26 Aralık 2015 Cumartesi

CEMEL VE SIFFİN SAVAŞLARI

Cemel Savaşı:
Hz. Osman’ın öldürülmesinden sonra Hz. Ali ile Hz. Aişe, Talha ve Zubeyr arasında Cemel savaşı oldu. Hz. Osman öldürüldükten sonra Medineliler Hz. Ali’ye giderek: “Elini uzat bey’at edelim” dediler. Hz. Ali: “Acele etmeyin, insanlar düşünsünler” dedi. Medinelilerin bazıları: “Eğer katiller ülkelerine Osman’ı öldürmeleriyle dönerseler başka kimse halife olmaz” ve fitne ve ayrılık da dinmez.” diyerek Hz. Ali’yi bey’at almaya zorladılar ve ona bey’at ettiler. Bey’at edenler arasında Talha ve Zubeyr’de vardı. Sonra bu ikisi Mekke’ye ûmre yapmaya gittiler. Orada Hz. Aişe ile karşılaştılar.
Aralarında konuştuktan sonra hep birlikte Basra’ya giymeye karar verdiler ve Hz. Ali’den Hz. Osman’ın katillerini bulmasını istediler[1], fakat cevap alamadılar. Çünkü Hz. Ali bunu öncelikle Hz Osman’ın yakınlarından bekliyordu ve eğer Hz. Osman’ı öldürenin kim olduğu belli olsa idi zaten Hz.Ali ona kısası uygulayacaktı. İşte bu yüzden aralarında anlaşmazlık çıktı. Hz. Osman’ı öldürenler suçları ortaya çıkar korkusuyla her iki tarafı da savaşa tutuşturdular.[2]

Zaten Rasulullah (sav) de Hz. Ali’ye onunla Hz. Aişe arasında bir olay olacağını haber vermişti. Nitekim Ebu Rafi’den gelen hadiste Rasulullah (sav) Hz. Ali’ye şöyle demişti: “Seninle Aişe arasında bir olay olacak”. Hz. Ali: “Benimle mi yâ Rasulullah?” dedi. Rasulullah (sav): “Evet” dedi. Hz. Ali: “Suçlu olan ben mi olacağım yâ Rasulullah?” dedi. Rasulullah (sav): “Hayır, fakat böyle bir şey olursa, onu emin olacağı yere geri döndür.”[3]

Yine Hz. Aişe, Talha ve Zubeyr’in savaşmak için değil de Müslümanlar arasında barış yapmak niyetiyle oraya gittiklerine Hakim’in Kays b. Ebi Hazım yoluyla gelen şu rivayeti delildir: “Hz. Aişe, Beni Amir mıntıkasındaki sulak araziye geldiğinde köpekler üzerine havlamaya başladı. Hz. Aişe: “Bu nerenin suyudur?” dedi. Kendisine: “Bu Hev’eb’in[4] suyudur” denildi. Zubeyr: “Hayır henüz gelmedik. İlerleyiniz ki insanlar sizi görsün. Allah sizin aranızı ıslah eylesin” dedi. Hz. Aişe şöyle dedi: “Zannedersem dönmem gerekir, çünkü ben Rasulullah (sav)’i: “Siz kadınlardan biri Hev’eb’in köpekleri üzerine havladığı zaman hali nice olur” dediğini duymuştum.”[5]

Yine Bezzar’ın İbn Abbas’tan rivayetinde Rasulullah (sav) hanımlarına şöyle buyurmuştur: “Sizden biri tüylü bir deveye biner ve Hev’eb’in köpeklerinin havladığı yere kadar gider. Sağında ve solunda pek çok öldürülen olur. Neredeyse o da öldürülmekten kurtulur.”[6]

İbn Teymiye şöyle diyor: “Hz. Aişe oraya savaşmak için değil, Müslümanlar arasında barış yapmak için gitmiştir. Önce oraya gitmesinin hayırlı olacağını sanmış ama durum kendisine belli olunca oraya gitmemesinin daha hayırlı olacağını anlamıştı o ne zaman bu olayı hatırlasa peçesi ıslanacak şekilde ağlardı. Aynı şekilde o olaya karışanlardan Talha, Zübeyr ve Ali’de çıkan savaştan dolayı pişman olmuşlardı.

Cemel savaşında onların savaşmak gibi bir niyeti yoktu, savaş onların istekleri dışında oldu. Talha ve Zübeyr, Hz. Ali’ye haberci gönderip Hz. Osman’ın katilini istediklerinde Hz. Ali, O’nun hiçbir zaman öldürülmesini istemediğini ve: “Vallahi ne Osman’ı öldürdüm ne de o’nun öldürülmesine yardımcı oldum” diye yemin ederek cevaplayınca her iki taraf anlaşmaya karar verdi. Ancak Hz. Osman’ın gerçek katilleri bu anlaşmadan korktuklarından Talha ve Zübeyr tarafına saldırdılar. Talha ve Zübeyr, Hz. Ali kendilerine saldırdığını anlayarak karşı tarafa saldırdılar. Aynı şekilde Hz. Ali de, Talha ve Zübeyr’in kendilerine saldırdığını anlayarak o da karşı tarafa saldırdı. Böylece aralarında istemeyerek fitne çıktı o sırada Hz. Aişe’de deve üzerinde idi. Ne savaştı ne de savaş emri verdi. Olayı iyi bilen tarihçiler işte bu şekilde haber vermektedirler.[7]

Sıffin Savaşı:
Cemel Savaşından ayrı olarak sahabe arasında ortaya çıkan fitnelerden birisi de Rasulullah (sav)’in şu hadisidir: “İki büyük (İslam) topluluğu savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Halbuki ikisinin de davası bir (yani ikisi de İslam için savaştıklarını iddia ettikleri) halde bu iki topluluk arasında büyük bir savaş olacaktır.”[8]

İbn Hacer’in “Fethu’l-Bârî’de söylediğine göre bu iki topluluktan birisi Hz. Ali ve beraberinde olanlar, diğeri ise Hz. Muaviye ve beraberinde olanlardır.[9]

Bezzar’ın iyi bir senedle naklettiği rivayette Zeyd b. Vehb şöyle diyor: “Biz Huzeyfe’nin yanında idik. Bize şöyle dedi: “Din kardeşlerimiz çıkmış birbirlerine kılıç vuruyorlar, siz ne düşünüyorsunuz.” Biz de: “Sen ne yapmamızı emredersin” dedik. Huzeyfe: “Ali’yi destekleyen grubu bulun ve onlara uyun. Çünkü haklı olan Ali’dir.”[10]

Bu iki topluluk arasında Sıffin[11]denilen yerde hicretin 36. senesinde Zilhicce ayında savaş oldu. Savaşta her iki taraftan toplam 70.000’ne yakın insan öldü.[12] Hz. Ali ve Hz.Muaviye arasında olan bu savaşta ortaya çıkan üzücü sonucu her ikisi de istemiyordu. Ama her iki ordu içinde de insanları savaşa sürükleyen ihtiraslı kişiler vardı.

İbn Teymiye şöyle diyor: “Her iki taraftan da gerçekten savaşı isteyenlerin çoğu ne Ali’yi ne de Muaviye’yi dinliyorlardı. Kaldı ki, Ali ve Muaviye hepsinden daha fazla savaşı istemiyorlardı. Fakat maalesef ortaya çıkan fitne karşısında çaresiz kalmışlardı. Çünkü fitne tutuşunca liderler onun ateşini söndürmekten aciz kalırlar. Her iki orduda Eşter en-Nehai, Haşim b. Utbe, Abdurrahman b. Halid b. Velid, Ebu’l-A’ver ve benzeri zatlar vardı. Savaşa teşvik eden daha bir kısım insanlar vardı ki, bunların bir kısmı Osman’ı desteklerken bir kısmı ondan nefret ediyorlardı. Bir kısmı Ali’yi desteklerken bir kısmı da ondan nefret ediyorlardı. Ayrıca Muaviye ile beraber savaşanlar, hususi onun için değil, aksine başka sebeplerden dolayı savaşıyorlardı.

Fitne zamanı olan savaşlar aynı cahiliye zamanında olan savaşlar gibidir. Bu savaşlara katılanların amaç ve düşüncelerinin ne olduğu tam olarak tesbit edilemez. Nitekim Zuhri şöyle diyor: “Fitne çıktığında sahabe değişik gruplara ayrıldı. Herkes dökülen kanın, alınan malın ve ırzın Kur’an’ın yorumlamalarına göre olduğu görüşündedir. Onlar cahiliyedekiler gibi değerlendiril-mişlerdir.”[13]




[1] Ebu Bekir b. Arabi kitabı “el-Avâsım mine’l-Kav’asım” da (s: 151) şöyle diyor: “Onların Basra’ya gitmesi Müslümanların arasında barış yapmak içindi. Yoksa başka bir şey olamaz. Bu konuda sahih deliller vardır.”
[2] Ayrıntılı açıklama için bak: “Fethu’l-Bari” (13 / 54 – 59)

[3] Müsned (6 / 393 Kenzu’l-Ummal dipnotlu). Hadis hasendir. Bak: “Fethu’l-Bari” (13 / 55). Heysemi “Mecmau’z-Zevaid” de (7 / 234) şöyle diyor: “Ahmed, Bezzar ve Taberânî rivayet etmiştir. Ravileri sikadır.”

[4] Hev’eb: Eski Mekke – Basra yolu üzerinde Basra’ya yakın bir yerdir. Cahilliye döneminde Araplar sularını buradan kullanırdı. Bak: “Mu’cemu’l-Buldan” (2/314)

[5] “Müstedrek” (3/120). İbn Hacer şöyle diyor: “Senedi sahih hadis şartını taşır”. Bak: “Fethu’l-Bâri” (13/55). Heysemi şöyle diyor: “Ahmed, Ebu Ya’la, Bezzâr rivayet etmiştir. Ahmed’in ravileri sahih hadis ravileridir”. Bak: “Mecmau’z-Zevaid”. (7/234). Hadisin “Müsned” teki yeri: (6/52)

[6] “Fethu’l-Bâri” (13/55). İbn Hacer: “Ravileri sikadır” demiştir. Ebu Bekr b. Arabi “Hav’eb” hadisini kabul etmemektedir ve hadisin güvenilir hadis kitaplarında yer almadığını söylemektedir. Bak: “el-Avâsım ve’l-Kavâsım” (s:161). Fakat hadis sahihtir. Heysemi ve İbn Hacer sahihlemiştir. İbn Hacer “Fethu’l-Bâri”de bu hadis için: “Bu hadisi Ahmed, Ebu Ya’la, Bezzâr, İbn Hibban ve Hakim rivayet etmiştir. Senedi Sahih hadis şartını taşır” demiştir. Ayrıca bu hadisi Albâni’de sahihlemiş ve aksini söyleyenleri eleştirmiş, bu hadisi rivayet eden alimleri de açıklamıştır. Baz: “Sahih Hadisler” (1/4-5/223-233. Hadis no:475)

[7] “Minhacu’s-Sünne” (2/185)

[8] Buhari, Fiten (13/8 Fethu’l-Bârî). Müslim, Fiten (13/12-13 Nevevî Şerhi)

[9] “Fethu’l-Bârî” (13/85)

[10] a.g.e. (13/85)

[11] “Sıffin”: Irak ile Suriye sınırında Fırat nehri’nin batı kıyısında Rika’ya yakın bir yerdir. Bak: “Mu’cemu’l-Buldan” (3/414)

[12] “Fethu’l-Bârî” (13/86)

[13] “Minhacu’s-Sünne” (2/224)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder