26 Aralık 2015 Cumartesi

KIYAMET'İN KOPACAĞI ZAMAN

Kur’an-ı Kerim’deki âyetler ve Rasûlüllâh (sav)’in hadislerinde geçtiği üzere kıyametin ne zaman kopacağını Allah’tan başka kimse bilemez. Onun ne zaman olacağını Allah Teâlâ saklamış, ne bir meleğe, ne de bir peygambere bildirmemiştir.[1] Kıyametin ne zaman gerçekleşeceğini Allah’tan başka kimse bilemez.


Rasûlüllâh (sav) kıyametten ve onun nasıl olacağından bahseder insanlar da O’na bunun ne zaman olacağını sorarlardı. O da, bunun gizli olduğunu, ne zaman olacağını sadece Allah’ın bildiğini söylerdi. Yine Kur’an ayetleri peşi sıra iner, kıyametin ne zaman olacağını Allah’ın kendinde gizli tuttuğunu haber verirdi.

Bu âyetlerden bir tanesi şudur: “Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler.” (A’râf: 187)

Bu âyette Allah Teâlâ peygamberi Muhammed (sav)’e kıyametin bilgisinin sadece Allah katında olduğunu onun ne zaman ve nasıl olacağını gökte ve yerde kimsenin bilemeyeceğini insanlara haber vermesini emrediyor.

Şöyle buyuruyor: “İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır.” (Ahzab: 63)

Şöyle buyuruyor: “Sana kıyametin vaktini sorarlar: Gelip çatması ne zamandır? diye. Sen onu nereden bilip bildireceksin! Onun nihai ilmi yalnız Rabbin’e aittir.” (Naziât: 42-44)

Anlaşıldığına göre onun ne zaman olacağına en son Allah karar verecek. Nitekim meşhur hadiste Cebrail (as) Rasûlüllâh (sav)’e kıyametin ne zaman olacağını sorduğunda şöyle cevap vermişti: “Bu konuda kendisine sorulan, sorandan daha bilgili değildir.”[2] Görüldüğü gibi hem Cebrail (as), hem de Rasûlüllâh (sav) kıyametin ne zaman gerçekleşeceğini bilmemektedir. Yine kıyamete yakın inmesi büyük alametlerden olan İsa (as) dahi kıyametin ne zaman olacağını bilmemektedir.

İmam Ahmed, İbn Mace ve Hâkim’in Abdullah b. Mesud’dan rivayet ettiğine göre Rasûlüllâh (sav) şöyle demiştir: “Mirac gecesi İbrahim (as), Musa (as) ve İsa (as) ile karşılaştım. Kıyametin ne zaman olacağını konuşuyorlardı. İbrahim (as)’a sordular. O: “Ne zaman olacağını bilmiyorum” dedi. Musa (as)’a sordular. O: “Ne zaman olacağını bilmiyorum” dedi. İsa (as)’a sordular: “Ne zaman olacağını Allah’tan başka kimse bilemez. Allah, Deccal’in çıktığını bana haber verir. Benim elimde iki uçlu orak bulunur. Deccal beni görünce, kurşunun eridiği gibi erir veya Allah O’nu öldürür.” dedi.”[3]

Görüldüğü gibi peygamberlerin büyükleri bile kıyametin ne zaman gerçekleşeceğini bilmemektedir.

İmam Müslim, Cabir b. Abdullah (ra)’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Rasûlüllâh (sav)’i ölmeden bir ay önce işittim şöyle diyordu: Bana kıyametin ne zaman olacağını mı soruyorsunuz? Onu ancak Allah bilir. Allah’a yemin ederim ki, geçecek yüz senede yeryüzünde (bugün) olanlardan hiçbir kimse kalmayacaktır.”[4]

Bu hadis, Cebrail (as)’ın sorusundan çok sonra belki Rasûlüllâh (sav)’in kıyametin ne zaman olacağını bilir ihtimalini ortadan kaldırır.

İbn Kesir şöyle diyor: “Ümmi peygamber, rasullerin efendisi ve sonuncusu Allah’ın salât ve selâmı O’nun üzerine olsun, rAhmed peygamberi, savaş ve mücadele peygamberi, diğer bütün peygamberlerin sonuncusu olarak gelmiş ve seçilmiş, bütün insanların etrafında toplanacağı peygamber olan ve Buhari’nin Sahih’inde rivayet ettiği Enes ile Sehl b. Sa’d (ra) hadisine göre: “Kıyamet günü ile ben, şu iki parmak gibi (yakın) gönderildim.”[5] buyurup işaret parmağı ile orta parmağını yanyana getiren Rasûlüllâh’a dahi Allah Teâlâ kıyametin vakti kendisine sorulduğu zaman onun bilgisini Allah’a havale etmesini emretmiş ve: “De ki: Onun bilgisi ancak Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler” (A’râf: 187) buyurmuştur.[6]

Bunca âyet ve hadisten sonra artık kim; Rasûlüllâh (sav) kıyametin ne zaman kopacağını biliyor, diyorsa o kişi cahildir.

İbn Kayyım şöyle diyor: “Günümüzde bazı ilim sahibi olduğunu iddia eden boş kafalı kişiler, Rasûlüllâh (sav)’in kıyametin ne zaman olacağını bildiği yalanını yayıyorlar. O’na: Cebrail (as) hadisinde: “Bu konuda kendisine sorulan, sorandan daha bilgili değildir” dediği anlatılınca, hadisin anlamını değiştirerek şöyle der: “Onun mânâsı: Ben de sen de bunu biliyoruz, şeklindedir.”

Bu en büyük cehalet ve en çirkin tahriftir. Rasûlüllâh (sav) bedevi olduğunu zannettiği kimseye: “Ben ve sen kıyameti biliyoruz” demeyi, Allah için, herhalde daha iyi biliyordu. Ama bu cahil kişi “Şüphesiz onun Cebrail olduğunu biliyordu” demektedir. Rasûlüllâh (sav) ise, “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim Cebrail’i bana geldiği her şekilde tanımıştım. Ancak bu (bedevi) şekil hariç”[7] sözünde doğrudur. Hadisin başka bir ifadesinde: “Bu defaki dışında Cebrail’i hiç karıştırmamıştım.” buyuruyor. Hadisin bir ifadesi de şöyledir: “O bedeviyi geri getirin” buyurdu. Gidip aradılarsa da onu bulamadılar.”

Rasûlüllâh (sav) gelen bedevinin Cebrail olduğunu bir müddet sonra anlamıştı. Nitekim Hz. Ömer (ra) bu hadiste der ki: “Biraz durdum. Sonra Rasûlüllâh (sav): “Ya Ömer! Soru soranın kim olduğunu bildin mi?” diye buyurdu.”[8] Konuyu saptıran ise: “Soruyu sorarken hemen onun Cebrail olduğunu bilmiş, ama sahabeye bunu hemen haber vermemiş, biraz geçince haber vermişti” diyor.

Hem hadiste geçen: “Sorulan, sorandan daha iyi bilen biri değildir” ifadesi, her soran ve sorulanı içine alır. Kıyamet kopması hususunda her soran ve sorulanın durumu aynıdır.”[9]

Yine, eğer biliyorsa kıyametin alametlerinden özellikle sorulmadığı halde haber vermesi anlamsız olurdu.

Bundan daha garibi Suyutî’nin “el-Hâvî”deki sözüdür. O da insanlar arasında yaygın olan ve kendisine cevaplaması için sorulan: “Rasûlüllâh (sav) kabrinde bin sene kalmayacak” hadisine verdiği cevapta önce şöyle demesidir: “Ben buna aslı yoktur, batıldır derim”. Sonra kendisi bu konuda yazdığı “el-Keşfu an Mu’cizeti Hâzihi’l-Ümmeti’l-Elf” adlı kitabında şöyle diyor: “Bu konuda gelen bilgilere göre bu ümmetin ömrü bin seneden fazladır ve bu fazlalık beşyüz seneyi geçmez. Çünkü gelen bilgilere göre dünyanın ömrü yedibin seneden fazladır. Rasûlüllâh (sav) de altıbininci senenin sonlarına doğru gönderilmiştir”.[10]

Sonra yaptığı hesaplarla bunun 1500 seneyi dahi bulmadığını görüyor ve bu konuda dayandığı hadisleri aktarıyor:

Onlardan biri Taberânî’nin “Kebir”de Dahhak bin Zeml el-Cuhenî’den şu rivayetidir: “Ben bir rüya gördüm ve onu Rasûlüllâh (sav)’e anlattım: “Ya Rasûlüllâh ben ve sen yedi basamaklı bir minber üzerinde idik. Sen en üst basamaktaydın.” Rasûlüllâh (sav) şöyle dedi: “Gördüğün yedi katlı minberin anlamı şudur: Dünya 7000 senedir, ben de son bininci senesindeyim.”[11]

Bunu Beyhakî’nin “Delâil”de rivayet ettiğini söylemektedir. Süheylî ise hadisin isnadı için zayıf [12] demektedir. Fakat İbn Abbas (ra)’a dayandırılarak başka yollardan sahih olarak rivayet edilmektedir. Bu yüzden Taberî[13] onu sahihlemiş ve değişik yollarla desteklemiştir.

Sonra Suyutî: “Ben de son bininci senesindeyim” sözünün şu mânâya geldiğini açıklamaktadır: “O’nun 6 bininci senenin sonunda gönderildiğine uysun diye dinin büyük bölümü 7 bininci senededir. Eğer O 7 bininci senenin başında gönderilseydi, o son bininci senenin ilk 100 sene başında olması gereken büyük alametlerden Deccal’in çıkması, İsa (as)’ın inmesi, güneşin batıdan doğması çok önceden meydana gelecekti. Bunlardan hiçbiri olmadığına göre, öyleyse 7 bininci senenin sonuna 300 seneden fazla kalmıştır.”[14]

Suyutî’ye ait olan bu sözler açıkça hem Kur’an’a hem de sahih hadislere ters düşmektedir. Çünkü dünyanın ömrünü Allah’tan başka kimse bilemez. Eğer biz dünyanın yaşını bilseydik, kıyametin ne zaman olacağını da bilirdik. Ama daha önce geçen âyet ve hadislerden öğrendiğimize göre kıyametin ne zaman olacağını sadece Allah bilmektedir.

Ayrıca akıl da bunu kabul etmez. Çünkü biz 1500. hicri yılın başındayız. Ne Deccal çıktı, ne İsa (as) indi. Suyutî’nin dediğine göre Decal 100. senenin başında çıkacak, İsa (as) inecek ve onu öldürdükten sonra yeryüzünde 40 sene kalacak. İnsanlar ise güneş batıdan doğduktan sonra 120 sene yeryüzünde kalacaklar. Sûr’a iki üfürülüş arasında da 40 olduğuna göre hepsi toplam 200 sene ediyor.[15] Suyutî’nin sözüne göre eğer Deccal bugün çıksa kıyametin 200 sene sonra kopması gerekir ki o günkü tarih de hicri 1700. seneler oluyor. Böylece dünyanın ömrü hakkında gelen hadislerin hepsinin batıl olduğu anlaşılır.

İbn Kayyım, hadislerin uydurma olup olmadığını bildiren kulları zikrettiği kitabı “el-Menâru’l-Münîf”te şöyle diyor: “Kurallardan birisi de uydurma hadisin Kur’an’ın kesin ifadesine aykırı olmasıdır. Örneğin: “Dünyanın ömrü yedi bin senedir. Biz şimdi yedinci bindeyiz.” hadisi gibi. Bu, çok açık bir yalandır. Çünkü eğer bu haber sahih olsaydı, bizim zamanımızdan kıyamete tam ikiyüz elli sene kaldığını herkes bilirdi”.[16] Çünkü İbn Kayyım sekizinci hicri yılda yaşamıştı ve bu sözü o zaman söyledi. O’nun bu sözünün üzerinden altıyüz elli iki sene geçti, ama dünya hâlâ yok olmadı.

İbn Kesir ise şöyle diyor: “İsrailiyyat ve Ehl-i Kitab’ın, başlangıçtan günümüze binlerce sene ve ikiyüz sene geçtiğine dair haberlerini birçok alim yalanlamış ve bunların yanlış olduğunu söylemiştir. Ama onlar bunun doğru ve kesin olduğunu iddia ederek şu hadisi savunuyorlar: “Dünyanın ömrü ahiret cumalarından bir cumadır.” Bu hadisin senedi yoktur. Aynı şekilde kıyametin ne zaman olacağına dair gelen hadislerin hepsi uydurmadır, aslı yoktur.”[17]

Kıyametin ne zaman olacağını kimse bilemediği gibi, onun alametlerinin ne zaman başlayacağını kimse bilemez. “Şu sene şu olur, şu sene böyle olur” gibi haberler gerçek değildir. Çünkü Rasûlüllâh (sav)’in zamanında takvim yoktu. Hz. Ömer, Rasûlüllâh (sav)’in Medine’ye hicret ettiği tarihi başlangıç alarak takvimi başlatmıştır.

Kurtubî şöyle diyor:”Rasûlüllâh (sav)’in olmasını haber verdiği kıyamet alametleri ve fitneler olacaktır. Fakat bunların ne zaman olacağına dair tarih belirlemek sahih delil ister. Mesela kıyametin zamanı gibi. Onun hangi sene ve ayda olacağını kimse bilemez. Ama o, Allah’ın Adem (as)’ı yarattığı gün olan Cuma günü güneş batarken olacaktır. Ama hangi Cuma bunu Allah’tan başka kimse bilemez. Aynı şekilde alametlerinin ne zaman başlayacağını kimse bilemez. Herşeyin en doğrusunu Allah bilir.”[18]


----------------

[1] Berzenci kitabında Rasûlüllâh (sav)’in kıyametin ne zaman kopacağını bildiğini, fakat haber vermekten yasakladığını yazmaktadır. Bu, büyük bir yanlışlıktır. Bak: “el-İşâ’a li-Eşrâti’s-Sâat” (s: 3).
[2] Buhari, İman, (1/114 Fethu’l-Bârî).

[3] Müsned (5/189 Hadis no: 3556); İbn Mace (2/1365); Buseyri “Zevaid”de bu hadis için: “Senedi sahih, ravileri güvenilirdir” demiştir. Hâkim “Mustedrek”te: “Senedi sahihtir, Buhari ve Müslim onu rivayet etmemiştir” demiş, Zehebi de O’na katılmıştır. Şeyh Albânî ise bu hadisi “Câmiu’s-Sağir’in Zayıfları” kitabında zayıflamaktadır (5/20-21 Hadis no: 4712).

[4] Müslim, Fedailu’s-Sahâbe, (16/90-91 Nevevi Şerhi).

[5] Buhari, Rikak, (11/347 Fethu’l-Bârî).

[6] İbn Kesir Tefsiri (3/526).

[7] Musned (1/314-315 Hadis no: 374).

[8] Müslim, İman (1/159 Nevevi Şerhi). İbn Hacer şöyle diyor: “Nesâi’deki, Ebû Ferve yoluyla gelen: “Bu Cebrail’dir. Dihye el-Kelbî’nin şeklinde gelmiştir.” rivayetinin ikinci kısmı hatadır. Çünkü sahabe Dihye’yi tanımaktadır. Kaldı ki Hz. Ömer: “Bizden onu kimse tanımıyordu” diyor. Muhammed Nasır el-Mervezî “Kitabu’l-İman”da Nesâi’nin benzer rivayetini şöyle vermiştir: “Bu Cebrail’dir. Size dininizi öğretmek için geldi”. Diğer kalan rivayetlere uyduğu için doğru olan rivayet budur.” (Fethu’l-Bârî 1/125).

[9] “el-Menâru’l-Münîf” (s: 81-82). Ayrıca bak: “Mecmû’u’l-Fetâvâ”, İbn Teymiyye (4/341-342).

[10] “el-Hâvî li’l-Fetâvâ” (2/86), Suyûtî.

[11] “el-Hâvî li’l-Fetâvâ” (2/88).

[12] “Dünya 7 bin senedir, ben de son bininci senesindeyim” hadisi. Albânî bu hadis için: “uydurma” demektedir. Bak: “Camiu’s-Sağir’in Zayıfları” (3/160 Hadis no: 3013).

[13] Bak: “Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk” (1/5-10).

[14] “el-Hâvî” (2/88).

[15] “el-Hâvî” (2/87).

[16] “el-Menâru’l-Münif” (s: 80). Ayrıca bak: “Mecmû’u’l-Fetâvâ” (4/342), İbn Teymiyye.

[17] “en-Nihâye/el-Fiten ve’l-Melâhim” (1/15).

[18] “et-Tezkire fî Ahvali’l-Mevtâ ve Umûri’l-Âhire” (s: 628).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder