21 Aralık 2015 Pazartesi

KENDİ BAŞLARINA DERS YAPAN KARDEŞLERE

Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi hepinizin üzerine olsun.

  Allah'a hamdolsun ki, O'nun izni, rahmeti ile hidayet yolunu ve hidayet yolunun İmamlarını ve âlimlerini tanıdınız. Ancak şunu bilmeliyiz ki; biz bu ülkede çorak bir ortamda, fakat aklında ve akidesinde birçok karışıklıklar bulunan bir nesilden geliyoruz. Alimlerimizin azlığı ve zayıflığı ilim sahasında ciddi sıkıntılara sebebiyet verdi. Sarığı sakalı ve cübbesi olan olmayan ve Kitap ile Sünnet ilmini bilen de bilmeyen de, iman eden de etmeyen de din hakkında konuşmaya ve hüküm vermeye başladı.


  İnsanlardan her fırkanın; kendisine çağırdığı bir dönemde, ilim tahsil etmek için bir araya gelmeniz elbette hayırlı ve güzel bir şey. Meleklerin gıbta ettiği bir amel.

  Fakat önünüzde bir rehberiniz ve istişare ettiğiniz ve müşkillerinizi kendisine soracağınız büyükleriniz olmadan ve onların ilminden ve tecrübelerinden yararlanmadan, emeklerinizi zayi edip sonunda eliniz sıfır olarak meydana çıkmanız ihtimalini asla göz ardı etmeyin.

  Gençlerin birçok güzel hasletleri; bu tarz sohbetlerde ve derslerde kazandıkları inkâr edilemez. Ancak bu ahlak ve güzel hasletler, zamanla gençler arasında çeşitli çıkan ihtilaflar nedeniyle zarar görmekte ve bu dersler ve toplantılar kimi zaman da dışarıdan zararlı unsurlara açık hale gelmektedir.

  Bunun için, Ehl-i Tevhid ve Ehl-i Sünnet ve selefi salihinin akidesi, ilmi, edebi ve yöntemi üzere dersler yapan bütün kardeşlere tavsiyemdir; Mutlaka şer’î ilimlerden haberdar olan salih, ehl-i bid'at ve hevadan uzak insanlardan ilim alın!
Allah’ın dininin dışındaki rejim ve idolojilere davet etmeyen ve bunun için Kur’an’ı ve Sünneti istismar etmeyen tecrübe sahiplerinden öğütler almadan ve onların ilim tahsili ve adabı hakkındaki irşadlarından yararlanmadan yola çıkmamalısınız..

  Bu tarz çalışmalar sadece ilmî değildir. aynı zamanda ahlakî ve ileriye doğru ufkumuzu gösteren dersler ev çalışmalardır. Bu tarz çalışmalarda duhela (sızma) dediğimiz fuzuli ve bu davada aramızda olmaması gereken birçok lüzumsuz kimse de sizinle birlikte olacaktır.

  Emeklerinizi zayi etmemek ve ilmin bereketinden ve salih insanların tecrübelerinden yararlanmadan bu tür teşebbüslere kendi eksikliğinizle kalkışmayın. İlkeleri bilirseniz, vesileleri ve makasıdı da bilmiş olursunuz. Yaptıklarınızı ve yapacaklarınızı; önünüzde dini ve sosyal tecrübesi olan ilim ehline ve büyüklerinize sormadan bir karara varmayın.

  Bu ilim Din’dir. Yanlış bir yöntemle öğrenilen ilim, sizi ıslah yerine ifsad eder. Kendi aranızda düştüğünüz ihtilaflar sebebiyle birbirinize düşman insanlar haline gelebilirsiniz.
  Nihayet çevremizde buna sıkça şahid olmaktayız. Akidemiz ve davetimiz açısından bu çok sakıncalı ve tehlikelidir. Gençler yıllardır çeşitli arayışlar içerisinde ve her önlerine gelen derneklere ve şahıslara merak sebebiyle acele ederek katılmak ve bir an önce kaynayan ve depreşen duygularına icabet arıyorlar. Kimisi sahih ve selamet diyebileceğimiz bir çizgiye geldiler, ama büyük bir kısmı birçok kafa karışıklığı uğradı ya da hayal kırıklıklarına şahid oldu.
Siz siz olun. Bu konuda ilmi saptıran ve sonra da gençleri saptıran ve insanları kendilerine çağıranlardan uzak durun.

  Size bu yolun adabını, ilmini, ilim alma yöntemini ve ilmi kimlerden alacağınızı öğretmeyen ve selef-i salihinin yoluna davet etmeyen ve onların adâb ve ahlakından ilim ve cihadından söz etmeyen Rabbanî âlimlerden değildir.

  Davette ilmin, sabrın ve siyasetin çok önemli olduğuna dair bir terbiyeyle terbiye etmeyen ve bu hasletlerden söz etmeyen ve sizi inşa olmadan önce helak edip yok edecek yollara davet edenlerden uzak durun.

  Dinin aslına ve ilimlerin usulü ve Dinde fıkha; yani Kitabın ve Sünnetin ilmine vakıf olmadan ve Dinin makasıdını bilmeyen, mefsedeti ve sahih olan maslahatla sahih olmayanı birbirinden ayırmadan size proje sunanlardan sakının. Zira birçok İslam düşmanı merkezler ve merciler İslam gençliğini ve özellikle Ehl-i Sünnet akidesine mensup ve selefin çizgisinde olan gençlere zarar vermek ve onların insanların gözünde küçük düşürmek için birçok çirkin çabanın içindeler. Bu sebeple; gençlerle sesleniyorum: kendilerine ve lakaplarına sizleri davet edenden uzak durun.
Sadık ve salih ilim ehlinden, tecrübe ve bilgi sahibi ve davette yıllarını harcamış ağabeylerinizden ve davet ehlinden sakın uzağa düşmeyin.

  Kendilerine çağıranlar, aslında kendilerinden öte gölgelerinde gizlendikleri şeylere ve yerlere çağırıyorlar.
İlim; siyaset ve dünya makamları için şöhret makam ve sermaye kazanma aracı olalı bizler rabbanî âlimlerin sesini duyamaz olduk. Dini Politika ve partileri uğruna istismar eden ve dünyalık kazanımları dinin kazanımları gibi sunanlardan uzak durduk ve de duracağız.

  Gençler, kardeşlerim..

  Bana da, siz de kendinize çağırıyorsunuz diyebilirsiniz. Aklınıza elbette böyle bir düşünce gelecektir. Hayır, ben kimseyi kendime ve kişisel amaçlarına hizmet etmeye ve Allah’ın ve Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) razı olmadığı ve âlimlerimizden ve İmamlarımızdan öğrenmediğim ve onların fıkhen müsaade etmediğine kimseyi çağırmam ve bugüne kadar da bunu yapmadım.

  İnsanları kendime çağırsaydım ve hevamı onlara en güzel yöntem olarak dayatsaydım bunu yapanlar gibi ben de yapardım. Bunu yapmaktan ve dinen yapmadığımı ve üstlenmediğim bir mükellefiyeti hiçbir kimseye yüklemem, ancak buna takatimin yetmemesi gibi durumları bundan istisna ediyorum.
Buna Allah yolunda davet ve cihad da dâhildir.

  Genç kardeşlerim. Bu diyeceklerimi; biliyorum belki abartılı ve belki de -ki çoğu zaman bunu uygulayacak cesaretimiz olmaz- sizinle ilim ve davet yolunda birlikte olacak olan kardeşlerinize aranızda, bir iman, akide ve kardeşlik ahdi oluşturmadan tabiri caizse halifleşmeden ve Allah’ın kitabı Rasulü’nün sünneti ve "selef-i salihin"in "menhec"i üzere -Din imamlarımıza ve mezhep ashabı müctehidlerimize sevginizi ve bağlılınızı beyan etmeden ve bunun üzere ittifak etmeden sakın hiçbir yola çıkmayın.

  Zira bu ülkede uzun yıllardır mezhep imamlarımızın ictihad alanında, mübah ve me’zun -izin verilmiş- maslahat ve mefsedetin hükmü konusunda ictihad ve kıyas yapmasının dinden olmadığını ve bunun İblis’in yöntemi ve ahlak olduğunu yayan zavallı ve ilim adına ortaya çıkmış sefihler var. Öyle ki bunlardan ictihad alanında İmamları taklid etmenin ve onların “ilmi”ne istinad etmenin; onları rab edinmek olduğunu söyleyenleri ve bunun için bu fakiri de sapkın ilan eden ve kendilerine selefi diyen sefihlere rastladık.
  Allah katında Din İslam’dır. Sünnet; Allah’ın kitabının beyanı, şerhi, tefsiri ve mücmelinin beyanı ve müşkilinin tavzihi ve umumunun tahsisidir.İlh.

  Bunun için Mezhep İmamlarımıza saygıda kusur eden ve onlara dil uzatan hiçbir yapının içinde olmayın. Bunun manası tasavvuf ve tarikat da mezhep İmamlarına saygıdan söz ediyor onlar hakkında ne diyorsunuz demenize gerek bile görmüyorum. Onlar bunu iddia ederler ama yine bir mezhebin taassubu içindedirler. Bu ülkede gördüğümüz ve duyduğumuz şeyler ve hadiseler bunun en iyi şahididir.

  Bir diğer husus; Şia Bâtıniliğin en ince ve desiseli yöntemlerini kullanarak, Ehl-i Sünnet akideye mensup ve bu akidenin İmamlarına ve müctehidlerine saygılı olan ve onları seven bu ülkenin çocuklarını kendi dinine davet etmektedir. Buna karşı azami derecede duyarlı ve bilinçli olmak zorundayız. Zira Şia artık mehdinin geleceği saatlerin yakın olduğunu insanların Araplar ve Ehl-i Sünnetin Onda dokuz helak olmadan onun gelmeyeceği akidesine dayanarak bize karşı ABD ve Batı ile birlikte bir soykırım savaşı sürdürmektedir.

  Gençleri ve Müslümanları buna karşı bilinçlendirmek ve bunların yöntemlerinden haberdar etmekle mükellefiz.
Onun için Safevîlerin ve İran’ın projelerinden söz etmeyen ve ve Ehl-i Sünnet’e ve Tevhid’e karşı Amerika, Fransa, Almanya, Rusya ve Çin’in -hatta İsrail’in-desteğinde Müslümanlara karşı verdikleri amansız ve kanlı savaşı anlatmayan ve bunu gençlerden gizleyen ve bu konuda İmamlarımızın akidesinden ve fetvalarından söz etmeyen ve bizden tarihi gerçekleri gizleyen bütün önderlerden ve derneklerden ve yapılardan uzak duralım.
Bundan kasdımız gaflet ve cehalet içinde olanları uyarmak ve onları hakka davet etmek ve bu suskunluğun bir gün bir sel felaketi gibi üzerimizden geçip bizi tarihin sayfalarına gömüp nisyana mahkûm edeceğine dair uyarmaktır.

  Gençler; Allah’ın Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabının siyretini ve O’nun Sünnetini mutlak sahih olan kaynaklardan ve Müctehid İmamlarımıza düşman olmayan kimselerden ve kaynaklardan öğrenelim. İslam’ın fetih tarihini, Bağdad’ın işgalini, Endelüs’ün düşüşünü ve Anadolu’daki Kızılbaş isyanlarının Anadolu’da İslam’ın yayılmasına ne kadar darbe vurduğunu ve Şah İsmail’in ideolojisini ve bizden intikam için örgütlenmelerini asla hatırdan uzak tutmamalıyız.

  Türkiye’nin bilgisiz, akidesini ve Ümmetin tarihini bilmeyen ve bütün umutlarını İsna Aşeriyye mezhebine ve İmamet ve ma’sumiyet inancına mensup ve Mehdi’nin gelişi için İslam âlemini kana bulamaktan çekinmeyen ve sürekli mazlum rolü oynayan İran’a ve Şia’ya aldanmış bir kesim İran'ın tarihi ve siyasi hedeflerinin kurbanı olmuş ve ümmete büyük zarar vermekteler.

  Kendilerini Tevhidî Müslümanlar olarak adlandıranların birçoğu; Irak, Afganistan ve Suriye’deki savaşta özelde İran’ın ve genelde de Şia’nın ABD ile birlikte nasıl bir savaş verdiklerini bildikleri halde gizliyorlar.
Tevhid, islamî vahdet adına İran’ın Safevi ve Sasani ideolojisine ümmete feda etme söz konusu
Tabii ki onlar bunu bir akide ve din olarak algıladıklarından bizimle savaşlarında yalan ve takiyye aldanışımızda en büyük rolü oynuyor.

  Hâlbuki Allah’ın Rasulü’nden (sallallahu aleyhi ve sellem) ve sahabeden bize gelen akidemiz ve tarihimiz bizim en büyük şahidimiz ve Hakk üzere olduğumuzun en büyük delili ve hücceti.

  Ne yazık ki Sahabenin fethettiği topraklar, İsrail, ABD ve Nato’nun da desteğiyle birer birer Sasani İmparatorluğunun sahabeden intikamı almak için kendisini Ali Şia’sı diye niteleyen Farisilerin ellerine geçmektedir. Kur’anî ve Nebevî hiçbir nass Suriye’deki kâfir Nusayrilere yardım etmeyi caiz görmezken, tarihî ve akidevî savaşlarında Nusayrileri de kullanan ve Hududunu Akdeniz’e, Mısır’a ve Kızıldeniz’e kadar genişletmek isteyen ve bir Şiî İmparatorluğu kurma sevdasında olan İran’ın savaşını anlamamaları ve bunun İslama ne kadar büyük darbeler vurduğunu görmemek mümkün değildir.

  Böyle bir zümrenin yıllardır yas törenlerinde kendilerini bıçaklarla ve hançerlerle kan revan içinde bırakmalarındaki vahşette iman eseri aramak ve onlarla hâlâ İslam’dan ve kardeşlikten söz edenler onlardan daha sapkın bir dalalet ve nifak içindeler.
  Bunun için Müslümanların geleceği için ve gelecek nesillerin sağlıklı ve sahih bir “menhec” ve yol üzere yetişmesi ve Müslümanların kaybettikleri değerlerinin yeniden kazanılması için üzerimize düşen sorumluluk bilincini diriltmemiz gerekiyor.

  Unutmayalım, tarih zor günlere gebe ve bu zor günlerde kaybedilecek en önemli değerlerimizin farkında olarak bunu korumanın tedbirlerini almak konusunda ilme ve sağlıklı bir tarih ve toplum bilim analizine sahip olmamız gerekir.

  Unutmayın çabuk elde edilen ilim, çabuk yok olur. İlmi azar azar ve sindirerek ve Allah’a yakınlığınıza vesile olacak salih amelleri işleyerek öğrenin. İlim hayatımız ve geleceğimizdir. İlmi kaybettiğimiz zaman kimse Allah’tan bir yardım beklemesin.

  Nefsimizin toplumun ve aldatıcı dünyanın lezzetlerinden ve aldatıcılığından kendimizi kurtarabiliriz. Böyle bir zamanda Allah’a imandan ve emrettiği salih amellerden sonra, ilimden daha sadık bir nasihatçi ve Allah için seven ve sizi kendisine tercih edenden daha büyük bir nimet olamaz.

  İlmi, merhale merhale; güzel ahlak ve Allah yolunda davet ve infakla olgunlaştıralım.
İlmin ne olduğunu ve neyin de cehalet ve dalalet ve bid’at olduğunu öğrenen kimse; ilmin haysiyetini ve akidemizin esaslarını öğrenmiş demektir.

  Eğer bu kısa tavsiyelerimde; sizlere bir nebze de olsa ilim ve amel yolunda hayırlı ve faydalı olan bir şeyler anlatabildiysem, buna ancak hamd ederim. Bunun dışında ise, Rabbimden; kalbimi, aklımı, dilimi ve dinimi muhafaza etmesini ben ve sizi "ins"in ve "cinn"in şerrinden emin kılmasını ve hepimizi rahmetiyle kuşatmasını dilerim.
Mehöet Emin Akın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder