21 Aralık 2015 Pazartesi

BU BENİM AKİDEM

Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle…

Hamd, ancak Allah içindir. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden O’na sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur, kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.
Allah‘tan başka (ibadet edilmeye layık) ilah olmadığına şehâdet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Ve şehâdet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür.


“Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân; 102)

“Ey insanlar!Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının.Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riâyetsizlikten de sakının.Şüphesiz Allah sizin üzerinize gözetleyicidir.” (Nisâ; 1)

“Ey iman edenler!Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.Ki, Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın.Kim Allah ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzâb; 70-71)

Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu Allah’ın Kelâm’ı, yolların en hayırlısı Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yoludur.İşlerin en kötüsü sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup dine sokulan her yenilik bid’at, her bid’at sapıklıktır ve her sapıklık da ateştedir.

( “Hutbetu’l Hace” ismiyle meşhur olan bu duayı, cuma hutbelerinde vesair konuşmalarında okuyan Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bizzat sahabelerine de öğretmiştir." Hadisi, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, Ebu Yala, Beyhaki, İmam Ahmed sahih bir senedle rivayet etmiş ve bir kısmı da Sahih-i Müslim’de yer almıştır.)



Akîdemizin Aslı:

Akîdemizin aslı tâğutları reddederek Allâh’ı (Subhanehu ve Teâlâ) Kur’ân ve Sahîh Sünnet’te bildirildiği üzere birlemektir. (tevhîd etmektir.) Yol gösterici olarak kabul ettiğimiz bu iki kaynağımızın bize gösterdiklerinin dışına çıkmaz, sonradan uydurulmuş olan bid’ât yollara dalmaz ve bid'at ehlinin lafızlarını kullanmayız. Övülmüş selefimizin izini tâkib eder, onların yetindiği şeyler ile yetiniriz. Onların zamanında dînin aslından olmayan şeyleri dînin aslından kabul etmez ve bunları ayrılık sebebi olarak görmeyiz.

Îmânın Şartları Hakkındaki Akîdemiz:

Îmânın şartları altı tanedir. Bunlar: Allâh’a, meleklerine, kitâblarına, rasûllerine, âhiret gününe ve hayrı ve şerriyle kadere, -Kur’ân ve Sünnet’te bildirildiği üzere- inanmaktır.

Allâh’a (Subhanehu ve Teâlâ) Îmân Hakkındaki Akidemiz:

Allâh (Subhanehu ve Teâlâ), birdir; hiçbir ortağı, eşi, dengi ve benzeri yoktur. Zâtında, rubûbiyyetinde [rablığında],‎ ulûhiyyetinde [ilâhlığında], isim ve sıfatlarında birdir.

Allâh’ı (Subhanehu ve Teâlâ) fiillerinde birleyerek O’nu rubûbiyyetinde tevhîd ederiz. O, muhtaç olmayarak yaratan, külfetsiz olarak rızık verendir. Korkusuzca öldüren, meşakkatsizce diriltendir. Adâlet ile hükmeden, hikmet üzere kanunlar koyandır. Yaptığını kuvvetlice yapan, her şeye gâlib olandır. Kâinatta her ne varsa tümü O’nun tasarrufundadır. Âhirette kullarını hesâba çekerek mükâfat ya da cezaya hükmedecek dîn gününün sahibidir’dir.

Allâh’ı (Subhanehu ve Teâlâ) fiillerimizde -yani ibâdetlerimizde- birleyerek O’nu ulûhiyyetinde tevhîd ederiz. O’ndan başka ilâh edinilenlerin tümü sahte ve bâtıldır. Namaz, oruç, zekât, hac, kurban, adak, dua, yardım isteme, sığınma, tevekkül, havf (korku), reca (ümit), muhabbet, tevbe ve yöneliş, haşyet, tezellül (huzurunda kendini küçük görme) ve hüküm isteme gibi görünen ve görünmeyen hiçbir ibâdeti O’ndan başkasına yapmayız. Hayatımız ve ölümümüz ancak Allâh içindir.

Allâh’ı (Subhanehu ve Teâlâ) en güzel isimlerin ve en kâmil sıfatların sâhibi olarak bilir ve bunun gereğini yerine getirerek O’nu isim ve sıfatlarında tevhîd ederiz. O’nun isim ve sıfatları, her türlü kemâlata sâhib olup, tüm noksanlıklardan münezzehtir. O, bu özelliğiyle bütün varlıklardan ayrı ve eşsizdir. O’nun zâtı diğer zâtlara benzemediği gibi sıfatları da başkalarının sıfatlarına benzemez. Çünkü O’nun eşi, dengi ve benzeri olabilecek hiçbir varlık yoktur. O, yarattığı mahlûkata kıyas edilemez. Allâh’ı (Subhanehu ve Teâlâ) yaratılmışlara benzetmek küfür olduğu gibi, Kur’ân ve Sünnet’te bildirilmiş olan isim ve sıfatlarını nefyetmek (yok saymak) de küfürdür.

Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) Kur’ân ve Sünnet’te bize bildirilen ve bildirilmeyen tüm isimlerine de îmân ederiz.

Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) nefs, yed, vech, ayn, gazab, rızâ, uluvv, istivâ ve nüzûl gibi zâtî ve fiilî sıfatlarına îmân ederiz. O’nun bu sıfatlardan başka Kur’ân ve Sünnet’te bize bildirilen ve bildirilmeyen tüm sıfatlarına da îmân ederiz.

Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) sıfatları ezelî ve ebedîdir. Tevkîfî (vahye dayalı) olup, hiçbir surette sınırlandırılamazlar. Bu sıfatların mânâları malum olmakla birlikte, keyfiyetleri ve hakîkatleri mah-lûkat için meçhuldür.

Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) tüm isim ve sıfatlarına Kur’ân ve Sünnet’te geldiği gibi te’vil etmeden, O’na yakışır bir şekilde tahrif ‎(‎bozma-çarpıtma), ta’til ‎(işlevsiz kılma), tekyif ‎(‎keyfiyetlendirme) ve temsilden ‎(‎denk ve benzer tanımaktan) uzak olarak îmân ederiz.

Meleklere Îmân Hakkındaki Akidemiz:

Meleklere îmân ederiz. Onlar, Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) emirlerine asla isyan etmeyen, her dâim emrolundukları iş üzerinde olan nûrânî ve latif varlıklardır. Allâh (Subhanehu ve Teâlâ), onları nûrdan yaratmış ve akıl vermiştir. Yaratılışları ilk insân ve ilk nebî olan Âdem aleyhisselâm’dan öncedir.

Meleklerin hiçbirinde rubûbiyyet ve ulûhiyyet sıfatları bulunmamaktadır. Diğer mahlûkat gibi her dâim Allâh’a muhtaç ve bağımlıdırlar. Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) izin verdiğinden başkasını yapmaya güçleri bulunmamaktadır.

Kur’ân ve Sünnet’te ismi ve görevi bildirilen ve de bildirilmeyen sayılarını sadece Allâh’ın bildiği meleklerin tamâmına inanırız. Kur’ân ve Sünnet’te ismi ve de görevi bildirilen dört büyük melek vardır. Bunlardan
Cibrîl: Vahiyle görevli melektir. Allâh’dan aldığı vahyi Allâh’ın dilediği rasûlüne indirir.
Mikâil: Yağmur yağdırmak ve bitkileri yeşertmekle görevli melektir.
İsrâfil: Birinci ve ikinci kıyâmetin kopması için sûra üflemekle görevli melektir.
Meleku’l-Mevt ‎(‎ölüm meleği): Ölüm anında canlılardan ruhları çekip almakla görevli melektir.

Cinler ve Şeytânlar Hakkındaki Akidemiz:

Cinler, Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) dumansız ateşten yarattığı hakîki varlıklardır. Erkeklik ve dişilik gibi özelliklere sahip olup, yiyip içmeye ihtiyaç duyarlar. Akıl ve teklif sahibi olup, Allah’ın dilediğinden başkasını yapmaya ve gaybı bilmeye güçleri yoktur.

Şeytânlarda cin taifesindendir. Cinlerin ve şeytânların atası Îblîs’tir. -Allah’ın la’neti üzerine olsun.- Îblîs, Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) emrine isyân etmiş, kibirlenerek kâfirlerden olmuştur.

Kitâblara Îmân Hakkındaki Akidemiz:

Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) rasullerine insânlığa tebliğ etmek üzere vahyettiği kitâblarının tamâmına inanırız.

Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) indirdiği kitâplar, O’nun kelâmındandır; mahlûk (yaratılmış) ve beşer (insân) sözü değildirler. Kendilerinde bulunan her şey hakîkattir, doğrudur ve kesinlikle adâlettir.

Bu kitâplardan isimlerini bildiklerimiz, Kur’ân, Tevrat, İncil ve Zebûr’dur. Kur’ân, Muhammed aleyhisselâm’a, Tevrat, Mûsâ aleyhisselâm’a, İncil, Îsâ aleyhisselâm’a, Zebûr, Dâvud aleyhisselâm’a indirilmiştir. Ayrıca İbrâhîm ve Mûsâ’ya sahifeler verilmiştir. Allah’ın selâmı üzerlerine olsun.

Bu kitâbların en büyüğü ve kendinden öncekileri nesh eden Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kur’ân-ı Kerîm, son rasûle indirilen son kitâbtır. Tahrif olunmaktan kıyâmete kadar korunmuştur. Kur’ân-ı Kerîm dışındaki diğer kitâblar tahrif olunmuşlardır. Biz, bu kitâbların Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) katındaki tahrif olunmamış hallerine îmân ederiz.

Peygamberlere Îmân Hakkındaki Akidemiz:

Peygamberlere îmân ederiz. peygamberler, Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) kendilerine vahyederek tebliğ ile görevlendirdiği elçileridir. Kur’ân ve Sünnet’te ismi bildirilen ve bildirilmeyen, sayılarını sadece Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) bildiği peygamberlerin tamâmına îmân ederiz.

Peygamberlerin hiçbirinde rubûbiyyet ve ulûhiyyet sıfatları bulunmamaktadır. Diğer insânlar gibi her daim Allâh’a muhtaç ve bağımlıdırlar.

Kur’ân-ı Kerîm’de isimleri geçen Peygamberler yirmibeş tânedir. Bunlar: Âdem, İdris, Nuh, Hud, Sâlih, İbrâhim, Lut, İsmâil, İshâk, Ya’kûb, Yusuf, Şuayb, Eyyub, Zulkifl, Mûsâ, Hârun, Dâvûd, Süleymân, İlyas, Elyesa, Yûnus, Zekeriyya, Yahyâ, Îsâ ve Muhammed’dir. Bunlardan başka sayılarını Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) bildiği kadar peygamber bulunmaktadır.

Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) tüm şerîatları nesh ederek gönderdiği rasûlüdür. O, tüm rasûllerin ve nebîlerin sonuncusudur. Allâh’u Teâlâ, onu ve diğer peygamberlerini kavimlerine karşı mûcizeler ile desteklemiştir. Kur’ân-ı Kerîm‎ ve miraç Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve sellem)  en önemli mucizelerindendir.

Ahirete Îmân Hakkındaki Akidemiz:

Ahiret gününe îmân ederiz. Ahiret gününe îmân, bu dünyâ‎ hayatının bitip yeni bir hayatın başlayacağına, bu hayata geçişin ölümle ve kabir hayatı ile olduğuna, kıyâmetin kopması ve tekrar dirilme ile devam ettiğine, herkesin hesaptan sonra Cennet ya da Cehenneme gideceğine inanmaktır.

Bu sebeble ölümden sonra vukû bulacak olan şeylere îmân ederiz. Tamâmı hak ve gerçektir. Kabir sorgusu, âzabı ve nimetleri haktır. Birinci sûra üfürülmesi ve kıyâmetin kopması haktır. İkinci sûra üfürülmesi ve bâ's haktır. Haşr, arz ve hesâp haktır. Havz, şefaat ve mîzan haktır. Sırat, cennet ve cehennem haktır. Cehennemin azabı ve ebediliği haktır. Cennetin nimetleri ve ebediliği haktır. Ruyetullâh (Allah'ı görmek) haktır.

Kadere Îmân Hakkındaki Akidemiz:

Kadere îmân ederiz. Her hayır ve şer, Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) kaderi ve kazâsıyla meydana gelmektedir.

Kader, Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) meydana gelmezden önce eşya hakkındaki ilmiyle bildiği ne olacağını ezelde takdir etmesi ve bunu yazmasıdır. Kazâ ise takdir ettiği bu kaderi yaratmasıdır.

Kadere îmânın ilim, kitâbet, meşiet ve yaratma olmak üzere dört mertebesi vardır. Bu mertebelere inanmayan kadere îmân edemez.
İlim: Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) olmuş ve olacak ve halen olmakta olan tüm şeyleri bildiğine îmân etmektir.
Kitâbet: Bunları levh-i mahfuz’da yazdığına îmân etmektir.
Meşiet: Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) dilediğini dilediği gibi yaptığına îmân etmektir.
Yaratma: Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) takdir ettiği şeyi yaratmasına îmân etmektir.

Kulların Fiilleri Hakkındaki Akidemiz:

Kullar, fiillerinin hakîki olarak fâilleridir. Bu fiillerin yaratıcısı Allâh (Subhanehu ve Teâlâ) olmakla beraber, O, kulların isyân etmelerinden asla râzı değildir.

Hidayet ve Dalâlet Hakkındaki Akidemiz:

Hidayet ve dalâlet Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) tasarrufundadır. Allâh (Subhanehu ve Teâlâ), bir lütuf olmak üzere dilediğine hidâyet verir, dilediğini korur ve âfiyet verir. Dilediğini ise adâletinin gereği olarak saptırır, yardımsız bırakır ve belâlara maruz kılar. Kulların tamâmı, O’nun meşîeti çerçevesinde lütfu ve adâleti arasında gider, gelirler.

Ecel Hakkındaki Akîdemiz:

Ecel bellidir. Ölen, eceli ile ölmüştür. Kimse takdir olunan ömrü yarıda kesemez.

Rızık Hakkındaki Akîdemiz:

Rızık bellidir. Kimse takdir olunan rızkı bitmeden ölmez. Haram olan şeyler de helal olan şeyler gibi rızıktır. Ancak Allâh (Subhanehu ve Teâlâ), helallerin rızık edinilmesinden râzı olup, haramların rızık edinilmesinden râzı değildir.

Gayb Hakkındaki Akîdemiz:

Gaybın anahtarları Allâh’a (Subhanehu ve Teâlâ) aittir. Bu sebeble göklerin ve yerlerin ve de ikisi arasındakilerin; geçmişin ve geleceğin; dünyâ‎nın ve ahiretin gaybını Allâh’dan (Subhanehu ve Teâlâ) başkası bilemez.

Ehli Beyt, Sahabe ve Hilafet Hakkındaki Akîdemiz:

Rasulullah'ın ehl-i beytinin ve ashâbının tamâmını severiz. Onlar hakkında kötü olarak konuşmaz ve hiçbirine buğz etmeyiz. Aralarında meydana gelen şeyleri Allâh’a havâle eder ve onları ancak hayırla anarız.

Rasûllerden sonra insânların en faziletlisi, Ebû Bekr sonra Ömer sonra Osman ve sonra da Alî’dir. Allâh kendilerinden râzı olsun. Onların hilâfet sıraları da böyledir. Nebevî hilâfet Hasen bin Alî’nin altı aylık hilafet süresiyle otuz yıldır.

İmâmet Hakkındaki Akîdemiz:

Zâlim ya da fasık olsalar dahi, Allâh’ın kanunlarıyla hükmeden Müslüman yöneticilere bey'at ederek isyânı emretmedikleri sürece itaat etmek vâcib olup, isyân etmek câiz değildir. Müslümanların her hâlükârda bir imâm seçmeleri farzdır.

Cihâd ve Recm Hakkındaki Akîdemiz:

Cihâd ve Recm muhkem olup, hiçbir şey bu ikisini ibtâl edemez.

İctihad ve Taklid Hakkındaki Akîdemiz:

İctihad kapısı kıyâmete kadar açıktır. Hak birdir. Hakka isâbet eden iki, hata eden ise bir ecir alır. Hakka tabi olarak hatayı terk etmek asıldır. Mutlak ve muayyen olarak bağlanılması vacib olan tek merci, Kur’ân ve Sünnet’tir.

Velâyet ve Kerâmet‎ Hakkındaki Akîdemiz:

Yeryüzünde Allâh’ın velî kullarının bulunması ve onlardan sudûr eden kerâmetler haktır. Velâyet hiçbir zaman ve hiçbir şekilde nübüvvetten üstün olmamış ve olmayacaktır. Herhangi bir velînin üzerinden ibâdet mükellefiyetliği kalkmış ya da kalkacak değildir. (Veli kul tarikat ehlinin uydurduğu kendi şeyhleri değil, Allah'ı birleyen her kuldur)

Şefaat Hakkındaki Akîdemiz:

Şefaatin tamâmı Allâh’a (Subhanehu ve Teâlâ) aittir. Allâh’ın (Subhanehu ve Teâlâ) izin verdiği kimseler, izin verilenlere şefaat edeceklerdir.

Îmânın Hakîkati Hakkındaki Akîdemiz:

Îmân kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve organlarla amel etmektir. İtaatlerle artar, masiyetlerle azalır.

Büyük Günah İşleyen Îmân Ehli Hakkındaki Akîdemiz:

Nasslarda belirtilenlerin dışında ibadetlerden bazılarını terk eden veya günah işleyen bir kimse Müslümandır. Ancak bu günahın küfrü gerektiren bir günah olmaması gerekir.

Îmân ehlinden günahkârların cezalandırılması Allâh’a (Subhanehu ve Teâlâ) kalmıştır. Dilerse azâb eder, dilerse af eder. Kalbinde zerre kadar îmân olan bir kimse cehennemde ebedî olarak kalmayacaktır. Kâfir olarak ölen bir kimse ise ebedî olarak cehennemde kalacaktır.

Velâ ve Berâ Hakkındaki Akîdemiz:

Allâh için sever ve Allâh için buğz ederiz. Bu sebeble, Müslümanları sever ve onları dost ediniriz. Onlara karşı merhamet eder ve kendilerine kardeşlik hükmünü uygularız.
Kâfirleri ve müşrikleri dost edinmeyerek onlara buğz ederiz. Onlar ile ilgili -dîni ilişkiyi kesme, yardımlaşmama ve birlikte ikâmet etmeme gibi- şer’î hükmü kendilerine uygularız.

Îmânı Bozan Şeyler Hakkındaki Akîdemiz:

Kişiyi îmândan çıkaran şeylerin aslı altı tanedir. Bunlar: Küfür, şirk, irtidat, nifak, zulüm ve fısk’tır. Bu altı asla taalluk ederek tevhîdi bozan şeylerden bazıları şöyledir:

Allâh (Subhanehu ve Teâlâ)’yı, meleklerini, kitâblarını, rasûllerini, ahiret gününü ve kaderi inkâr etmek, onlara sövmek ve onlarla alay etmek.

Allâh (Subhanehu ve Teâlâ)’dan başkasının mahlûkat üzerinde -faydayı sağlama ve zararı def etme gibi- tasarruf yetkisi olduğunu kabul etmek. Allâh (Subhanehu ve Teâlâ)’dan başkasına dua ve tevekkül etmek, O’ndan başkasına sığınmak ve O’ndan başkasından yardım ve hidâyet dilemek.

Allâh (Subhanehu ve Teâlâ)’dan başkasına hâkimiyet yetkisi vermek. Allâh (Subhanehu ve Teâlâ)’nın indirdiği kanunların yerine kanunlar koymak, bu kanunlarla hükmetmek ve bu kanunlardan hüküm istemek. Kâfirleri velî edinmek, İslam’a ve de Müslümanlara karşı, küfre ve de kâfirlere herhangi bir şekilde destek vermek. Kâfirlere itaat etmek ve onların küfürlerine rızâ göstermek.

Kişiyi iman dairesinden çıkaran bu hususlarda; ikrah hali hariç, şaka edenle ciddi olan ve korku ile yapan arasında hiçbir fark yoktur.

Tekfîr Hakkındaki Akîdemiz:

Tekfîr, Allâh (Subhanehu ve Teâlâ)’nın emirlerinden bir emirdir. Aslen müslüman olan birisinin Tekfîrini, şartların yerine gelmesi ve mânîlerinin ortadan kalkması kurallarına uygun olarak ilim ehli yapar.

Yol bulunduğu takdirde küfre değil, îmâna hükmetmek esastır. Hüccetin ikâme edilmesi açık mes’elelerde müstehab iken, kapalı mes’elelerde ise vâcibtir. Müslüman bir kimseyi te’vilsiz olarak tekfîr etmek, küfürdür.

Son olarak

Tüm bunlar, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akîdesinin icmâlî olarak beyanıdır. Tamâmını tasdik ve ikrar ederek gerekleriyle amel ederiz.

Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder