28 Aralık 2015 Pazartesi

DİN VE DİNDARLAR İLE ALAY ETMEK -2-

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 

ALAY VE İSTİHZA ALLAH'A DAVETİN ENGELLERİNDENDİR 


Davetçilerin pek çoğu alay ve alaycıların baskı ve engellemelerinden şikayet ederler. Fakat onlar peygamberlerin aleyhisselam hayatlarını ve mücadelelerini dikkatlice inceledikleri zaman -ki onlar Allah'ın en şerefli yaratıklarıdırlar- onların da alay ve istihzaya maruz kaldıklarını görürler. Bu sebeple peygamberlerin hayatında o alaycılardan gördükleri kötü muameleden dolayı kendileri için bir teselli bulabilirler.


Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

"İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar yarattık. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter." (Furkan, 25/31)

Başka bir âyette Rabbimiz subhanehû ve teâlâ şöyle buyurur:

"Daha önceki milletlere de nice peygamberler göndermiştik. Onlar kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya alırlardı." (Zuhruf, 43/6-7)

İşte Allah'ın nebisi Nuh aleyhisselam ... kavmine dokuzyüzelli sene boyunca davette bulundu. Buna karşılık kavmi onunla istihza ettiler ve onun bir gemi yaptığını gördükleri zaman kendisiyle alay ettiler.

Allah Teala bu olayı şöyle anlattı:

"Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız, biz de sizinle alay edeceğiz! Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz." (Hûd, 11/38-39)

Allah Teala onların şöyle dediklerini söyledi:

"Bunun üzerine kavminin ileri gelenleri şöyle dediler: Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık. Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise bir süreye kadar ona katlanıp bekleyin bakalım." 23(Müminun, 23/24-25)

Allah'ın peygamberi Hûd aleyhisselam da Allah Teala Ad kavmine peygamber olarak gönderdi. Kavmi onunla alay ettiler ve şöyle dediler:

"Sen bize tek Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğrulardan isen bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir." (Araf, 7/70)

"Dediler ki: Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin, biz de senin sözünle tanrılarımızı bırakacak değiliz ve biz sana iman edecek de değiliz. Biz: Tanrılarımızdan biri seni fena çarpmış! demekten başka söz söylemeyiz!"

Allah'ın peygamberi Salih'i aleyhisselam Allah Teala Semûd kavmine gönderdi. Onlar Salih'in çağrısına şöyle cevap verdiler:

"Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf görünen inananlara dediler ki: Siz Salih'in Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? Onlar da şüphesiz biz onunla ne gönderilmişse ona inananlarız, dediler. Büyüklük taslayanlar dediler ki: Biz de sizin inandığınızı inkar edenleriz. Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler." (A'raf, 7/75-77)

İşte Allah'ın peygamberi Nuh aleyhisselam Allah onu da kendi kavmine gönderdi. O, kavmini livata fuhşundan ve kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşma huyundan menetti. Buna karşılık ona verdikleri cevabı ayeti kerime şöyle naklediyor:

"Kavminin cevabı: Onları (Lût'u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı." (Araf, 7/82; Neml, 56)

İşte Şuayb aleyhisselam.. Kavmi onu da alay ve istihza ile karşıladı. O işe sabretti ve karşılığını Allah'tan bekledi. Allah Teala onları şöyle anlattı:

"Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıkları (putları) yahut mallarımızda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın." (Hûd, 11/87)

Onlara bunu alay ve istihza etmek üzere söylüyorlardı.24

Allah'ın peygamberi Mûsâ'ya aleyhisselam gelince o da iğneleyici bir alayla ve İsrailoğullarının aşağılayıcı bir istihzasıyla karşılaşmıştı. Allah Teala bunu şöyle anlattı:

"Mûsâ kavmine: Allah bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. O da câhillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti." (Bakara, 2/67)

İbnu Atıyye -Allah rahmet eylesin- "cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" sözünün iki anlama geldiğini söyledi.

Birincisi: Alaycı bir tavırla, Allah'dan haber getirme konusunda câhil olmaktan Allah'a sığınmak.

Diğeri onların "bizimle alay mı ediyorsun?" demelerindeki Allah'tan kimin haber getirdiğini bilmemelerindeki câhillikleri gibi bir câhil olmaktan sığınmaktır.25

Bizim peygamberimiz Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem gelince o da kalpleri parçalayan korkunç bir alay ve istihzaya maruz kalmıştır. Mekke döneminde Arap müşriklerinin, Medine döneminde ise münafıkların ve yahudilerin alay ve istihzalarıyla karşılaşmıştır. Allah Teala bu konuda şöyle buyurmaktadır:

"Kafirler seni gördükleri zaman, şüphesiz, seni alaya almaktan başka bir şey yapmazlar. Sizin tanrılarınızı diline dolayan bu mudur? derler ve Rahman'ın kitabını işte onlar inkâr ederler." (Enbiya, 21/36)

Allah rahmet eylesin Şeyhu'l-İslam İbnu Teymiye şöyle der: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onları şirkten menettiği zaman onunla alay ettiler. Zaten bütün müşrikler, peygamberler kendilerini tevhide davet ettikleri zaman, putperestlik içlerine iyice işlediği için onlara hep sövdüler ve onları hep beyinsizlikle, sapıklıkla ve delilikle vasıflandırdılar. Onlara benzeyen bir kimseyi de içinde putperestlik duygusu varsa, kendisini tevhide çağıran birini görünce aynı şekilde onunla alay eder bulursun."26

Allah Teala onlardan söz ederken şöyle buyurur:

"Seni gördükleri zaman: Bu mu Allah'ın peygamber olarak gönderdiği!? diyerek hep seni alaya alıyorlar. Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı, diyorlar. Azabı gördükleri zaman, asıl kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler." (Furkan, 25/41-42)

İbnu İshak şöyle dedi: "Sonra Allah Rasûlüne ve onunla beraber olan müslümanlara düşmanlıkta çaresiz kaldıkları için Kureyş'in durumu kritik hale geldi ve sıkıntıya düştüler. Bunun üzerine içlerindeki çapulcuları Allah'ın Rasûlüne karşı kışkırttılar, onu yalanladılar, ona eziyet ettiler ve onu şairlikle, sihirbazlıkla, kâhinlikle ve delilikle suçladılar... Bir defasında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Kabe'de tavaf ederken onların yanından geçti. Geçerken bazı sözler söyleyerek onunla alay ediyorlardı. Rasûlullah'ın kızmakta olduğu yüz şeklinden anlaşılıyordu. İkinci defa yanlarından geçerken yine onunla alay ettiler. Sonra üçüncü defa aynı durumla karşılaştı. Bunun üzerine Peygamber durdu ve dedi ki: Ey Kureyşliler! Beni dinliyor musunuz? Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, sizi hizaya getirecek bir din getirdim; bu dine uymazsanız helak olursunuz. Ravi şöyle dedi: Peygamber o topluluğa öyle tesirli sözler söyledi ki hepsi pür dikkat dinlediler."27

Allah Teala onların Peygamberi kaşgöz hareketleriyle alaya almalarını şöyle anlattı:

"O inkar edenler zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. Hâlâ da (kin ve hasetlerinden): Hiç şüphe yok ki o bir delidir, derler." (Hakka, 68/51)

Onun dinine ve sünnetine çağıranlar da aynı şekilde alay ve istihzaya maruz kalırlar. Bu, kıyamet gününe kadar kalacak bir kanundur.

Bu sebeple bazı davetçiler alay ve istihza engeline çarpar. Bazılarının cesareti kırılır, bazıları geri adam atar ve korkar, diğer bazılarının da sadece hakka bağlılıkları, ıslah yolunda devam etmedeki ısrarları ve bâtıla mukavemetleri artar. Bu son tavır, ümmetin muhtaç olduğu bir tavırdır ve Allah'ın hak dinine davetin azığıdır. Çünkü bu tavrın sahibi -biraz önce de geçtiği gibi- peygamberlerin sözlerine bakar; bilir ve inanır ki o, peygamberlerin bıraktıkları şeylerin mirasçısıdır. O peygamberler ki insanlar için geride hayra davet, tevhit, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak ve yeryüzünden bozgunculuğun kökünü kazımaktan başka bir şey bırakmamışlardır. Bu sebeple zihnini bulandırsa bile bu alay ve istihzaya aldırış etmez. Çünkü bunlar davet yolunda kaçınılmaz eziyetlerdendir. Bunun içindir ki o bu satışında mutlaka kazançlıdır, bu kazancından vazgeçmez ve bu işin peşini bırakmaz.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 

ALAY ETME ŞEKİLLERİ 


Alaycı müstehziden sâdır oluş şekline göre alay ve istihzanın çeşitli nevileri vardır. Alay ve istihza bazan sözle olur, ki eskiden ve şimdi alay ve istihzanın en çok yapılan şekli budur. Bazan da işaretle olur. İşaretle yapılan alay kaş-göz hareketiyle veya dil çıkarmakla yapılabilir. Bazan da alay el hareketiyle olabilir.

Alay ve istihza şekillerinin çokluğunu göz önünde bulundurarak bu bölümü aşağıdaki kısımlara ayırdım: 

1- Allah ile istihza şekilleri

2- Peygamberle sallallahu aleyhi ve sellem ve onun ashabıyla istihza şekilleri

3- İslamın sembolleriyle ve Peygamberin sünnetiyle istihza etme şekilleri 

4- Müminlerle istihza etme şekilleri.

Bunların açıklaması aşağıdadır:

1- ALLAH'LA İSTİHZA ŞEKİLLERİ
Bu dinin en açık ve kesin olarak bilinen gerçeklerinden birisi şudur: Allah Teala birdir, tektir, eşsizdir, sameddir (hiçbir kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir, fakat herkes ve her şey O'na muhtaçtır), doğmamıştır, doğrulmamıştır, başlangıcı olmayan ilktir, sonu olmayan sondur, kuvvetlidir, güçlüdür, mutlak kudret sahibidir, büyüktür, yücedir, yerde ve gökte O'nu aciz bırakacak hiçbir şey yoktur ve O'nun yücelik ve kemal sıfatları vardır.

"O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir." (Şûra, 42/11)

Ancak Allah'ı inkar edenler Allah'ı hakkıyla tanımadılar. Küfürlerinin en çirkini ise Allah ile istihza etmeleri ve O'nunla alay etmeleridir. Bundan Allah'a sığınırız... Allah ile istihza etmenin şekilleri şunlardır:

1- Dinsiz materyalistlerin "tanrı yoktur, varlık maddeden ibarettir, tabiatta tesadüfler hâkimdir. Tabiatın yaratıklar üzerindeki kudretinin sınırı yoktur" demeleri.

Fasih bir Arapça ile konuşamasalar dahi materyalist marksist komünistler alay ve istihzanın bu şeklinin temsilcileridirler!

2- Alay ve istihzanın dinsiz ve materyalist bir düşünce üzerine geliştirilmesidir. Bunlar küçük bir topluluktur. Bunlar, adına serbest şiir dedikleri basit sözler söylediler ve bu sözlerinin arasında bu toplumun bütün değişmeyen değerlerine karşı çıktılar. Bu sebeble Allah ile alay ettiler ve görülmemiş şeylere cüret ettiler. Onların sözlerini okuduğun zaman tüyleri diken diken eden apaçık bir küfür bulursun. İşte sana onların söyledikleri şeylere bir örnek:

Bunların önde gelenlerinden Abdu'l-Aziz el-Mekâlih -ki bizdeki bazı papalğaarnonu modernistlerin peygamberi olarak nitelendirirler- şöyle diyor: "Allah kül oldu, sessizliğe büründü ve cellatların elinde korkuya kapıldı. O, servet nağmelerinin rabbi arasında tesbih taneleri ve sarıklar bitiren bir tarla oldu. Halbuki eskiden Rab sevilmek içindi. Eskiden Allah, sevgi idi, geceleyin gündüz idi, yeşil yağmurlarla arzın pürüzlerini temizleyen şarkılar idi."

3- Çağdaş komünist Abdu'l-Vehhab el-Beyâti'nin sözleri de Allah ile istihzanın bir çeşididir:

"Allah'ı benim şehrimde yahudiler pazarlıyorlar. Allah benim şehrimde kovulmuştur, reddedilmiştir. Gaziler O'nun kendileri için bir hizmetçi, bir şâir ve bir kavat olmasını ve âbidler yolunun çalgılarında aldatmak istedi.

Fakat o çıldırdı. Çünkü o tarlaların zambaklarını var olmasını istediği çekirgelerinden korudu."

Sen hiç Allah'a böyle küfredildiğini ve böyle alay edildiğini duydun mu? Allah Teala suçluların söyledikleri şeylerden yücedir ve büyüktür. Sonra bu zındığın adı ne biliyor musun? Abdu'l-Vehhab!!

4- Düşünce çöplüğünün şâiri Nizar Kabâni'ye gelince Allah'ın akrabalıkları isimli kasidesindeki şu sözlerine bir kulak ver:

"Fasulyenin, leblebinin, turşunun ve baklanın pahallanması da mı Allah'ın işlerindendir?!!" "Ya İlâhî... Eğer gerçekten Rab isen bizi âşıklarımıza bırak."

5- Mahmud Derviş isimli bir diğer çağdaş komunist şöyle der: "Uyu uyu, Allah'ın gözü bizi ve karatavuklar sürüsünü görmez."

6- Onlara sihri öğreten en büyükleri Bedir Şâkir es-Seyyab'a gelince, o da şunları söyleyen kişidir:

"Biz hepimiz ölüleriz. Ben ve Muhammed. Şu kabirlerimiz toza toprağa karışmış minare enkazıdeır. Üzerin

Muhammed ve Allah'ın ismi yazılı enkaz." Sonra şöyle der: "Allah bizim kasabamızda yaşıyor; O'nu biz öldürmedik. Bir gün acıktığımız için O'nu yemedik."35 Allah Teala bu küfür ve noksanlıklardan yücedir/münezzehtir!!.

Bunlar şu sapıkların teranelerinden taşan küçük bir bölümdür. Bütün bu saçmalıklarından sonra adamları övülüyorlar, yüceltiliyorlar ve göklere çıkartılıyorlar. Fakat sakın sen öyle yapma. Çünkü senin Rabbin şöyle buyuruyor:

"İçinizden onları dost edinenler onlardandır." (Maide, 5/51)

2- PEYGAMBER (sallallahu aleyhi ve sellem) VE ASHABI İLE İSTİHZA ŞEKİLLERİ
Şüphesiz Allah Teala Peygamberimiz Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem çok büyük bir değer verdi, ona itaat etmeyi ve sorunları ona götürmeyi emretti. Yüce Allah şöyle buyurdu:

"Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının." (Haşr, 59/7) "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan ulu'l-emre (yetkililere) de itaat edin. Eğer bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Peygambere götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir." (Nisa, 4/59) "Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar." (Nisa, 4/65)

Allah'ın salât ve selamı onun üzerine olsun, bu yüce peygamberi kaş-göz hareketleriyle alaya almak ve onunla istihza etmek câiz değildir. Kim bunu yaparsa Allah'a küfretmiş ve dinden çıkmış olur. Bu yüce Peygamberle sallallahu aleyhi ve sellem yapılan alay ve istihza şekillerinden işte sana birkaç örnek:

1- Müslümanların pek çok sıkıntı, meşakkat, açlık ve susuzlukla karşılaştıkları Tebuk savaşında alaycılar Peygamberle sallallahu aleyhi ve sellem alay ettiler. Bunun üzerine yedi kat semanın üstünden bu alaycıların küfrünü ilan eden vahiy indi. Allah Teala şöyle buyurdu:

"Eğer onlara (niçin alay ettiklerini) sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ile, O'nun ayetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz? (Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz. Sizden (tevbe eden) bir grubu bağışlasak bile, bir gruba da suçlu olduklarından dolayı azap edeceğiz." (Tevbe, 9/65-66)

Bu ayetlerin iniş sebebi hakkında Ka'b el-Kurazî ve diğer müfessirlerden şöyle dedikleri rivayet edilmektedir: Münafıklardan bir adam dedi ki: Bizim şu Kur'an okuyan adamların bizden daha çok midelerine düşkün, bizden daha çok yalancı, düşmanla karşılaşınca bizden daha çok korkak olduklarını görüyorum, başka bir şey görmüyorum. Bu durum Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem bildirildi. Sonra bu adam Rasûlullah'a geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem devesine binip yola çıkmak üzereydi. Adam: "Ey Allah'ın Rasûlü! Biz sadece lafa dalmış eğleniyorduk." dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: "Siz Allah ile, Allah'ın âyetleriyle ve O'nun Peygamberiyle mi alay ediyorsunuz" âyetini 66. âyetin sonuna kadar okudu. Adamın bacakları öyle titriyordu ki, bastığı taşı hareket ettiriyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona hiç iltifat etmedi. Adam ise, Rasûlullah'ın kılıcına sarılıp kalakalmıştı.

Katade de şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebuk savaşına giderken beraberlerinde bazı münafıklar da vardı. Bunlar Rasûlullah'ı kastederek: "Bu adam Şam saraylarını ve kalelerini fethedeceğini mi zannediyor? Heyhat, ne kadar da boş bir hayal!" dediler. Yüce Allah, Peygamberine bunu haber verdi. O da: "Şu atlıları bana bir durdurun!" buyurdu ve onların yanına gitti: "Siz şöyle şöyle dediniz" buyurdu. Onlar da: "Ey Allah'ın Rasûlü! Biz sadece lafa dalmış eğleniyorduk" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Yüce Allah bu ayeti indirdi.37

İbnu İshak da şunları söyledi: Ümeyye oğullarından İbn Zeyd İbn Amr İbn Avf'ın kardeşi Vedia b. Sâbit ile Eşca' kabilesinden Seleme oğullarının dostu Mahşen İbn Humeyyir adında bir adam da olmak üzere bir grup münafık Tebuk'e doğru giderken Rasûlullah'ı işaret ediyorlar ve birbirlerine şöyle diyorlardı: Siz Asfaroğullarıyla (sarışın Bizanslılarla) yapılacak savaşın, Arapların birbirleriyle yaptıkları savaş gibi mi olacağını zannediyorsunuz? Allah'a yemin olsun ki sanki biz yarın sizin ellerinizin kollarınızın iplerle bağlandığınızı görüyoruz gibiyiz. Müminleri korkutmak ve ürkütmek için bu lafları ettiler. 

Mahşen İbn Humeyyir dedi ki: Vallahi bu söylediklerinizden dolayı hakkımızda bir Kur'an âyeti inmesinden korkuyorum. Böyle olmaktansa herbirimize yüz kırbaç vurulmasını tercih ederim. Ayrıca -duyduğuma göre- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ammar'a demiş ki: Git şu adamlara, çünkü onlar helak oldular, ne dediklerini sor; eğer inkar ederlerse: Evet, şöyle şöyle dediniz, de. Ammar onlara gitti ve bunu onlara söyledi. Onlar bunun üzerine Rasûlullah'a geldiler ve ondan özür dilediler. Vedia İbn Sâbit, bineğinin üstünde olan Rasûlullah'ın heybesinden tutarak şöyle demeye başladı: Ey Allah'ın Rasûlü, biz sadece lafa dalmış eğleniyorduk. Bunun üzerine Allah Teala: "Onlara (niçin alay ettiklerini) sorarsan, biz sadece lafa dalmış eğleniyorduk, derler." âyetini indirdi. Mahşan İbn Humeyyir ise şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü! Ben kendi ismime ve babamın ismine güvendim. Bu âyette affedildiği belirten kişi Mahşen İbn Humeyyir'dir. Daha sonra Abdu'r- Rahman adını almış ve Allah'a hiç kimsenin bilmediği bir yerde şehit olması için dua etmiştir. Nitekim Yemame günü şehit edildi ve hiç izine rastlanmadı."

Bu kıssada görüyoruz ki, Rasûlullah ile alay ettikleri zaman yanlarında yüce sahabiler olduğu halde cihada çıkmış olmaları bile bu alaycı grubun affını sağlayamadı.

2- Yine Tebuk yolunda meydana gelen bir olay bu istihzanın örneklerindendir. O yolculuk esnasında Rasûlullah'ın devesi kaybolmuştu. Zeyd İbn el-Lusayt isimli münafık şöyle dedi: Bir peygamber olduğunu ve gökten haber verdiğini iddia etmiyor mu, o halde devesinin nerede olduğunu bilmez mi? Bunu öğrenen Rasûlullah şöyle dedi: "Bir adam şöyle şöyle diyor, -Adamın sözlerini anlattı- Allah'a yemin olsun ki ben ancak Allah'ın bana bildirdiğini bilirim. Allah Teala bana devemin nerede olduğunu gösterdi. O şu anda falan yerdeki vadide bir derenin içinde, yuları bir ağaca takılmış bekliyor. Gidin ve onu bana getirin." Gittiler ve deveyi alıp Peygamber'e getirdiler.

3- Çağımızda Hz. Peygamber'e sallallahu aleyhi ve sellem alay edenler tüyleri diken eden küfür ve sapık sözler söylemekle övünmektedirler. Çağdaş şâirler –şâir diye adlandırılmaları ne kadar doğruysa– bu gruba girerler. Onlar inkarcı doğu ve batı edebiyat ekollerinden çıkan inkarcı ve anarşist fikirlerin kurbanı olmuşlardır.

Onlar bizim ırkımızın çocuklarıdırlar ve bizim isimlerimizi taşırlar, fakat onlar bizim dinimizin asıl düşmanlarından daha tehlikelidirler. İşte şu şair bozuntusu Muhammed Cebr el-Harbî şöyle diyor ve ne çirkin şeyler söylüyor:

Bizim sahralar ülkemiz battı/halâk oldu Gece (nin karanlıkları) her tarafını sardı Bir Hâşimi ona kendi zinetini giydirdi İbadet etmek için boyun eğdi onun adetlerine.

Ne dersin, Allah'ın kendisiyle bu ümmeti cahiliye karanlığından İslamın aydınlığına çıkardığı Kureyşli Abdullah'ın oğlu Muhammed'den sallallahu aleyhi ve sellem başkasını bu ülke hiç tanıdı mı? Sonra bu alçak adam kalkıyor, bizim dinimize gece ve karanlık ismini vermeye cesaret ediyor!!

4- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile alay ve istihzanın örneklerinden birisi de karikatürist Salah Câhin'in çizdiği şeylerdir. Bu adam el-Ehram gazetesinde bir karikatür çizmişti. Bu karikatürde Hz. Peygamber'i sallallahu aleyhi ve sellem simgeleyen bir bedeviyi, gericiliği simgelemesi için merkebe ters binmiş bir vaziyette resmetmiş, bu resmin altına da bir horoz, dokuz tavuk ve şu yazıyı yerleştirmişti: "Muhammed Efendi bir horoza dokuza izin veriyor." Bu karikatür Allah'ın Rasûlüne sallallahu aleyhi ve sellem yapılan saldırı, alay ve istihzanın en çirkinlerinden biridir.

5- Allah'ın Rasûlünün sünnetiyle alay etmenin örneklerinden bir diğer Muhammed el-Gazali'nin "Başlarına bir kadını idareci olarak getiren bir toplum asla kurtulmaz" hadisiyle alay etmesidir. Muhammed el-Gazali, bu hadis Sahihu Buhârî'de geçmesine rağmen Belkıs, Viktorya, İndra Gandi ve Golda Meir'in milletlerini kurtaran kadınlar olduğunu söylüyor.

6- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile alay etmenin bir diğer örneği onun dinini (bize) taşıyıp getiren kişilerle alay etmektir. Alay ve istihzada bu yola başvuran çağdaş çaylaklardan birisi (dini metinlerdeki isnad zinciriyle) alay ederek yazdığı bir yazıda şöyle söylüyor: Bize bir muhbet (yani başarısız bir kişi) haber verdi. Ona da bir muhbet, ona da bir câhil haber vermişti.!!

Arkadaşı da şöyle diyordu: Bize Şeyh İmam haber verdi. O bu bu haberi Salih İbn Abdu'l-Hay'dan; o Seyyid İbn Derviş'ten; o, babasından; o da dedesinden aldı."

Bu, rivayetlerin dayandığı şahıslar olan Allah'ın dinini bize taşıyan insanlara karşı yapılmış büyük bir terbiyesizliktir. İsnad ilmi bu ümmetin en harika bir övünç vesilesidir ve sözlerin isnat edildiği şahısların incelendiği ve süzgeçten geçirildiği böyle bir ilme sahip olma şerefine yeryüzünde başka hiçbir millet nail olmam.ışFtıarkat böyle bir ilim istihza ve sap ıklığın önde gelenleri tarafından alay malzemesi yapılmaktadır.

7- Abdullah İbn Mesud radıyallahu anh bacakları ince bir kişiydi. Bir gün Allah'ın Rasûlüne sallallahu aleyhi ve sellem Arak ağacından misvak toplamak için çıkmıştı. Bacaklarının inceliği sebebiyle rüzgar onu bir yöne savuruyordu. Onun bu halini gören topluluk gülünce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki mizanda onun iki bacağı Uhud (dağın)dan daha ağırdır."

8- Ve işte Ebû Zer el-Ğıfârî radıyallahu anh ile alay eden bir yazar şöyle der: "Ebû Zer el-Ğıfârî gibi adaletli ve önder bir kişi tek başına yürüyor, tek başına ölüyor ve kıyamet günü de tek başına diriliyor."

Sanatsal kokuşmuşluğun simgelerinden, ahlaki çöküntünün sahiplerinden ve insanların en adilerinden birisi çıkıp Allah'ın Rasûlünün sallallahu aleyhi ve sellem temiz ve yüce ashabı hakkında işte böyle şüphe ve tereddütler saçıyor!!

3- İSLAMIN SEMBOLLERİYLE VE PEYGAMBERİN SÜNNETİYLE ALAY ETME ŞEKİLLERİ
Allah Teala şöyle buyurdu:

"İnkarcılar hakkı bâtılla ortadan kaldırmak için mücadele ederler. Onlar, âyetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya aldılar." (Kehf, 18/56)

Alimler, Allah'ın âyetleri ve şeriatıyla alay etmeyi inkar nevilerinin en şiddetlilerinden birisi olarak zikrettiler.47 Allah Teala şöyle buyurdu:

"Evet sen şaşırıyorsun, onlar da seni alaya alıyorlar. Onlara öğüt verildiği zaman öğüt dinlemezler. Bir mucize gördüklerinde alay ederler." (Sâffat, 37/12-14)

Bugün müşahede ettiğimiz acı gerçek, Allah'ın diniyle, şeriatıyla ve peygamberinin sünnetiyle herkesin gözünün önünde utanç verici şekilde ve acımasızca alay edilmesidir. Hepsinin de ortak noktası Allah'ın diniyle harp etmek ve onu yıkmak olan bu çirkin alay ve istihza şekillerinden bazı örnekler vermek istiyorum.

1- Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatin inanç esaslarından olduğu dinde kesin olarak bilinen Rabbimizin istiva, nüzul, gazab, rıza, iki el vs. sıfatları gibi Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatin bazı akîde meseleleriyle alay etmek.

Kuşkusuz sen, Ehl-i Sünnetin yolundan çıkan her bid'atçıyı, Allah'ın zâtına lâyık bir şekilde bu sıfatların varlığını kabul eden kimseleri alaya aldıklarını görürsün. Tevilciler de bu alay ve istihzanın günahını taşırlar. Çünkü onlar, Allah ve Rasûlünün sözlerinde yanlışlıklar bulup bunları düzeltmek isteyenler gibidirler. Yoksa Allah'ın inmesinden söz eden hadisin anlamı nedir? Halbuki bu hadis mütevatir olan hadislerdendir. Sonra bununla alay eden ve yaratıcının sıfatını yaratıkların sıfatlarıyla karşılaştıran kimseler görürsün. Rabbimiz Teala onların sapıkça alaylarından yücedir ve beridir!!  

2- Allah'ın şeriatıyla hükmetmeyi alaya almak, onu gericilerin, köktencilerin şeriatı olmakla ve içinde vahşilikler bulundurmakla itham etmek! Çünkü hırsızın eli nasıl kesilir, evli ve zina eden bir kimse nasıl recmedilir!!

Başarılı davetçi, istikameti düzgün insan Şeyh Abdu'r-Rahman ed-Devserî -Allah rahmet eylesin- bu konuda şöyle diyor: "Bu, Yüce Allah'a karşı büyük bir saldırıdır, O'nun isimlerini inkar etmek ve kendi kurallarını ve görüşlerini Allah'ın hükmüne ve maksadına karşı tercih etmek/onları üstün görmektir. Onların bu sözlerinde Allah'ın herşeyi kuşinaitıcı ilm inkar, O'nun hikmetine ve rahmetine karşı bir eleştiri vardır. Çünkü onlar Allah'ı insanların her çağdaki durumlarına uygun olan şeyi bilen ve onların durumlarına elverişli hükümler koyan bir ilah olarak görmediler. Münafıkların mirasçıları bu zamanda da devam etti ve Allah'ın hükümlerinin insanlığa uygun olmayan bir katılıkta olduğunu iddia ettiler. Onların bu anlayışına göre Allah rahim (merhamet sahibi) değildir, çünkü O'nun şeriatı hikmet ve rahmet üzerine değil, katılık ve kapalılık üzerine kuruludur. Böylece onlar münafıklığın en alçak mertebelerinden birine düşmüş oldular."

Allah'ın şeriatının hakim olmasından duyulan bu endişe ve kaygı ve bunun öncesinde ve sonrasında, özellikle bu ümmetin hiçbir şekilde iyiliğini istemeyen ataistler tarafından bu şeriatla alay ve istihza edilmesi, bütün bunlar bize, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu dini kendilerine getirdiği zaman Kureyşlilerin söylediği şu sözü hatırlatıyor:

"Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız." (Kasas, 28(57)

Allah'ın şeriatıyla hükmedilmesine saldıran bugünkü dinsizlerin mantığı aynen Firavun'un mantığıdır. Firavun da Mûsâ'nın Allah'tan getirdiği hak dinden halkını sakındırmak için şöyle demişti:

"Ben onun, sizin dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum." (Gafir, 40/26)

Bu, her ülkede ve her asırda Allah'a ve O'nun dinine karşı çıkanların mantığıdır. Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

"Bunu nesilden nesile vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur." (Zâriyat, 51/53)

3- Allah düşmanlarındaki bu kaygıyı pekiştiren şeylerden birisi de onların İslam şeriatıyla hükmedilmesini isteyen dindar insanlarla alay eden resimleri neşretmeleridir. Bu resimlerden birisi Rûz el-Yûsuf'ta karikatür olarak yayınlandı. Orada çok uzun sakallı mütedeyyin bir genç minarede ezan okurken resmediliyor ve "hayye ale'l-Felah (haydin kurtuluşa)" yerine "hayye ale's-silah (haydin silaha)" diyor!!!

Sonra başka bir yerde böyle bir genç tekrar çiziliyor, bu sefer gizli bir el onun başına bir kaset sokuyor, ağzına da tabanca!!!

Böylece bu iğneleyici alay ve istihzaların tamamının, günümüz dünyasının bastırmaya çalıştığı müslüman gençliğin kutsal uyanışına karşı yapılan bir savaş olduğunu görürsün. Gençliğin bu uyanışından dolayı Allah'a hamd ve şükürler olsun.

Bunun içindir ki Şeyh Abdu'l-Aziz İbn Bâz bu konuda şu fetvayı verdi: "İslam ile veya ona ait bir şey ile alay etmek en büyük küfürdür... Dindarlarla ve beş vakit namaz kılanlarla dindarlıklarından ve namaz kıldıklarından dolayı alay eden kimse din ile alay ediyor kabul edilir. Onunla oturmak ve arkadaşlık etmek câiz değildir. Bilakis onu reddetmek, onu bu hareketinden ve onunla ilişki kurmaktan sakınmak gerekir. Aynı şekilde alaycı ve müstehzi bir üslupla dini meselelere dalan kimse de kâfir sayılır."

4- Namazla alay etmek: Allah Teala şöyle buyurdu:

"Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünmeyen bir toplum olmalarındandır." (Maide, 5/59)

Namazla ve namaz kılanlarla alay eden nice insan işittik. Bu beyinsizler şöyle derler: Ey namaz kılanlar, cennete gittiğiniz zaman bizi de yanınızda götürün!!!

Bu bencil alaycı, kâfir bir işçiyi müslüman işçiye tercih ederek işe almada ona öncelik verir, sonra da şöyle övünür: Bir müslümanı işe getirirsek bizi meşgul eder, vaktimizi ve işimizi namazla kesintiye uğratır!!

5- Müslüman kadının örtüsüyle alay etmek: Bu günümüzde yaygın ve en çok yapılan istihza ve alay şekillerinden birisidir. Bu tür bir istihzada örtüyü ve örtülü bayanlara karşı çılgın ve sıcak bir savaş yürütülür. Bu kirli savaşı şehevî arzulara meyli olanlar ve hayvan pazarında insanların ırz ve namuslarını pazarlayanlar sevk ve idare ederler. Emine es-Said – emin (güvenilir) olduğu da şüpheli ya– şöyle der: Hayatta oldukları halde ölüm kefenleri giyen kültürlü genç kızlara şaşıyorum.

Çağdaş laik Ahmed Abdu'l-Mu'ti Hicâzî şleöyder: Aç ılıp saçılmanın bir takım kötülükleri vardır, fakat bu kötülükler kesinlikle örtü ve peçenin kötülüklerinden daha azdır. Bizi örtüye dönmeye çağıranlar, bizi develere, merkeplere ve katırlara binmeye çağıranlara benzer... Bu, düşüş çağlarına ait bir zihniyettir.

Yine bu çağdaşlardan olup Ebû Leheb'in karısı Ümmü Cemil'i savunmasıyla meşhur olan Muhammed Cebr el-Harbî'ye gelince, dinle bak şöyle diyor: "Tebbet'ten beri kadınlar aynıdır. Hatta peçenin ortaya çıkmasından beri onlar satılmak için satın alınır ve satılır, ikinci olarak yine satılmak için satın alınır."

Onlardan birinin tesettürlü kız öğrencileri "tiyatro ve müzayede" ve "siyah şişeler" diye isimlendirmesi, onların tesettürle dışarı çmıkalar ını "dehşet verici bir tiyatro" olarak vasıflandırması ve onları "ticaret eşyaları" olarak görmesi alay ve istihzada bundan geri kalmaz.

İşte dinsizler bu şekilde zehirlerini kusmak, tesettürlü müslüman kadına saldırmak, onu iffet ve şerefinden çıkarmak ve çılgın insan kurtlarına kolay bir lokma haline getirmek için harekete geçerler. Bundan dolayı fazilet ve iffet gizlenir, serbestlik, zina ve ahlaksızlık çamuruna düşüş yaygınlaşır, hatta dinine, dini değerlerine ve ahlakına bağlı bir toplum anarşizmin, cinsel sapıklıkların, aile yıkımının, fazilet ve iffetle savaşın baskısı altında çöken bir batı toplumuna dönüşür.

6- Muhammed el-Gazali'nin alaylı ve komik pek çok sözünün arasında söylediği şsuözler de şeriatın hükümleriyle alay etmek cinsindendir; o şöyle dedi: "Hadiscilere göre kadının diyeti erkeğin diyetinin yarısı kadardır. Bu araştırmacı fıkıhçıların reddettiği kötü ve ahlakî olmayan bir düşüncedir."

Bu alaycı tavrın sahibi, bu meselenin ümmet arasında icma edilen meselelerden olduğunu unutmuş görünüyor. Nitekim Hafız İbn el-Münzir ve başka ilim sahipleri bu konuda icma olduğunu anlatırlar.

7- Sakal ile alay etmek: Bu mesele art niyetli şakacıların alay konusu yaptıkları meselelerin hemen hemen çoğunluğunu teşkil eder. İslami bilinçlenme içinde olan pek çok genç -sakallı oldukları için- kendileriyle alay edilmiştir. Şu rahatsız edici sözleri ne kadar çok duyduk: Sakalda hayır olsaydı, tenasül organında bitmezdi!! Subhanallah:

"Ey insan! Seni yaratıp, seni düzgün ve dengeli kılan, seni istediği bir şekilde birleştiren, ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?" (İnfitar, 82/6-8)

Ey sakalla alay eden ve gülen adam! Sen sakalı Allah'ın yarattığını ve erkeği bu ayırdedici vasıfla şekillendirdiğini bilmediğin için mi sakalla alay ediyorsun?!

Ey alaycı müstehzi! O Rasûlullah'ın vacip bir sünneti olduğu ve onu yolmak bir adam diyeti gerektirdiği halde sen sakalla alay mı ediyorsun? Sakal, müslüman erkeğin bir alametidir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Müşriklere muhalefet ediniz; bıyıkları iyice kesiniz, sakalları bırakınız."

Büyük alim Muhammed İbn İbrahim Alû'ş-Şeyh'e: "Sakal pisliktir, diyen kimse mürted sayılır mı?" diye sorulunca o şöyle cevap verdi: "Bunu iyi incelemek lazımdır. Eğer bunun Peygamber'in bir sünneti olduğunu biliyor idiyse hakkında mürtedlik hükmünün verilmesi evlâdır."

8- Allah'ın hükümleriyle alay etmenin örneklerinden birisi de çok eşlilikle alay etme konusudur. Bu, çok eşliliği yasaklayıp deyyusluğu/ pezevenkliği serbest bırakan Frenklerle temasın sonucu bu ümmetin içine nüfuz eden bir afettir!! Dost ve aşıklara gelince, eşlerden her ikisi de bunlardan onlarcasıyla beraber olabilir. Bu sebeple –nikaha dayalı– çok eşlilik meselesinin batı hayranlarının pek çoğu nazarında affedilmez bir suç haline geldiğini görürüz. Zina etmek ve günah işlemek

amsaekrsbaedsıtylil ğin ve ahlaksızlığın bulunduğu ülkelere seyahatlar düzenlemek ise onlara göre ilericiliktir, yükselmedir, turizmdir ve baskıdan uzaklaşmaktır!!

İki hanımla evli bir erkeğin durumunu tasvir eden bir filmin gösterime sunulması da bu meseleyi alaya almak demektir.

Söz konusu filmin sonunda adam aklını kaybetti, şaşkın bir vaziyette çöllere düştü ve bir daha evine dönemedi!!

Sâlah Câhin'in "Muhammed dokuza izin verdi" diyerek alay ettiği çirkin karikatüründen sana daha önce söz edilmişti.

9- İstihza şekillerinden birisi de Şeyhu'l-İslam İbnu Teymiyye'nin -Allah ona rahmet eylesin- bazı bid'atçılardan naklettiği tavır ve hareketlerdir. Bu bid'atçılardan birisi inandığı şeyhten yardım istemeyi ve ona kabrinin yanında veya kabrinin dışında tâbi olmayı, seher vakti mescitte Allah'a dua etmekten kendisi için daha yararlı görmektedir ve onun tarikatından çıkıp tevhide yönelen kişiyle de alay etmektedir. Onlardan pek çoğu mescitleri harap bir vaziyette bırakıp türbeleri imar etmektedirler. Bu, onların Allah'la, O'nun âyetleriyle ve peygamberiyle alay etmeleri ve şirke saygı göstermelerinden başka bir şey değildir. Onlardan birisi bazı beyitleri dinlediği zaman öyle bir huşû ve huzur içerisinde dinler ki Allah'ın âyetlerini dinlerken aynı huşû ve huzuru duymaz. Hatta âyetleri dinlemek onlara sıkıcı gelir ve o âyetlerle ve onları okuyanlarla alay ederler. Böylece Allah'ın şu ayetinden en büyük payı onlar alırlar:

"Deki: Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz?" (Tevbe, 9/65)

10- Burada Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem sünnetiyle alay etmeye dair daha pek çok örnek vardır. Giyimde- kuşamda, yemede-içmede, sağdan başlamada veya misvak kullanmada veya burada sayılamayacak kadar çok diğer konulardaki peygamberin sünnetiyle alay etmek bunun örnekleridir. Allah yardımcımız olsun.


4- MÜMİNLERLE ALAY ETMEK

Eğer bir kimse şerefinden ve insanlar arasındaki konumundan dolayı korunacaksa buna en layık olan kimse Peygamberdir sallallahu aleyhi ve sellem!! Fakat mümin erkek ve mümin kadınlar seçilmeleri ve arınmaları için bir takım bela ve musibetlerle imtihan edilirler. Malumdur ki alaycılar müminlere imanları sebebiyle kızmaktadırlar ve kin beslemektedirler.

Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

"Bu inkarcıların inananlara kızmaları, sadece onların Allah'a inanmalarındandır." (Burûc, 85/8)

Allah Teala müminlerle alay eden kimselerin durumunu yüce kitabında teşhir etmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Kafir olanlar için dünya hayatı câzip hale getirildi. (Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alay ederler. Oysa ki, (iman edip) inkardan sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir." (Bakara, 2/212)

Alaycıların yaptıkları çok çirkin bir şey olduğu için Allah Teala onları kendi kitabında mücrimler (suçlular) olarak adlandırdı ve şöyle buyurdu:

"Şüphesiz günahkarlar (dünyada) iman edenlere gülerlerdi. Onlarla karşılaştıklarında kaş göz hareketiyle alay ederlerdi. Ailelerine döndüklerinde, (alaylarından dolayı) keyiflenerek dönerlerdi. Müminleri gördüklerinde: Şüphesiz bunlar sapıtmış, derlerdi. Halbuki onlar, müminleri denetleyici olarak gönderilmediler." (Mutaffifin, 83/29-33)

Şüphesiz bu, her mücrimin her muvahhide karşı uyguladığı kaş-göz hareketleriyle alay etme ve gülme şeklidir. Özellikle Allah'ın kendilerine hidayet ve istikamet bahşettiği genç erkekler ve genç kadınların pek çoğu bu durumdan şikayetçidirler. Onlar daima alay ve istihzanın baskısından şikayet ederler. Onların buna sabretmeleri gerekir. Çünkü akıbet muttekilerindir/sonunda onlar kazançlı çıkacaklardır. Allah Teala'nın şu âyetini iyi düşünsünler:

"Sadaka vermekte gönülden davranan müminlere dil uzatan ve ancak elinden geldiği kadar verebilenlerle alay eden kimseler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir ve onlar için elem verici bir azap vardır." (Tevbe, 9/79)

Allah rahmet eylesin İbnu Kesîr şöyle dedi: "Bu da münafıkların sıfatlarındandır. Hiç kimse hiçbir durumda onların ayıplamalarından ve çekiştirmelerinden kurtulamazlar. Hatta sadaka verenler bile onların diline düşmekten kurtulamazlar. Bir kimse çok miktarda verdiği zaman bu adam gösteriş meraklısıdır, derler. Az bir şey verdiği zaman Allah bu sadakaya muhtaç değildir, derler."

Sana günümüzde insanlar arasında yaygın olan ve müminlere karşı uygulanan bazı alay etme şekillerinden örnekler vermek istiyorum:
1- İyiliği emreden ve kötülüklerden sakındıran gönüllülerle alay etmek. Bu kişiler ayet-i kerimede sözü edilen bu ümmetin hayırlı bir ümmet oluşunun öneminin bilincindedir: "Siz onların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız." Onlar bu asil görevi ifa ederler. Onlar bunu, Allah'ın bu ümmete farz kıldığı şeyi edâ etmek ve müslümanların emniyet ve güvenliği için yaparlar. Buna rağmen beyinsizler onları alaya alırlar, suçlarlar ve sahtekarlıkla itham ederler. Ahmed el-Carullah'ın yazdığı şeyler bunun bir örneğidir. O şöyle diyor:

Onlar din adına senin otomobilini durdururlar ve senden eşinin senin eşin olduğunu ispatlamanı isterler!!

Yine din adına kadını sorguya çekerler, onun senin eşin olduğunu ispat etmek için çocuklarından sonuncusunun ismini, yatak odasının şeklini, banyosunun rengini ve markasını sorarlar. Daha sonra Ahmet el-Cârullah şu sözlerle kin ve nefretini kusar: Teke sakallı birisi beni durdurdu ve niçin din adamları hakkında konuşuyorsun? dedi.

Bununla da kalmadı, teşkilât mensupları hakkında da şunları söyledi: Bunlar sorumsuz bir gruptur. Kendi kendilerini insanlar üzerinde vasi/koruyucu/idareci tayin ettiler, onların özel hayatlarına müdahale ediyorlar ve hareketlerini izliyorlar! Sonra şöyle dedi: Bu, komunizmin uydurduğu yaygaracı bir üsluptur!

Yukarıdaki sözlerin sahibi yazar Ahmed el-Cârullah kendisiyle karikatürist Corcis Ayyad arasındaki derin ilişki sebebiyle sözlerini Corcis'in idamlık bir kadını tasvir eden bir karikatürünün ortasına yerleştirdi.

İşte böylece Hristiyan Haçlı kini ile serbestçi dinsiz eğilim sözde ve karikatürde buluşuyor. Çünkü onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndüreceklerini zannediyorlar. Kafirler istemese de Allah nurunun tamamlayıcısıdır.

Bu yazar bozuntusuna şaşırmamak mümkün değil: Şiî İranlılarla yaptıkları savaş yılları boyunca Baascılığı ve Baascıları övdü, hatta onları savaşı kazanmış fatihler olarak tasvir etti, ateistliğin ve dinsizliğin savunucularına yazılarında yer verdi ve onları övüp göklere çıkardı. Sonra sanat dünyasına yöneldi ve gazetesini gece eğlencelerinin hikayeleriyle ve sarhoşların içkilerine ait şiirlerle doldurdu. Kötülüklerle ve fuhşiyatla savaş konusunda ahlak zâbmıtalsiınbıinr göönreevi ifa etti ğini görünce, onlar yüzünden rahat hareket edemeyince ve kalbi onlara karşı kin ile dolunca hristiyan üstadı karikatürist Corcis'ten yardım aldı ve yazacağını yazdı. Düşünüyorum da onun yaptığı şey, tıpkı şairin şu sözünde anlattığı şey gibidir:

Başını bir gün toslayacak kayaya Ona zarar verip kıracaktır güya Hiçbir zarar veremez kayaya Fakat başı girer belaya
Şu şiirin sahibi de doğru söylemiş:

Güllere ve muhtevasına hiç zarar veremez Grip hastası o gülleri koklamayınca

2- Allah yolunda cihat edenlerle alay etmek: Ukaz isimli gazete içerisinde özellikle Afgan mücahitlerine karşı gizli bir kini açığa çıkartan çirkin bir resim yayınlamak suretiyle müslümanları rahatsız etti. Gazetede iki tane resim çıktı: Birincisinde yeşermekte olan bir ağacın köklerine su döken iki Afgan mücahidinin fotoğrafı var. Bu, cihadın ilk günlerine işaret ediyor. Sonra ikinci resimde ağaç büyümüş ve meyvelerini toplama zamanı gelmiştir. Fakat bu iki mücahit arasında kavga çıkmıştır, birbirlerinin sakallarını yolmaktadırlar ve birbirlerini öldürmek için silaha davranmaktadırlar!!

Ukaz gazetesi mücahitlerin hayatını işte böyle onların itibarlarını zedeleyici şekilde tasvir ediyor. Onları birleştirmeyi/kaynaştırmayı amaçlayan yayınlar yapmak yerine bir de bakıyorsunuz beyinsizleri mücahitlere güldürecek şeyler yayınlıyor. İşin daha da kötüsü bu resim için şu başlığı yazmış olmalarıdır: "Çocuklar İçin Hikaye"!!

Ne dersin, gazete bununla yeni yetişen neslin gönlüne cihattan hoşlanmama fikrini mi sokmak istiyor? Çocukların gönlünde mücahitlerin imajını bozmak mı istiyor? Belki. Kim bilir, arkasında ne vardır?

3- Ümmetin âlimleriyle alay etmek: Bu cürmü sadece din düşmanları işlemiyor. Davetçi olduğunu sanan insanlardan bile bu tür davranışlar vâki oluyor. Mesela Muhammed el-Gazâli, Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa Benû Kureyza'ya varmadan ikindiyi kılmasın" hadisini şerhederken64 Hanbelî âlimleriyle alay eder ve şöyle der: "Ben derim ki, burada fanatik Hanbeliler hazır bulunsalardı, namazda acele eden kimseye: Ey Allah ve Rasûlünün düşmanı, sen Peygamber'e karşı geliyorsun ve onun kesin emrini çiğniyorsun. Bu, münafıklıktır. Peygamber namazı Benû Kureyza'da kılmamızı emretmişken biz onu yolda nasıl kılarız?! derlerdi."

Doğrusu, utanmazsan dilediğini yapabilirsin! Bu, insanları haksız yere suçlamaktır ve onların iyi niyetleri ve kalplerinde gizledikleri şeyler üzerinde dedikodu yapmaktır. Kötülük, bayağılık ve adilik olarak bu yeter/başkasına gerek yok. Alimlerin eşkaliyle veya sesleriyle veya fetvalarıyla alay eden nice soytarı ve alaycı vardır ki bu kötülük ayıplanmadığı ve bu alaycılara etkili olunmadığı zaman bil ki ümmet alimleri terkedebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder