4 Ocak 2016 Pazartesi

RASULULLAH'IN CESARETİ

Bismillahirrahmanirrahim, Hamd, yalnızca Allah'adır.

Rasûllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Cesareti

Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, insanların en cesuruydu. Tevhîd ve ibâdeti Allah’a halis kılmak üzere tek başına küfrün karşısında durması, bütün kâfirlerin onun karşısına çıkıp hep birlikte onunla savaşmaları, ona en ağır eziyetleri yapmaları, defalarca onu öldürmek için suikast düzenlemeleri ve bunların onu korkutmaması, yumuşatmaması, aksine davasında daha da ısrarlı olması ve hakka sarılması bunu açıkça göstermekteydi. O, yeryüzündeki tağutlara meydan okuyarak hiç çekinmeden şöyle demişti: “Vallahi, bu işten vazgeçmem şartıyla, güneşi sağ elime, ayı sol elime koysalar, Allah üstün getirmedikçe veya onun için ölmedikçe onu bırakmam.”


Enes b. Mâlik radıyallâhu anh şöyle anlattı: Rasûlullah sal- lallâhu aleyhi ve sellem insanların en güzeli, en cömerdi ve en cesuruydu. Bir gece Medîne halkı bir ses sebebiyle korkmuştu. Bazı kimseler sesin geldiği tarafa gitmişlerdi. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem onlarla karşılaştı. Sesin geldiği tarafa onlardan önce gitmiş, Ebû Talha’nın üzerinde eğer bulunmayan çıplak atıyla o korkutucu sesi araştırmıştı. Boynunda da kılıç vardı. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bu arada halka:

“Korkmayın, korkmayın” diyordu.(Muttefekun aleyh) 

en-Nevevî şöyle demiştir: Bundan çıkarılacak bazı dersler var. Bunlardan birisi de, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in cesaretidir. Öyle ki, durumu anlayıp herkesten önce dönecek şekilde düşmana doğru yürümede oldukça acele davranmıştır.

Câbir radıyallâhuanh şöyle anlatır: Hendek savaşı günlerinde kazı yapıyorduk. O sırada çok sert bir damar çıktı, bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e varıp: Hendekte şu sert damar karşımıza çıktı, dediler. O da: “Ben ineyim” dedi. Karnına taş bağlı olarak kalktı. Üç gündür bir şey tatmamıştık. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem kazmayı aldı, sert damara vurdu. Orası hemen kum haline geldi.(Buhârî) 

Şu anlamı çıkarabiliriz: Sahabîlerin kıramadığı sert kaya, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in darbesinin, şiddetinden darmadağın olmuş kum yığınına dönüşmüştü. Bu, onun ne kadar güçlü olduğunu gösteren bir delildir.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in tehlikeler karşısın- daki cesareti, atılganlığı ve yılgınlık göstermemesi hiçbir kim- senin yaklaşamadığı ve üstünlüğünün miktarını sadece, ona bunu bahşedenin bildiği en yüksek dereceydi.

Bundan dolayı, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in cihâdla ilgili hayatının tamamında, katıldığı savaşların hiçbirinde bir defa bile bulunduğu yerden bir ayak veya bir parmak kadar olsun ayrıldığı tespit edilmemiştir. Küçük büyük bütün ashâbı onu gözleriyle ve gönülleriyle bir işaretini bekledikle- ri itaat edilen bir komutan olarak kabul ediyordu. Bu, onun sadece Allah’ın elçisi olmasından değil, onda kendilerinde bulunmayan bir cesaret görmelerinden ileri geliyordu. Oysa onların arasında da cesaretleriyle darb-ı mesel haline gelmiş kahramanlar vardı.

Bu konuda Ali b. Ebî Tâlib radıyallâhu anh şöyle demiştir: Savaş kızışıp düşmanla karşı karşıya geldiğimizde, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e sığınıp onunla korunurduk. Hiçbirimiz, düşmana ondan daha yakın olamazdı.(Ahmed ve Nesâi) 

Yine Ali radıyallâhu anh şöyle demiştir: “Bedir günü, kendimize baktım da, hepimiz Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e sığınıyorduk. O, düşmana en yakın olanımızdı. En çetin insandı.”()Ahmed  

Uhud savaşında, melûn Ubey b. Halef, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’i öldürmek amacıyla atına binmiş şöyle diyordu: Muhammed! Sen yaşıyorsan, ben yaşamayayım! Oradakiler: Allah’ın Rasûlü! Bizden birisi ona acıyacak mı? dediler. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Bırakın onu!” dedi. Yaklaşınca, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem el-Hâris b. es- Sımme’den mızrağı aldı. Onu hedefi tespit için salladı. Bu arada sahabîler etrafından dağıldılar. Daha sonra onun kar- şısına geçti. Bir atışta mızrağı boğazına sapladı. Ubey birkaç defa da atından düşüp yere yuvarlandı. Kureyşlilerin yanına gidip: Muhammed beni öldürdü, dedi. Onlar: Bir şeyin yok, dediler. O da: Bu yara, bütün kabilelerde olsa, onların hep- sini öldürür. O “seni öldüreceğim” dememiş miydi? Vallahi, o bana tükürse, beni mutlaka öldürürdü, dedi. Gerçekten de dönerken öldü.(İbn Hişam, es-Sîretu’n-Nebeviyye, III/174)

Huneyn savaşında, Hevâzin kabilesi ansızın ok yağdır- maya başlayınca, Müslümanlar bozguna uğrayıp kaçtılar. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle diyerek düşmanın karşısında durdu:

“Yalan yok Peygamberim ben Abdulmuttâlib’in oğluyum ben”(Bkz: Ahlâku’n-Nebiyyi fi’l-Kur’ân ve’s-Sunne, III/1341)

Allah’ım! Peygamber’in ve habîbin Muhammed’e salât ve selâm et. Bizi onunla cennette bir araya getir. Onun müba- rek elinden, bize daha sonra hiç susuzluk hissetmeyeceğimiz tatlı bir su içir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder