiz kendi hak dinine alaycı, istihzacı ve şakacı bir tavırla değil, daha bir ciddiyetle ve sadakatle sarılır!! Çünkü alaycı bir topluluğun hayatın ve insanların gerçekleri gerçekleri içerisinde hiçbir yeri yoktur.

Şüphesiz kendi dinini alaya alan, istihza eden, dini ve dindarları çekiştiren bir toplum birlik ve beraberlikten ayrılıp helak olabilir.

"Ve alaya aldıkları şey onları mahvedecektir." (Hud, 11/8)

Bu sebeple din ve dindarlarla alay konusunu inceledim ve bunu bir mukaddime ile altı bölüme taksim ettim. Bu bölümler şunlardır:

1. Bölüm: Alay etme konusunun önemi

2. Bölüm: Alay etmenin sebepleri

3. Bölüm: Alay, Allah'a davetin engellerindendir.

4. Bölüm: Alay etme şekilleri

5. Bölüm: Alay edenlere verilecek ceza ve yaptırımlar

6. Bölüm: Alay ve istihza edenler karşısında müslümanın konumu

Son olarak benim işimi kolaylaştırdığı, bana yardım ettiği ve doğru yolu gösterdiği için Rabbime O'nun yüceliğine ve büyüklüğüne layık bir şekilde şükrediyorum ve hamdediyorum. Sonra fikirleriyle, görüşleriyle, yazılarıyla ve istişareleriyle bana yardım eden değerli ilim adamı ve öğrenci kardeşlerime de teşekkür ediyorum. Allah onları bol bol mükafatlandırsın ve hepimizi dinimizde ve dünyamızda istikamet ve ciddiyetle rızıklandırsın.


BİRİNCİ BÖLÜM 
  
ALAY ETME KONUSUNUN ÖNEMİ 


Alay ve istihza Allah düşmanlarının huylarından bir huydur. Kafirler ve müşrikler bu huyu kendilerine ahlak edinmişlerdir. Allah'ın dinine ve dindarlara karşı iç dünyalarında kin ve öfkeyle yanıp tutuşan münafıklar da bu huya sahiptirler.

Bu sebeple Allah Teala bu ahlakı ve bu ahlakın sahiplerini peygamberi Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem ve onun arkadaşlarına açıklamıştır. Allah'ın kitabında bu kötü ahlak ve onun sahipleri karşısında peygamberlerin ve nebilerin konumunu beyan eden pek çok âyet geçmektedir. Hatta bu âyetler o alaycıların küfrünü açıkça ifade etmektedir.

Allah Rasûlünün sallallahu aleyhi ve sellem biyografisinden öğrendiğimize göre o, insanların en merhametlisidir ve onların özür dilemesini en çok kabul edendir. Bütün bunlara rağmen alay eden kimsenin özür dilemesini kabul etmemiştir, alay eden ve gülen kimsenin mazeretine/gerekçesine iltifat etmemiştir. İleride ayrıntılı bir şekilde anlatılacağı gibi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Tebuk savaşına kalktığında onunla ve ashabıyla alay ettikleri ve gelip: Biz lafa dalmış şakalaşıyorduk dedikleri zaman bunu onların bir özür dilemesi olarak kabul etmedi, hatta yedi kat semadan inen şu Rabbanî hükmü onlara okumaya başladı:

"De ki: Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz? Boşuna özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz." (Tevbe, 9/65-66)

İşledikleri suçun önemi ve ağırlığını kavrayabilmemiz için onların içinde bulundukları şartlara bir bakalım: Onların Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte savaşa çıktıklarını, ailelerini, eşlerini, çocuklarını ve vatanlarını terkettiklerini görürüz. Savaşa çıkışları yaz mevsiminde olmuştur ve yaz sıcaklığının şiddeti ise herkesin malumudur! Şiddetli bir açlığa ve elem verici bir susuzluğa maruz kalmışlardır. Bütün bunlara rağmen bu şartlardan hiçbirisi, onlar Allah'ın Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve beraberindeki yüce sahabilerle alay ettikleri zaman kendileri için şefaatçi olmamıştır.

Geçmişte ve şimdi Muhammed ümmetinin bütün alimleri, Allah ile, O'nun dini ile ve O'nun Peygamberi ile alay etmenin açık bir küfür olduğunda görüş birliği içindedirler. Bunu daha iyi anlayabilmen için cehennemin en alt tabakasında bulunan münafıkların durumunu bir düşün; onların Allah ile, Allah Rasûlü ile ve müminlerle en çok alay eden kimseler olduklarını göreceksin. Bu onları dinden tamamen çıkaran bir durumdur. Allah Teala Kur'an'da onlardan şöyle söz etmektedir:

"Onlara: İnsanların iman ettikleri gibi siz de iman edin, denildiği vakit, beyinsizlerin iman ettikleri gibi mi iman edelim? derler; iyi bilin ki asıl beyinsizler kendileridir, fakat bilmezler. Bunlar müminlerle karşılaştıkları vakit (biz de) müminiz derler. Kendi(lerini saptıran) şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz derler. Gerçekte Allah onlarla alay eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar. İşte onlar hidayete karşılık delaleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir." (Bakara, 2/13-16)

Alay ve istihza konusunun öneminden dolayı alimler bunu fıkıh kitaplarının ridde (dinden çıkma) bölümlerinde açıklamışlardır. Şüphesiz ridde ilim adamlarınca da malum olduğu gibi aslî küfür çeşitlerinin en büyüğüdür.

Allah rahmet eylesin İbnu Kudame diyor ki, "ister şaka yollu olsun isterse ciddi olarak olsun Allah'a söven kimse kafir olur. Allah ile, ayetleriyle, peygamberleriyle ve kitaplarıyla alay eden kimse de böyledir."

Nevevî -Allah rahmet eylesin- şöyle der: "Küfrü gerektiren fiiller, kasıtlı olarak ve din ile alay ederek sâdır olan fiillerdir. Bu açıktır."

Kurtubî -Allah rahmet eylesin- Tebuk savaşında alaycıların konumunu açıklarken Kadı İbnu'l-Arabî'nin şu sözünü nakletti: "Onların söyledikleri şeyler ya ciddidir veya şakadandır. Nasıl olursa olsun küfürdür. Çünkü şakadan küfretmek de küfürdür, ümmet arasında bu konuda ihtilaf yoktur. Araştırma yapmak ilmin ve hakikatın kardeşidir. Şaka ve alay ise batılın ve cehaletin kardeşidir."

Şeyhu'l-İslam İbnu Teymiye şöyle dedi: "Allah ile, O'nun ayetleriyle ve Peygamberi ile alay etmek küfürdür; bunu yapan kimse daha önce mümin ise kâfir olduğuna hükmedilir."

Müceddid İmam Şeyh Muhammed İbn Abdu'l-Vehhab, değerli kitabı Kitabu't-Tevhid'de bir bölüm açmış ve o bölüme şöyle bir başlığı uygun görmüştür: "İçinde Allah'ın Zikri, Kur'an veya Peygamber Olan Bir Şeyi Alaya Almak Bölümü" yani bunları alaya alan kimse kâfir olur.

Belki de İmam Muhammed İbn Abdu'l-Vehhab, alay ve istihzanın kişiyi kesin bir şekilde İslam'dan çıkardığını söyleyen en açık sözlü âlimdir. Çünkü o -Allah rahmet eylesin- kişiyi İslamdan çıkaran on tane davranışı/ve inanışı sayarken Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem dininden olan bir şeyle veya onun sevabı veya cezasıyla alay etmeyi altıncı sırada zikretmiştir.

Din ile alay eden kimsenin kâfir olduğunu söyleyen diğer bazı âlimler de şunlardır: Muhammed İbn İbrahim Alu'ş-Şeyh, Abdu'l-Aziz İbn Bâz ve Muhammed İbn Useymîn. Bunların fetvaları alaycının kâfir olduğu ve dinden çıktığı konusunda ittifak etmiştir.

Allah'ın kitabı gerçek bir İslami terbiye kitabı olunca, müslüman toplumun câhiliye kusurlarından ve ahlâkından uzak olarak sadakat, hakikat, saygı ve ciddiyet esasları üzerinde yükselmesi için Allah Teala müminleri alay ve istihza huyundan sakındırmış ve bunu yasaklamıştır. O şöyle buyurmaktadır:

"Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zâlimlerdir." (Hucurat, 49/11)

Allah rahmet eylesin İbnu Kesir bu âyetin tefsirinde şöyle der: "Allah Teala insanlarla alay etmeyi yasaklıyor. İnsanlarla alay etmek, onları küçük görmek demektir. Nitekim Rasûlullah'tan sahih olarak sâbit olduğuna göre o şöyle buyurmuştur: "Kibir hakkı kabul etmemek ve insanları küçük görmektir." Bu haramdır.

Prof. Seyyid Kutup bu âyetin tefsirinde şunları söyler: "Kur'an'ın yol göstericiliğinde İslamın inşa ettiği erdemli topluluk yüksek bir edebe sahiptir. İçinde yaşayan her bireyin dokunulmaz bir saygınlığı vardır. Bu saygınlık toplumun saygınlığından kaynaklanır. Orada herhangi bir bireyin ayıplanması, insanın kendisini ayıplaması gibidir. Çünkü o toplumun hepsi birdir ve saygınlığı da birdir. Kur'an bu âyette de müminlere "ey iman edenler!" şeklindeki sevimli hitabıyla sesleniyor ve bir topluluğun diğer bir toplulukla yani erkeklerin erkeklerle, kadınların kadınlarla alay etmesini yasaklıyor. Çünkü belki alay edilen erkekler alay eden erkeklerden Allah katında daha hayırlı olabilir ve belki alay edilen kadınlar alay eden kadınlardan Allah'ın mizanında daha hayırlı olabilir...

Zengin bir adam, fakir bir adamla, güçlü bir adam güçsüzle, becerikli zeki bir adam, aptal ve beceriksiz biriyle, çocuk sahibi olan bir adam, kıslıar ,oalaknrabas ı olan bir adam bir yetimle alay edebilir. Güzel bir kadın, çirkin bir kadınla, genç bir kadın, ihtiyarla, vücudu düzgün bir kadın, böyle olmayanla, zengin bir kadın, fakir kadınla alay edebilir... Ancak bu ve buna benzer dünyevi/maddi değerler ölçü değildir. Allah'ın terazisi bu ölçülerden başka ölçülerle iner veya yükselir.

Sahiplerinin hoşlanmadığı ve içinde alay ve ayıplanma duygusu hissettiği lakap takmak da, alaya almak türünden bir şeydir. Bir müminin diğer bir mümin üzerindeki haklarından biri de, hoşlanmadığı ve kendisini küçük düşüren lakapla çağrılmamasıdır.
Sözün özeti şudur: Din ve dindarlarla alay etmek ister gizli olsun, isterse açıktan yapılsın kişiyi imandan çıkaran şeylerdendir.

Allah rahmet eylesin İbn Teymiye der ki: "Kalp ile alay etmek ve (bir başkasını) küçük görmek, tıpkı zıddın zıddına aykırılığı gibi kalpteki imana aykırıdır. Dil ile alay etmek de dil ile açıktan iman etmeye aykırıdır."

İKİNCİ BÖLÜM

ALAY ETMENİN SEBEPLERİ 


Din ve dindarlarla alay etme konusundan söz edildiği zaman akla hemen şu ilginç soru gelir: Bu alay ve istihzanın sebebi nedir? Biz hakikat üzere değil miyiz? Biz Allah'ın davetçisine icabet eden ve ona inanan kimseler değil miyiz?! O halde insanlar bizimle ve bizim dinimizle niçin alay ediyorlar?!!

Buna cevap olarak ben derim ki: Alay ve istihzanın alaycıların ve şakacıların gönüllerini istila eden pek çok sebepleri ve etmenleri vardır. Belki bu sebeplerin en önemlileri şunlardır:

1- Toplumun ileri gelenlerinin bu büyük dine karşı kin ve nefret duyguları beslemeleri. Şüphesiz Allah Tealâ bu İslamı dünya ve âhiretin iyiliği için tek ve yegane yol olarak göstermiştir.

"Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah'ın size bunları emretti." (En'am, 6/153)

Bu din, hayatı insanların daha önce bilmediği şekilde eşsiz bir inşa edişle yeniden inşa eder.

Bu din, -Allah'ın izniyle- bu dünyada her şeyde dikkat çeken, düşünceleriyle, duygularıyla, davranışlarıyla ve ölçüleriyle farklı bir toplum inşa etmek için câhiliyenin bütün ölçülerini altüst eder. Bu durum -eskiden veya şimdiki- câhiliye tarafından hiçbir zaman kolaylıkla ve gönül hoşluğuyla kabul edilmeyecektir. Hatta buna inatla karşı çıkacak, bütün gücüyle, öfkeyle ve nefretle direnecektir.

Câhiliyyenin yapacağı budur. "Halbuki dindeki hakikati ve iyiliği, onun hayatın içindeki eğrilikleri/ve yanlışları düzelttiğini o da bilir. Buna rağmen dinden hoşlanmaz, çünkü o bu eğriliklere ve sapıklıklara meyillidir ve bunların düzelmesini istemez. İşlerin ve şartların o bozuk haliyle kalmasını ve düzelmemesini ister. Dinden hoşlanmaz, çünkü o câhiliyedir, diğeri İslamdır.

Allah Teala şöyle buyurdu:
"Semud'a gelince, onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler." (Fussilet, 41/17) "Andolsun ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum. Kavminin ileri gelenleri dedi ki: Biz seni gerçekten apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz." (A'raf, 59-60) "Ad kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). O dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin; Sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Hala sakınmayacak mısınız? Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz." (A'raf, 7/65-66)

"Lût'u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhuşu mu yapıyorsunuz? Çünkü siz, şehveti tatmin için kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz. Kavminin cevabı: Onları (Lût'u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı." (A'raf, 7/80-82)

Câhiliyenin Allah'ın dinine ve bu dinin müntesiplerine beslediği bu kin, "kendi varlığının, menfaatlerinin, şehevî arzularının ve eğilmelerinin bu yeni ışıktan dolayı tehlikeye düşeceği endişesinden kaynaklanmaktır. O, kendi iç dünyasında haktan ne kadar saptığını hisseder, hevaya boyun eğer ve şehvetlere teslim olur. Işığın yokluğunda gayri meşru bir şekilde ele geçirdiği çıkarlarından, yararlarından ve şehvetlerinden sahih bir inanç yeryüzüne hakim olduğu zaman ne miktarda mahrum kalacağını çok iyi hisseder. Bu konuda cahiliyenin büyüklük taslayan üst tabakasıyla ezilen alt tabaka aynıdır. Çünkü herbirinin vazgeçemediği/düşkün olduğu menfaatleri, çıkarları ve şehevî arzuları vardır."

Allah Teala, Muhammed'i sallallahu aleyhi ve sellem insanlara bu dinle peygamber olarak gönderdiği zaman onları beşere kul olmaktan kurtardı ve tek olan Allah'a kul yaptı. Bu sebeple velayet (dostluk, bağlılık) sadece Allah için oldu. Cahiliyenin velayeti gibi aşiret veya kabile için olmadı. Bu durum dostluğun ve bağlılığın tek olan Allah'a değil kendi şahıslarına gösterilmesini isteyen ileri gelenleri rahatsız etti.

Toplumun ileri gelenlerinden başka bu dinden hoşlanmayan, dine ve dindarlara karşı alay ve istihza silahını kullanan çeşitli tabakalar vardır. Bunlar, yazarlar, hikayeciler, medya mensupları, sanatkârlar, her tür erdemden yoksun günahkâr kadınlar, içkiciler, uyuşturucu müptelâları ve diğerleridir. Bunlar da din ve dindarlarla alay ederler, çünkü onların faaliyetleri haram ticaret üzerine kâimdir ki, Allah'ın dini hakim olduğu zaman çamurunda yaşadıkları ve pisliğinde çoğaldıkları bu kirli bataklık kuruyacaktır. Allah düşmanlarının saf İslamın şeklini silmeyi ve bozmayı şiddetle arzu etmeleri ancak büyüklük taslayanların mücadelesini verdikleri bir konudur. Bu sebeple câhiliyenin bu şekli bozmak ve onun aydınlık yüzüne karanlık bir perde çekmek için alay ve istihzayı öldürücü bir silah olarak kullanmalarında şaşılacak bir durum yoktur. Fakat kafirler istemese bile Allah nûrunu tamamlayacaktır.

2- Alay ve istihzanın sebeplerinden birisi de iyilere ve doğrulara karşı kin ve intikam duyguları beslemektir. "Güya onlar temiz kalmaya uğraşan insanlarmış." (Araf, 7/82)

Malumdur ki iyilerin sahip oldukları bu temizlik ve namusluluk, kötüleri ve bozguncuları rahatsız eder ve onların bâtıl düzenlerini bozar. Bu sebeple bu bozguncular iyilerin saygınlığını ve itibarını ortadan kaldırmaya çalışırlar. "Güya onlar temiz kalmaya uğraşan insanlarmış" diyerek onlarla alay ederler. Bozguncuların bu mantığına göre toplumun tamamının rezil, ahlâken düşük ve kirli bir toplum haline dönüşmesi gerekir. Toplum içerisinde temiz ve iffetli/namuslu insanların kalması kötülerin tahammül edemeyecekleri bir durumdur.

"Onlardan, sırf göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, aziz ve hamid olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar." (Burûc, 85/8-9)

3- Alay ve istihzanın bir diğer sebebi, boşluk ve başkalarını eğlenceye alma arzusudur. İnsan bu dünyaya gelişinin yüce gayesini -ki bu gaye ortağı olmayan tek Allah'a kulluktur- evet bu gayeyi unuttuğu zaman hayatında kahredici bir boşluk hisseder. Bu sebeple bu boşluğu dolduracak şeytanî yollara o kadar çabuk yönelir ki şaşırmamak mümkün değil. Velev ki bu, Allah ile O'nun âyetleriyle, peygamberleriyle ve müminlerle alay etmek olsun. Bazı hasta ruhlu kişiler sadece insanlara gülmekten, yaratılışları ve davranışlarıyla alay etmekten ve onlara iftira etmekten zevk alır. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem bu huydan sakındırmış ve sahih bir hadiste şöyle buyurmuştur: "Bir kimse Allah'ın gazabına sebep olacak bir söz söyler de bu sözün kendisini Allah'ın gazabına ulaştırabileceğini düşünmez. Halbuki Allah Teala, o kimseye, o kötü söz sebebiyle kıyamete kadar buğz eder."

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem böyle gülen ve alay ederek güldüren kişileri şu sözleriyle uyarmaktadır: "Konuşan ve bir topluluğu güldürmek için yalan söyleyen kimseye yazıklar olsun, yazıklar olsun." Musned'de şöyle bir hadis vardır: "Bir adam, beraber bulunduğu kimseleri güldürmek için bir söz söyler ve bu söz sebebiyle Süreyya yıldızından daha uzağa (cehennemin derinliklerine) düşer."

Doğru ve doğrulanan Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem bu büyük sözlerini gördün mü? Alaycı müstehzi komedyenlerden pek çoğunun gerçek düşüncesi budur. Onlar bir takım yalanlar uydururlar; birileri gülsün ve diğerlerini güldürsün diye mümin erkekleri ve mümin kadınları kaş göz işaretleriyle alaya almak için çeşitli yöntemler geliştirirler. Allah'ın gazabını hak ettiği halde nice kimse ağzı kulaklarına varıncaya kadar güler. Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.

4- Alay ve istihzanın bir diğer sebebi kibir, kendini beğenmişlik, kendini büyük, başkalarını küçük ve basit görmektir. Allah Teala yüce kitabında buna dair pek çok misal getirmiştir. Bunlardan birisi de Kehf suresinde geçen iki adamın hikayesidir. Orada bunlardan birisi diğerine şöyle demektedir:

"Ben malca senden daha zengin ve nüfusca senden daha güçlüyüm." (Kehf, 18/34)

Bu çirkin huy hakkında büyük alim es-Sefârînî şunları söyledi: "Başkasıyla alay eden kimse kendisini gözünde büyüterek daha faziletli görür ve başkasına da küçümseyerek bakar ve onda bir eksiklik görür. Çünkü başkasını küçük görmeseydi onunla alay etmezdi." Daha sonra şöyle devam eder: "Kardeşlerine karşı böbürlenen ve akranlarından ve kardeşlerinden herhangi biriyle alay eden herkes apaçık bir günahı ve sorumluluğu yüklenmişlerdir." Başkalarıyla alayla karışık bir kibir, Firavun'un ahlakıdır. Allah Teala onun Allah Rasûlü Mûsâ aleyhisselam'dan şöyle bahsettiğini bildirmektedir.

"Yoksa ben, zavallı ve nerdeyse konuşamayan şu adamdan daha üstün değil miyim?" (Zuhruf, 43/52)

Büyük alim İbnu Kesîr şöyle dedi: "Allah lanet etsin Firavun'un söylediği bu söz yalan ve iftiradır. Onu sadece inkar ve inatçılığı bu sözü söylemeye sevketti. O, Mûsâ'ya aleyhisselam bir inkarcının ve zalimin gözüyle baktı. Halbuki Mûsâ aleyhisselam akıl ve insaf sahiplerinin gözlerini kamaştıran/hayran bırakan bir yüceliğe, büyüklüğe ve değere sahipti. Firavun'un Mûsâ'yı "zavallı/basit" olarak nitelemesi de bir yalan ve iftiradır. Bilakis kendisi zavallı, yaratılış, huy ve din yönünden hakir ve değersizdir. Mûsâ ise şerefli, doğru bir lider, iyi ve olgun bir kimsedir."

Basit görüşlü gâfil kitlelere göre Mısır'ın ve şu köşkünün altından akan nehirlerin sahibi Firavun'un, beraberinde gerçek söz, peygamberlik makamı ve can yakıcı azaptan kurtuluş çağrısı bulunan Mûsâ'dan daha hayırlı olması gerekir."

Başkalarının aleyhine olacak şekilde gösteriş, riya ve şöhret arzusu alaycı müstehzilerin ve hasta ruhlu kimselerin bir ahlakıdır. Onlar hoş meyveli yüksek ağaçlara, onlara zarar vermek ve şekillerini bozmak için sarılan zehirli ve zararlı bitkiler gibidirler.

Bu sebeple kibirli ve kendini beğenmiş kişilerin alaycılığı ve kaş ve göz hareketleriyle mümin erkekleri ve mümin kadınları hafife almayı bir huy ve ahlak olarak benimsemiş olduklarını görürsek buna şaşırmamamız gerekir. Çünkü bu kötü şahsiyetler böyle bir huya da sahiptirler.

5- Alay ve istihzanın bir diğer sebebi Allah'ın dininin düşmanlarını körü körüne taklit etmektir. Bu durum geçmişte de olmuştur. Allah Teala onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:

"İşte böylece, onlardan öncekilere herhangi bir peygamber geldiğinde hemen: O, bir sihirbazdır veya delidir, derlerdi. Öncekiler sonrakilere böyle mi vasiyet ettiler? Hayır, bunlar azgın bir millettir." (Zâriyat, 51/52-53)

Sanki çağlar boyunca bu tip davranışı birbirlerine salık vermiş gibidirler. Oysa onlar birbirlerine hiçbir tavsiyede bulunmamışlardır. Ancak gösterdikleri tepki yalnızca bir azgınlık, gerçekleri çiğnemek ve kasıtlı davranıştan ibarettir ki, bu özellik eskilerle yenileri bir noktada birleştirmektedir.

Günümüzde de kafaları karışık ve batı medeniyetinin zebunu olmuş kimseler aynı davranışı sergilemektedirler. Bu medeniyetin sahteliği ve sığlığıyla gözlerinin kamaşması, düşüncelerindeki sağlık ve dini kültürlerinin zayıflığı, onların Allah'ın diniyle, onun hükümleriyle, şeriatıyla ve peygamberinin sünnetiyle alay ederek seslerini yükseltmelerine sebep olmaktadır. Bir yahudi veya hristiyanı: Zina edeni recmetmek bir vahşettir ve barbarlıktır, derken gördüğün veya iişitt ğin zaman müslüman evlatlarından da bu aslî düşmanın sözünü alay ederek tekrarlayan, onun izinden giden karaktersiz kişilerin bulunduğunu görürsün. Bu konuda daha fazla açıklama istersen batının buluşları ve diğer özellikleri karşısında bu taklitçilerin konumunu dikkatlice incele, onları nasıl yücelttiklerini ve hayranlık duyduklarını göreceksin. Nebevî sünnetleri, Allah Rasûlünün sallallahu aleyhi ve sellem mucizelerini ve beşer aklının kavramaktan aciz kaldığı şer'î meseleleri anlattığın zaman onların kaş göz işaretleriyle bunu alaya aldıklarını dinleyeceksin. "Onlar birbirlerine böyle mi vasiyet ettiler. Hayır; bunlar azgın bir milettir." Rabbimiz bu taklitçilerin şöyle dediklerini söylemektedir:

"Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." (Zuhruf, 43/23)

6- Alay ve istihzanın bir diğer sebebi hangi şekilde olursa olsun, isterse bu Allah'ı inkara yol açsın, para ve servet edinme arzusudur.

Bu durumu, insanlara komedi filmleri ve tiyatroları göstermek suretiyle gülmelerini/ve eğlenmelerini sağlayan asrımızdaki sanatçılar topluluğunda görmekteyiz. Onların hepsi -bu kirli çalışmanın ötesinde- hayatlarını kazanmak ve geçimlerini temin etmek için böyle yapmaktadırlar. Bu sebeple sen, bu mesleği icra eden şovmenlere ve komedyenlere ödenen yüklü paraları gazetelerde okurken şaşırma. Artık başkalarını güldürmek ve alay etmek aklını çalıştırmayanlara göre bir sanat, film kahramanlığı ve yıldızlık haline gelmiştir!! Bundan daha vahim olanı ise bazı aklı başında kimselerin de bu aptallığı beğenmeleri ve sıknlsaırk o ın toplantılarına katılmalarıdır!!

Bana göre en önemli sebepler bunlar. Burada -Allah'ın izniyle- ciddi bir okuyucunun gözünden kaçmayacak daha başka sebepler de olabilir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder