12 Aralık 2015 Cumartesi

MUHAMMED ÖZKILINÇ'TAN CUMHURBAŞKANI ve BAŞBAKAN'A AÇIK MEKTUP! ve OY KULLANMAK

Öncelikle hak uğruna halk için yorulmak bilmeden yapılan çalışmalardan, gösterilen çabalardan dolayı Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan’a teşekkürlerimi arz ediyorum. Bu çalışmalar sonucu memleketin birçok badirelerden selametle çıkması ve neredeyse her sahada çağ atlanması aklıselim her vatan evladının malumudur. Emeği geçen tüm idareci, siyasetçi, STK lar, özel ve tüzel kurum ve kuruluşlara yürekten şükranlar, takdirler ve başarılarının devamı için yürekten dualar olsun.
Ancak bir yerde hayat varsa orada sorunlarda olacaktır. Bu sorunların telafisi için her birimize düşen görevler vardır elbette. Yapıcı uyarılar, özeleştiriler, çözüm için yapılacak teklifler vb. tüm dostane yaklaşımlar, bu kabilden olumlu ve teorik de olsa birer katkıdır.

                                          Molla Muhammed olarak bilinen, Muhammed Özkılınç


Birçok vatandaş gibi zaman zaman Ankara’ya geldiğimde Namaz kılmak için cami bulmakta zorlanmaktayım. Yetersiz sayıdaki mescitler de değişik binaların alt katlarında görünmez halde bulunmaktadır. Bu manzara yeni Türkiye’ye hiç ama hiç yakışmamaktadır. Gönül ister ki Türkiye’nin başkentinde % 99 u Müslüman olan bir ülkenin başkentine yakışır şekilde ve çoklukta belirgin camiler olsun. Minareleriyle, kubbeleriyle ve özgün mimarileriyle yeni Türkiye’ye yakışacak camiler…

Özellikle dört dönemdir Sayın Melih Gökçek’in belediye başkanlığında olması itibariyle Ankara’daki bu boşluk çok daha göze çarpmaktadır. Bu manzara doğru veya yanlış, Ankara için zaman zaman dillendirilen “Mabetsiz Şehir” ifadesini gündeme getirmektedir. Dolayısıyla bu manzaranın değiştirilerek bunun yerine “Mabetlerin de başkenti” deyimini hak edecek çalışmalar için vakit çoktan gelmiştir. Taksim, Validebağ vb. yerlere cami yapımına karşı çıkan kimi çevre ve kimselere rağmen bu yapılmalıdır.

Eski şehirlerimizde binalar çoğunlukla tek katlı olup çok az iki veya üç katlı evler vardı. Ancak ecdadın yaptığı camilerin mesafeleri 100-200 metreyi geçmemektedir. Şu anda şehirler devasa beton bloklarla doluyor. Bazen tek bir site yüzlerce daire, hatta tek bir bina 80-100 daireden oluşabilmektedir. Yani her bina 100-200 haneli bir köy… Ama gel gör ki camilerin arası 1000-1500 metreyi bulabilmektedir. Bu mesafe Ankara’da daha da fazladır. Bu devasa büyüklükteki yüzlerce binaya bir cami dahi düşmemektedir. Dolayısıyla bu boşluğun acilen doldurulması gerekmektedir.
Bunun için de daha mütevazı ama gereken sıklıkta camilere acil ihtiyaç vardır. Belli merkezlere büyük ve görkemli camiler yapılmalıdır. Gerekirse Cuma kılınacak “musalla” camiler yeterince büyük, beş vakit namaz kılınan camilerse bulundukları mahallin ihtiyacına göre küçük olarak inşa edilebilir. Nice ihtiyaç olan yerlere büyük bir caminin masrafıyla 5-10 cami yapmak mümkündür.
Vakit namazları için camiden ziyade, yeteri kadar mahalli mescitler yapılabilir. Okullara mescit zorunluluğu gibi, belediyeler de sitelere, AVM, fabrika vb. yerlere mescit yapma zorunluluğu getirebilirler. Misafirhane olan dünya hayatı için; sığınak, garaj vb. yerlere ihtiyaç var da, Ebedi hayatımız için mescide ihtiyaç yok mu? Bu konuda Diyanet işleri uzmanları ve şehir planlama uzmanları vb. ilgili birimler, çok güzel projeler geliştirebilirler.

Ayrıca son yıllarda camilerde yaşanan; fuzuli bir takım masraflar ve aşırı süs ve nakışlar, ciddi olarak masaya yatırılmalıdır. Cumhurbaşkanlığı makamı olan Ak Saray, Meclis binası, Başbakanlık vb. resmi binalarda ihtişam ve görkem gerekebilir. Kaldı ki aşırı lüks ve israf hiçbir zaman ve zeminde makbul değildir.

Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Sayın Diyanet İşleri Başkanı, tüm Belediye başkanları vd. yetkili birimlerin bu boşluğu doldurma konusunda gereğini yapacaklarına kanaatimiz tamdır. Özellikle vatanın ve vatandaşlarının her haklı isteğini göz ardı etmeyen Sayın Cumhurbaşkanına güvenimiz tamdır. Gereğini arz ederim.  (Yorum size kalmış)

OY KULLANMAK 

İşin İslami yönüyle ilgili asıl konuşması gerekenler İslam alimleridir. Bu konuda uzman olmayan sıradan insanların tartışmaya sınır tanımaksızın dalmaları ve oy kullanmayı küfür sebebi sayacak kadar ileri gidişleri acınacak bir tablodur...

Oy kullanma işi fıkhi, ameli bir konu olup tartışmaya açıktır. İctihada açık konularda ise farklı görüşlerin ortaya çıkması doğaldır. Dolayısıyla her iki tarafında anlayışlı davranarak birbirinin görüşüne tahammül göstermesi esas alınmalıdır. Aksi halde değil asgari, azami müştereklerde dahi ittifak düşünülemez. Önemli olan konuyu değerlendirenlerin konuda uzman ve ehliyetli olmalarıdır.
Bir diğer yersiz tartışma da İslami cenahtan değişik parti bünyesinde çalışan Müslümanların tartışmasıdır. Daha doğrusu bir tarafın diğerini tekfire yeltenmesi veya münafıklıkla suçlaması. İnanç açısından tehlikeyse bu her ikisi içinde geçerli olup bu konuda biri diğerinden daha şanslı değildir.
Doğru olan siyasetle uğraşan Müslüman’ın siyaseti yalnızca bir araç olarak görmesi. Amaç ise Allah (cc) ın dinini ihya ve ikame etmektir. Bunun için asıl olan nebevi metot olan davet, tebliğ, eğitim vb tüm meşru vasıtaların kullanılmasıdır. Siyaset ise nebevi metotla çalışırken yolumuza çıkan ve çıkması muhtemel engelleri aşmada bir vasıtadır. Yoksa davanın kendisi değildir...
Ancak şurası da unutulmamalıdır ki burada yaşayan bir insan için oy kullanmaktan kaçmak, o kişiyi sorumluluktan kurtarmamaktadır. Müslümanların oy kullanmaması tam tersine İslam düşmanlığını şiar edinen bir partinin kazanmasına zımnen destek vermektir ki bu daha büyük bir vebaldir…

Tavsiyeler

Nebevi metodu yol edinen, siyaset fanatizmine bulaşmayan, taasuptan uzak, her konu gibi bu konuya da objektif yaklaşan basiretli Müslüman’lara şunları tavsiye ederiz.
• Asıl uğraş ve çabamız nebevi metot çerçevesindeki ameller olsun. İnsanları partiye değil İslam’a davet edelim. Gerekli İslami şuuru kavrayan bir mü’min kime oy vereceğini zaten bilir.
• Tekfir konusunun hassaslığını bilerek insanları tekfir etmekten sakınma. Unutmayalım ki hiç kimseyi tekfirle görevli değiliz. Mahşer günü herhangi bir insanı niçin tekfir etmediğimiz sorulmayacak.

• Oy kullanılması ve hangi bir partiye verileceği ictihada dayalı bir fetva konusudur. Fetva ise zaman mekan ve şahsa göre değişebilir…
• Her amelimizden hesaba çekileceğimizi unutmama, siyasi tavrımızı belirlerken de bunu aklımızdan çıkarmama… (Yorum size kalmış)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder