29 Aralık 2015 Salı

ÖRNEK OLABİLMEK SORUNU


Bismillahirrahmanirrahim, Hamd, yalnızca Allah'adır.

Kardeşler! Şu bir gerçektir ki insanlık âlemi kendi başına kendi değerlendirmeleriyle, elçilerin izi olmadan hayatı yürüyemez. Yürürse ortaya büyük bir kargaşa çıkar ki, yaşanılanlar ve yaşanılmış olanlar bunun göstergesidir. İnsanlığın yapması gereken şey kılavuzlarını doğru seçmesidir. Biz iman ehlinin nazarında hayatın izini bizlere yaşayarak gösterenler seçilmiş peygamberlerdir.

Dün olduğu gibi bugünde hayat yürüyüşünde yürümeyi bilmeyenlerin yürümeyi öğrenmesi gerekli… Tıpkı yolu bilmeyenlerin yolu bulmak için sormaları gerektiği gibi… Ancak görünen o ki insanlık âleminin hayat yürüyüşünde büyük bir sorunu var: örneklik sorunu…


İyi de neden? Çünkü insanlık yolun hakiki rehberlerinden uzaklaştılar. Onlardan ve onların insanlığa sunduğu değerleri bıraktılar.

Oysa din O’nunken ve dinin sınırlarını belirleyen yine O iken, O’nun kullarının da O’nun elçilerinin izlerini takip etmeleri gerekliydi. Ancak insanlık asıl kılavuzları bırakarak kendilerine sahte kılavuzlar edindiler.

Elçilerin yaşantıları masal olarak anlaşıldı çoğu kez. Onlardan ve onların İslami duruşlarından, tevhidi haykırışlarından, imânî yaşayışlarından, ahlaki ilkelerinden fersah fersah uzaklaşanlar onların adlarını çocuklarına torunlarına taktılar mı yeterli sandılar! Elbette yanıldılar! Ve yanlış düşünceleriyle yaşandıkları hayatlarından yanlış mesajlar vererek ayrıldılar. Elbette hesap günü hesapların verileceği gün herkes yaptıklarının hesabını verecek…

Bakınız kardeşlerim! Övünç duyduğumuz, kendisine nispet edilmekle şeref kazandığımız Nebimiz Muhammed aleyhiselâm’ın ümmeti olarak bu yanlış algılamaların, bu yanlış yaşantıların karşısında olmak ve ümmet-i Muhammed’e doğruları bildirmek için ne gerekiyorsa karınca kararınca yapmak bizlerin vazifesidir.

Batılıların kötü bir kopyası olan ve bu halleriyle de kendilerinin Muhammed aleyhisselâm’ın ümmeti olduğunun söyleyip, İslam’ı terk eden nesillerle karşı karşıyayız. Maalesef ki durum öyle vahimdir ki, bu gün inandığını söylediği peygamberinin ismini bilmeyenler vardır bu toplumda. Durum öyle bir hale getirilmiştir ki, birebir yaşadığım bir olayda, ‘peygamberimizin annesinin ismi nedir?’ dediğim bir çocuk bana ‘ismi Zübeyde’dir’ demişti. İşte durum budur.

Durum böyle olunca dünya şer cephesi dinsiz, imansız, ahlaksız nesiller ortaya çıkarmak için tüm imkânlarını seferber etmişken bizler yardımı Allah subhanehu ve teâlâ’dan bekleyerek çalışmalı, çalışmalı, çalışmalıyız… Ne kadar çalıştık, ne yapıyoruz, ne yapacağız? Elbet herkes kendini, herkesi de herkesin sahibi bilmekte…

Kardeşlerim! Bizler hayır cephesi olarak çalışırken, Allah subhanehu ve teâlâ yolunda başlarımıza çeşitli şeyler gelebilir ki bu da sünnetullah gereğidir. Hatırlayın Rabbimizin son peygamberi de insanlığa kurtuluş davetini yaptığında karşı cephe ona her türlü eziyeti yapmıştı. Ancak canlardan ve mallardan fedakârlıklardan sonra Allah subhanehu ve teâlâ dinini galip getirdi. Yine yeri geldiğinde Allah subhanehu ve teâlâ için yapılması gerekenleri yapmak boynumuzun borcudur.

Kardeşlerim! Tıpkı ümmeti Muhammed’ten olmanın şeref olması gibi O’nun dinine hizmet edebilmekte en büyük bir şeref ve de nimettir. Rabbim bizleri bu şerefle şereflendirip, bu büyük nimetle nimetlendirsin. Âmin

Şimdi kardeşler! Bizler hayır için neleri, nasıl yapabiliriz? Sorularının ardına düşelim. Allah subhanehu ve teâlâ dilerse azları bereketli ve galip kılar. Malumunuz olduğu üzere bugün sözde İslam halkları ve devletleri denilen, hakikatte ise İslam’a dönmesi gereken halklar ve devletler, kendilerine sahte örnek ve önderler seçerek asıl örnek ve önder şahsiyeti ve şahsiyetleri terk ettiler. Rabbimiz bizlere son peygamberiyle son şeriatını yollamışken, insanlar Allah subhanehu ve teâlâ’nın seçtiğinin yerine kendi çıkardıklarıyla yetinmeye başladılar.

Oysa seçen sadece O’dur. O ki peygamberlerini zatına teslim olup, Müslüman olsunlar diyerek yollamıştır. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Allah meleklerden de elçiler seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.” (Hac: 22/75)

Şüphesiz ki Rabbimiz insanlığa razı olduğu dinini yollamıştır. İnsanların Rabbi, İnsanların Meliki, onların yegane Hakimi olarak kendi dini olan İslam’dan razı olarak tüm insanlığa Hristiyan, Yahudi… olun değil ‘ancak Müslüman olun ve Müslüman olarak ölün’ dedi. Tüm peygamberlerde Allah subhanehu ve teâlâ’nın kullarına Allah subhanehu ve teâlâ’nın dini olan İslam’ı anlattılar ve İslam’a çağırdılar. Tüm peygamberler kelime-i tevhide davet ederken, tüm tevhidi bozacak şeylerden, bu şeylere sebep olan sahte ilahları putları ve tağutları da red de çağırdılar.

Rabbimiz peygamber kıssalarıyla bizlere bunu öğretmiştir. Öğüt alacaklara kıssalarla Rabbimiz öğüt verir ve nasihat alana kıssalar salih nasihatçilerdir. Vahiy, ilahi bir inşa projesiyken, kıssalarla Rabbimiz, öncelikle İslam neslini ve o nesille birlikte de İslam medeniyetini inşa eder.

İslam medeniyetinin merkezinde “Allah” varken bu medeniyet O’nun adıyla kurulur. O’nun adıyla kurulmayanlar ise medeniyet değil, insan eti ve kanıyla beslenen birer canavariyettirler.

Rabbimizin ismiyle başlayan bir medeniyeti kuran insanlarsa vahyin nesilleridir ve onlardan sonra yine vahiyle yola koyulanlar… Vahiyle doğrulup vahiyle doğrultanlardır…

Evet kardeşlerim! Vahiy bir nevi eğitim programıdır. Rabbimiz vahiyle eğitimden geçirmiştir, Rasulullah aleyhisselâm’ı ve müminleri… Rasulullah aleyhisselâm seçilmişken onun ashabı da rızaya eren seçilmişler olarak vahiyle yetiştiler.

Örneğin vahiy kıssalarıyla Rabbimiz takip edilecek örneklere ve onların yaşantılarına bizleri kılavuzlar. İnsanlar neyi, nasıl yapması gerektiğini öğrenerek eğitilir ve terbiye olurlar. “İhlası, sıdkı, itaati, tevekkülü, sabrı” kıssalarla öğrenirler. Neden? Çünkü örneklik önemlidir. Örneklerin peşinden giderek örnek olur insan. Ve Rabbimiz eğitir müminleri:

“Oğlunu kes” emri gelirse, oğlundan geçeceksin. Allah subhanehu ve teâlâ’nın verdiği bu emaneti Allah subhanehu ve teâlâ’nın yolunda vermekten çekinmeyeceksin. Oğluna: “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dediğinde yine seçilmiş sabırlı kişinin cevabını öğreneceksin: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.” (Saffat: 37/102)

Senelerce bedenine hastalıklar arız olsa da sabredecek ve Rabbine yönelmeni terk etmeyeceksin. Rabbimiz; “Biz onu sabırlı bulduk. O ne güzel kuldu. O çokça yönelenlerdendi.” (Sâd:38/44) Buyuracak…

Rabbimiz; “Firavuna git” (Taha: 2o/24) derse, ölümü-kalımı düşünmeyecek, yine “(kardeşinle ikiniz) firavuna gidin” (Taha: 20/43) dediğinde ‘kendimi feda edebildiğim gibi gerekirse kardeşimi de düşünmeden feda edebilirim’ diye düşünecek ve firavunlara gidebileceksin.

İnsanlar deniz kenarında: “Eyvah yakalandık” diyecekler, sen: “Hayır! Rabbim benimledir bana yol gösterecektir” (Şuara: 26/62) diye tevekkülün zirvelerinde olacaksın.

Bazıları gibi; ‘fenafillah olduk, ibadetler düştü!’ demeyecek, “Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!” (Hicr: 15/99) emrince ayakların şişene dek kıyamlarda duracak ve: “Rabbime şükreden bir kul olamayayım mı?” (Buhari) diyeceksin.

Diğer peygamberler gibi ibadetlerini hayatının sonuna dek yapacak, ‘kendim yaptım yeter’ demeyecek, “Ehline (ümmetine) namazı emret ve onda kararlı davran.” (Taha: 20/132) emrince ailene ve ümmetine namazı emredeceksin.

İşte bunlar ve daha nice şeyleri alırız biz kıssalardan. Okuyup, düşünelim daha bizler için neler ve neler var o kıssalarda.

Bakınız! Günümüz dünyasında modern insanın (modernlik neyle ve nasıl oluyorsa?) en büyük sorunu örneklik sorunudur. ‘Örneğini bilmeyenler örneksiz, izsiz yaşayan nasipsizlerdir.’ Allah subhanehu ve teâlâ’nın örnek olarak gönderdiğini tanımayan kişi, Allah subhanehu ve teâlâ’nın dinini de tanımayan kişidir. Oysa Rabbimiz bizlere örneğimizi şöyle tanıtır:

“Andolsun ki, sizin için Rasulullah’ta, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab:33/21)

Peki kardeşler! Rasulullah aleyhisselâm hangi alanda güzel örnektir? El-Cevap: O tartışmasız olarak zamanın her dönemi ve hayatın her alanı ve anında en güzel örnektir.

Laik bakış açısıyla ‘mescide hapsedilen bir peygamber’ algısı biz Müslümanların düşüncesi olamaz. O ki, hayatın her alanında söz söylemiş ve her alana müdahale etmiştir.

O, devlet idare eden bir devlet başkanı, ordu idare eden bir komutan, mescitte namaz kıldıran bir imam, hüküm veren bir kadı, ailede eş ve baba, ticaret yapan bir tüccar ve hayatın her kesitinde görebileceğimiz hayatıyla örnek olan ve kulluğun nasıl yapılacağını yaşayarak gösteren âlemlere rahmet rehberdir.

Rasulullah’ı insanlığa muallim olarak gönderen Allah subhanehu ve teâlâ, O’nun terbiyesini de vermiştir. Rabbimiz: “Ve sen yüce bir ahlak üzerindesin” (Kalem: 68/4) buyurmuşken, peygamber aleyhisselâm da kendisini Rabbimizin terbiye ettiğini haber vermiştir. Yine o rahmet nebisi: “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” (Ahmed-Hâkim) buyurarak bu dinin amacını da bizlerin gözleri önüne sermektedir. Onu yakından tanıyan eşi ve talebesi Aişe validemizde “O’nun ahlakının Kur’an ahlakını olduğu bildirmiştir. Evet, hiç şüphesiz ki o yaşayan bir Kur’an olarak ümmetine örneklik yapan en güzel örnektir. Kardeşler! Tam burada bizlere düşen görev, ayetleri ve hadisleri ezberledikten sonra Rasulümüzün ahlakına bürünmeye çalışmak olmalıdır. Rabbim nasip eylesin. Âmin.

Şunu da unutmayalım ki yaşanmayan kuru bilgi kurtuluş sebebi değil belki de azgınlık sebebidir. Bizler biliyoruz ki nebi aleyhisselâm Kur’an’ı masa başından anlatan bizler değildi. O hayatın içerisinde yaşayarak İslami hakikatleri anlatmış ve sahabesine bu yaşantısıyla örneklik yapmıştır. Yani o nesil yaşayan bir örnekten eğitim aldılar. Maalesef bizlerinse şu an yaşayan örneklerimiz çok yoktur. Böyle olunca da çok dokunaklı anlatan ama anlattığını yaşamayan bilgi aktarıcıları ortaya çıkmaktadır. Neticesindeyse bilginin işlenmiş şekli olan amelden mahrum, bilgisiyle övünen amel fukaralarıyla mesafeler alınamamaktadır. Rabbim bizleri bildiğini yaşayanlardan eylesin. Âmin.

Dikkat ettiğinizde görürsünüz ki; insanın ulvi şahsiyetleri tanıdıkça sevgisi ve saygısı artar. Süfli şahsiyetleri tanıdıkça da varsa sevgisi ve saygısı azalır ve hatta hiç kalmaz. Rasulullah aleyhisselâm bizim için mutlaka ve mutlaka tanınması gereken en baş şahsiyettir. Rasulullah’ı tanıyan ona hayran olur. Hayran olmuyorsa eğer, ya onu hakkıyla tanımıyor; ya da mümin gözüyle bakmıyordur.

Ve onu tanımak ve anmak uydurulan belirli günlere ve haftalara hapsetmeyle de olmaz, olamaz. O tanınmalı, anlaşılmalı ve anlatılmalıdır. Ne zaman? Her zaman. Fırsat bulunduğumuz her yerde ve her zamanda onun hayatı ve sözleri bizlere yön vermelidir.

Öyle ki onu tanıdıkça taşlaşmış gönüllerimiz ısınmaya başlasın, ısındıkça erisin, tıpkı eriyen madenler, kayalar, topraklar gibi. Nasıl ki bir yanardağ püskürür ve bağrından lavları fışkırtırsa bizlerin kalpleri de onun muhabbetiyle erise, eriyiverse ve bağrımızdan muhabbet lavları yayılsa etrafa… Tıpkı sahabe gibi: ‘Anam babam sana feda olsun ya Rasulullah’ diyebilsek ta içimizden… Rabbim nasip eylesin. Allahûmme âmin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder