27 Aralık 2015 Pazar

FAİZ

Fâiz yemek:

Allah Teâlâ, kitabında, fâiz yiyenlerin dışında hiç kimseye savaş ilan etmemiştir.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Ey îmân edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten mü'minler iseniz, geri kalan fâizi terk edin. Eğer böyle (fâiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve elçisi tarafından size savaş açıldığını bilmiş olun. Eğer fâizcilikten tevbe ederseniz, sermayeleriniz (ana paralarınız) sizindir. Böylece ne haksızlık eder, ne de haksızlığa uğrarsınız."[1]


Allah Teâlâ katında bu suçun ne kadar çirkin ve iğrenç olduğunu açıklamaya bu kadarı yeterlidir.

Devletler ve fertlerin yaşam seviyelerine bakan bir kimse; fâizle alışveriş yapmanın yol açtığı iflas, işlerin kesat gitmesi, piyasanın durgun olması, borçların ödenememesi, ekonominin felç olması, işsizlik oranının yükselmesi, birçok şirket ve kurumun batması, günlük kazanç ve alın terinin, tefecilerin bitmek-tükenmek bilmeyen fâizini ödeme yolunda akıtılması, büyük miktardaki sermayenin birkaç insanın tekelinde toplanması sebebiyle toplumun tabakalaşması gibi, fâizin geride bıraktığı tahribat ve yıkıntıyı gözleriyle görür.

Belki de bu, Allah Teâlâ'nın, fâizle alışveriş yapanları tehdit ettiği savaşın açık bir şeklidir.

Fâize ortak olan asıl tarafların, aracıların ve yardımcı olanların hepsi, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in diliyle lânetlenmişlerdir.

Nitekim Câbir b. Abdullah'tan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur:

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, fâiz yiyene ve yedirene, fâizi yazana ve fâize şâhitllik eden iki kişiye lânet etti ve şöyle buyurdu:

-Onların hepsi aynıdır."[2]

Buna göre, fâizin yazılması, miktarının belirlenip kaydedilmesi, alınması, verilmesi, emânet bırakılması ve korunması gibi işlerde çalışmak da câiz değildir. Genel anlamıyla, hangi şekilde olursa olsun, fâize karışmak ve ona yardım etmek haramdır.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu büyük günahın çirkinliğini açıklamaya özen göstermiştir.

Nitekim Abdullah b. Mes’ud’dan -Allah ondan râzı olsun- merfu’ olarak gelen hadiste Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Fâiz, yetmiş üç çeşit günahtır.Bu günahların en hafifi, kişinin annesiyle cimâ etmesi (cinsel ilişkiye girmesi) gibidir. Fâizin en şiddetlisi ise, müslüman bir erkeğin ırzına (haksız yere) dil uzatmaktır."[3]

Abdullah b. Hanzale’den -Allah ondan râzı olsun- merfu’ olarak gelen hadiste Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Kişinin bilerek yediği bir dirhem fâiz, otuz altı zinâdan daha şiddetlidir."[4]

Fâizin haramlığı geneldir.Bazı kimselerin zannettikleri gibi, zengin ile fakir arasında olmakla sınırlı değildir. Aksine her durum ve kişi hakkında geneldir. Nice zenginler ve büyük tüccarlar, fâiz sebebiyle iflas etmişlerdir. Günümüzde yaşanılanlar bunun en güzel şâhididir. Mal, miktar olarak artsa bile, en hafifi, onun bereketinin kaybolmasıdır.

Nitekim Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Fâiz çokluk getirse bile, şüphesiz sonunda bir azlık (noksanlık) olacaktır."[5]

Fâizin haramlığı; oranının yüksek ve düşük olması veya az ve çok olmasıyla sınırlı değildir. Dolayısıyla fâizin hepsi haramdır.

Fâiz yiyen kimse, kıyâmet günü, şeytan çarpmış kimsenin cinnet nöbetinden ve saradan kalktığı gibi mezarından kalkar.Bu suçun çirkinliğine rağmen, Allah Teâlâ ondan tevbe edilebileceğini ve nasıl tevbe edilmesi gerektiğini haber vermiştir.

Nitekim Allah Teâlâ fâizcilere şöyle buyurmuştur:

"Eğer fâizcilikten tevbe ederseniz, sermayeleriniz (ana paralarınız) sizindir. Böylece ne haksızlık eder, ne de haksızlığa uğrarsınız."[6]

İşte bu, adâletin ta kendisidir!

Mü'minin, bu büyük günahtan nefret etmesi ve çirkinliğini kalbinde hissetmesi gerekir.Hatta kaybolmasından veya çalınmasından korktukları için paralarını zorunlu olarak fâizli bankalara yatıranların da,açlıktan dolayı zorunlu olarak leş yiyen veya daha kötü bir durumda olan kimse gibi, zaruret durumunda olduklarını hissetmeleri gerekir. Bununla birlikte Allah Teâlâ’dan bağışlanma dilemeleri ve mümkün olduğunca başka bir çare bulmak için uğraşmalıdırlar. Bu kimselerin bankalardan paralarının fâizini istemeleri câiz değildir. Hatta hesaplarına parasının fâizi eklenmiş olsa bile, sadaka kastıyla değil de câiz olan bir yerde harcamak için fâizden kurtulması gerekir. Çünkü Allah, temizdir; ancak temiz olan şeyleri kabul eder. Fâizden herhangi bir şekilde yararlanması da câiz değildir. Ne yeme ve içmede, ne giyinmede, ne araba ve ev edinmede; ne eşine, çocuğuna, anne ve babasına yapması gereken harcamada; ne zekat olarak vermede, ne vergilerini ödemede, ne de bir haksızlığı gidermede kullanabilir. Sadece Allah Teâlâ’nın azabından korkarak ondan bir şekilde kurtulur.



-------------------


[1] Bakara Sûresi: 278-279

[2] Müslim, 3/1219.

[3] Hakim, Müstedrek: 2/37, Bkz. "Sahîhu’l-Câmi’", hadis no: 3533.

[4] Ahmed Müsnedi, 5/225, Bkz. "Sahîhu’l-Câmi’", hadis no: 3375.

[5] Hakim, Müstedrek: 2/37, Bkz. "Sahîhu’l-Câmi’", hadis no: 3542.

[6] Bakara Sûresi: 279

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder