21 Aralık 2015 Pazartesi

MÜRTED KİME DENİR?

Mürted; İslam'ı sabit olduktan sonra bir kimsenin şeriatın küfür dediği inanç, söz veya fiillerinden birini işleyerek dinden dönüp kâfir olmasına verilen ıstılahın adıdır.

İçinizden dininden dönüp kâfir olarak ölen olursa, bunların işleri dünya ve ahirette boşa gitmiş olur. İşte cehennemlikler onlardır, onlar orada temellidirler. (Bakara 217)

Bu ıstılah, asıl itibariyle İslam’ı sabit olduktan sonra İslam dininden çıkanlara kullanılır.


İslam âlimleri bu kavramı, kendisini İslam’a nispet ettikten sonra küfür işleyenlere de kullanmışlardır. Örneğin ibni teymiyye (rehimehullah) kendisine sorulan bir soruda bu kavramı Nusayrilere kullanmıştır.

İbni teymiyye’ye (rehimehullah);

Nusayri mezhebine tabi olan ve daha sonra üzerinde birleştikleri onların bir kısmının ilah, bir kısmının peygamber ve diğer bir kısmının ise mehdi olduğunu iddia ettiği, insanları buna secdeyi emrettiği ve bu şekilde küfürlerini ilan edip, sahabelere söven ve imamın itaatinden çıkıp savaşmak isteyen bir taife hakkında onlarla savaşmak vacip midir? Zürriyetleri ve malları ganimet alınır mı? Diye soruldu.

Şeyhul İslam şu şekilde cevap verdi:

Allah’a hamd olsun. Onlara güç yetirilene ve İslam şeraitine teslim olana kadar savaşmak vaciptir. Çünkü Nusayriler bu bahsettikleri deccala tabi olmadan bile insanların en kâfirleridirler. Bu deccala tabi olduktan sonrasını sen hesap et. Riddet açısından insanların en pis mürtedleridirler. Onlardan savaşanlar öldürülür ve malları ganimet alınır…. Nusayriler, kendi hallerini gizlemezler. Bilakis onlar bütün insanlar tarafından halleri bilinmektedir. Beş vakit namaz kılmaz, ramazan orucunu tutmaz, hacca gitmez, zekât vermez ve bunların farz olduğuna da inanmazlar. Aynı zamanda içkiyi ve diğer haramları helal sayar ve Ali r.a ilah olarak görürler. (Mecmuul fetava clt:28 sh:553-554)

Görüldüğü gibi İbn-i Teymiyye (rehimehullah) nusayrilerin saymış olduğu bu küfürlerine rağmen onlara asli kâfir dememiş bilakis bunları mürtedlerden saymıştır.

Aynı zamanda bu kavram, İslam âlimleri tarafından mürtedlerin çocuklarına ve onların torunları da kullanılmıştır.

"Hanefi ve şafilere göre; Anne babasının Müslümanlığında hamile olan veya her ikisinden birinin Müslüman olduğu sırada hamile olan çocuk da Müslümandır. Çünkü anne babası daha sonra mürted olsa bile hamileliğin başlangıcı Müslüman oldukları dönemine denk gelmiştir.

Ancak her kim anne babası mürted olduktan sonra annesi ona hamile kalır ve doğar ise işte orada ihtilaf vardır. Hanefiler, Malikiler, Hanbelîlerde esas olan görüşe ve Şafilerden de zahir olan görüşe göre anne babasına tabi olarak mürted hükmü alır. Buluğ çağına geldiği zaman tövbeye çağrılır.

Hanbelîlerden ve Şafilerden bir görüşe göre ise asli kâfir olarak ikrar edilir ve cizye alınır. " (El-Mevsuat el-Fikhiyye El-Kuveytiyye clt.22 Sh.198)

Bu nakilden de anlaşıldığı gibi dört mezhep İmamı bu kavramı mürtedlerin çocuklarına da kullanmışlardır. Buluğ çağına geldikleri zaman tövbeye çağırılacağını bunu kabul etmeyenlerin mürtedin cezasıyla cezalandırılacağını beyan etmişlerdir.

Görüldüğü gibi hiç İslam’a girmediği halde sırf anne babası mürted olduğu için mezhep imamları çocuğa da bu ismi vermiş ve tövbe etmemesi halinde mürtedin cezasıyla cezalandırılacağını söylemişlerdir.

Bu konuda İmam Gazali şunları söyler:

Dedi ki: " Mürted hak dine iltizam ettikten sonra sonra ondan çıkan mürteddir ve inkârcıdır. İşte bunlar hak dine hiç iltizam etmediler.(Kendini İslam'a nispet eden sapık ve zındık taifelerden bahsediyor.) bilakis onlar bu akide üzere doğdular. O zaman asli kâfirliğe ulaşırlar mı?

Deriz ki dinlerini tamamen terk edip ondan sıyrılanların durumu açıktır.

Ancak bu batıl akide üzere doğan ve bu batılı babalarından işitenler mürtedlerin çocuklarıdır. Onların babaları ve babalarının babaları bu dinden çıkmış oldukları ve ayrıldıklarını farz etmeliyiz. O akide hiç şüphe yok ki bir kitaba ve nebiye dayanmıyor Yahudi ve Hıristiyanlar gibi. Bilakis o sapık ve zındık bazı fırkaların yakın zamanda bulaştıkları küfürlere ulaşmıştır. Zındığın hükmü de aynı şekildedir.

Mürtedin hükmünün aslı noktasında şüphesiz hiçbir sorun yoktur. İçtihda şu noktada kalmıştır ki mürtedlerin çocuklarının hükmü nedir? Onlar hakkında denildi ki onlar riddet hükmünde tıpkı zimmet ehli kâfirlerin ve savaşılan kâfirlerin çocukları gibi anne babalarına tabi olurlar. Buluğa ulaştıkları zaman onlardan İslam talep edilir. Yoksa öldürülürler. Onlardan cizyeye razı olunmaz cariye alınmaz.

Denildi ki başka bir görüşte onlar asli kâfirlerdir. Küfür üzere doğdu iseler ve babalarının küfür izleri üzere yürüdü iseler onlardan cizye alınır ve cariye edinilir. " (Fedaihu El-Batiniyye clt.1 Sh.156)

Burada açıkça görüldüğü gibi uzun senelerdir babaları mürted olan rafizi kâfirlerin çocukları bir kısım ulemaya göre babalarına tabi olarak tıpkı yahudinin oğlunun yahudi hükmü alıp ona göre muamele edilmesi gibi ona da mürted hükmü verilir.

Bu konunun fazla uzamaması için mevcut olan başka nakilleri burada zikretmiyor ve bu kadar nakille iktifa ediyoruz.

İşte bu konuda iki nokta özellikle mulahaza edilmelidir.

Birincisi, bu mesele içtihadi konulardandır.

İkincisi, bir şey içtihad ise umumu ilgilendiren konularda halifenin içtihadı insanların içtihadının önündedir.

Dolayısı ile rafizilere veya başka küfür taifelerine mürted ismi vermenin adı mürcielik veya akidesizlik değildir. Aynı zamanda bu kâfir taifelerin asli kâfir olduğu görüşünü benimsemek de haricilik değildir. Ancak bu görüşü aldıktan sonra bu görüşe muhalefet edenleri kâfir diye isimlendirmek ise işte o hariciliğin başladığı yerdir.

Demek ki mürted kavramı ilk ve genel olarak bilinen anlamından farklı olarak da İslam âlimleri tarafından kullanılmıştır. Ulemanın kitaplarına göz atıldığında görülecektir ki İslam âlimleri, kendisini İslam’a nispet edip küfür ameli işleyen taifelere bu kavramı kullanmışlardır.

Ancak bu ıstılah bazı haricilerin son dönemde kendi bidatlarını bazı müslümanların avamından ilim ehli olmayan cahillere süslemeleri için güzel bir kılıf haline gelmiştir. Özellikle bu ıstılahın manasını anlamayan müslümanlara bu ıstılahtan yola çıkarak bazı meseleleri bidat ehli insanların zihinlerini de karıştırmıştır.

Özellikle günümüz haricilerinin üzerinde durdukları konulardan biri de bu mürted ıstılahıdır. Bu hariciler Müslümanların önderlerinden bazılarının rafizilere mürted hükmü verdiğini ve rafizilerin şirkleri sebebi ile hiçbir zaman bu dine girmediklerini ve bu yüzden mürted olarak isimlendirilemeyeceklerini ifade ediyorlar.

Tabi buraya kadar masum bir fikir gibi görülen bu sözler, haricilerin önceden beri süre gelen ahlakları gereği Allah'ın ve resulünün asıl demediğine asıl diyerek bu nazari ve içtihadi meseleyi akide meselesi haline getirmişler ve müslümanların yöneticilerini ve müslümanları haksız yere tekfir etmeye kadar götürmüştür. Oysaki anlamadıkları ve cahil oldukları yer mürted ıstılahının keyfiyetinden var olan ihtilafın çok eski bir ihtilaf olduğunu bilmemeleridir.

Bu gibi Müslümanların genelini ilgilendiren içtihadi konularda, halifenin içtihadına tabi olunur ve ona muhalefet edilmez. Ancak Allah dilediğini azdırdı ve dilediğini hidayet etti. Çünkü o dilediğini yapan ve yaptığından sorgulanmayandır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder