4 Ocak 2016 Pazartesi

RASULULLAH'IN HAYATI -2-

Bismillahirrahmanirrahim, Hamd, yalnızca Allah'adır.


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Soyu

Künyesi Ebu’l-Kâsım’dır. Babası, Abdullah; dedesi Abdulmuttâlib’tir. Öbür dedeleri sırasıyla şunlardır: Hâşim, Ab- dumenaf, Kusay, Kilâb, Murra, Kâb, Luey, Galib, Fihr, Mâlik, en-Nadr, Kinâne, Huzeyme, Mudrike, İlyas, Mudar, Nizar, Ma’ad ve Adnan. İttifakla belirtilen soyu budur.

Adnan’ın, İsmail aleyhisselâm’ın çocuklarından olduğunda da ittifak edilmiştir.


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in İsimleri

Cubeyr b. Mut‘im’in rivâyet ettiğine göre, Rasûlullah sal- lallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Benim bazı isimle- rim vardır: Ben Muhammed’im. Ben Ahmed’im. Ben, Allah’ın küfrü benimle yok edeceği Mâhîyim. Ben insanların benden hemen sonra haşrolacağı Haşir’im. Ben, benden sonra peygamber olmayan Âkıb’ım.”Muttefekun aleyh.

Ebû Mûsâ el-Eş’arî şöyle anlatır: Rasûlullah sallallâhualeyhi ve sellem bize isimlerini haber verdi ve şöyle dedi: “Ben Muhammed’im. Ben Ahmed’im. Ben Mukaffi’yim (peygamberlerin sonuncusuyum). Ben Haşir’im. Ben tevbe peygam- beriyim. Ben rahmet peygamberiyim.” Müslim.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Asâleti

Bu, delile gerek olmayan bir husustur. Çünkü o, Ha- şim oğullarından ve Kureyş’tendir. Onlar da Arapların soyu en üstün olanlarıdır. O, Yüce Allah’ın en sevdiği yer olan Mekke’dendir. Allah şöyle buyurmuştur: “Allah, peygamber- lik vereceği kimseyi daha iyi bilir.”En’am, 124.

Müslüman olmadan önce, Ebû Sufyân, Peygamber sal- lallâhu aleyhi ve sellem’in soyunun üstünlüğü ve şerefini itiraf etmişti. Heraklius ona, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in soyunu sorduğunda, Ebû Sufyân: O, aramızda soylu birisi- dir, diye cevap vermiş, Heraklius: Peygamberler, milletlerinin soylularından gönderilir, demişti. Muttefekun aleyh.

Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem: “Yüce Allah, İbrahîm’in soyundan İsmail’i seçti. İsmail’in soyundan Kinâne’yi seçti. Kinâne’nin soyundan Kureyş’i seçti. Kureyş’ten Hâşim oğullarını seçti. Hâşim oğullarından da beni seçti”( Müslim.) buyurmuştur.

Yüce Allah’ın, anne ve babasını zinâ yapma hatasından koruması, onun soyunun temizliğini gösterir. O, sahîh bir nikâh mahsulü olarak doğmuş, zinâ sonucunda doğmamıştır. Nitekim Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle bu- yurmuştur: “Ben nikâh mahsulü olarak meydana geldim. Zinâdan meydana gelmedim. Cahiliye döneminin kötülüklerinden hiçbir şeye bulaşmadan, Âdem’den, babama ve anneme gelip ulaşıncaya kadar, hep nikâh mahsulü olarak meydana geldim.”et-Taberânî, el-Evsât. el-Elbânî hasen olduğunu söylemiştir.

Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ben Âdem’den itibaren zinâ olmaksızın nikâh mahsulü meydana geldim.” İbn Sa’d.

İbn Sa’d ve İbn Asâkir, el-Kelbî’den şöyle dediğini nakletmişlerdir: Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in beş yüz an- nesini yazdım. Onlar hakkında zinâ ve cahiliye ile ilgili hiçbir şeye rastlamadım. “Beş yüz anne” sözüyle, babası ve annesi tarafından gelen ninelerini ve ninelerinin ninelerini kastetmektedir.

Şair şöyle der:
Onun için rahimler korundu tâ Âdem’den beri Ona haram karışmadı, tertemiz bir nikâhla geldi
Doğduğu gece çıktı ortaya tıpkı bir dolunay gibi Işık saçan doğuşunu toz bulutu lekeleyemedi
Işıklarından dolayı karanlıklar aydınlandı Öylesine parladı ki hiçbir karanlık kalmadı
Şükürler olsun bize onu hediye eden zâta O zât ki zanlar ve vehimler erişemez ona


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in, Doğruluğu ve Güvenilirliği

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, peygamber olmadan önce de milleti arasında doğruluk ve güvenilirliğiyle meşhur olmuştu. Aralarında el-Emîn (güvenilen, dürüst) diye tanınıyordu. Bu, doğruluk, güvenilirlik ve iyi özelliklerde, ancak en son noktaya ulaşana verilen bir lâkaptır.

Düşmanları da onun bu özelliğini itiraf etmişlerdir. Me- sela Ebû Cehil, Peygamber’e düşman olmasına ve onu yalan- lamasına rağmen onun doğru olduğunu biliyordu. Bundan dolayı, birisi ona: Muhammed, doğru mudur, yalancı mıdır? diye sorduğunda: Vallahi, Muhammed doğrudur, o hiç yalan söylememiştir. Ancak Kusay oğulları, kıyadeyi (sancaktarlık görevini), sikâyeyi (hacılara su temin etme görevini), hicabe- yi (Kâbe’nin örtüsünü muhafaza etme görevini) ve peygamberliği götürünce (bunlara sahip olunca) diğer Kureyşlilere ne olacak? dedi.

Ebû Sufyân da, Müslüman olmadan önce Peygamber sal- lallâhu aleyhi ve sellem’in azılı düşmanlarındandı. Heraklius ona: Peygamber olduğunu söylemeden önce onu hiç yalancılıkla itham ettiğiniz oldu mu? diye sorduğunda, Ebû Sufyân: Hayır, diye cevap vermişti. Bunun üzerine Heraklius: Peygamber olduğunu söylemeden önce, onu yalancılıkla suçladığınız oldu mu? diye sordum. Sen: Hayır, diye cevap verdin. Anladım ki, o insanlara ve Allah’a asla yalan söylemiyor.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem titreyerek ve: “Beni örtün, beni örtün” diyerek Hadîce’ye geldiğinde –ki bu Hira mağarasında vahiy geldikten sonra olmuştu- Hadîce ona:

- “Hayır, vallahi! Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen akrabayı gözetir, doğruyu konuşursun” demişti. Muttefekun aleyh.

İbn Abbâs radıyallâhu anh şunu rivâyet etti: “Önce en yakın akrabanı uyar”(Şuara, 214.) âyeti inince, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Safa’ya gelip üzerine çıktı ve:

- Ya sabâhah!(“Düşman tarafından kuşatıldık, sarıldık. Sabah vakti gelip çattı. Hemen çarpışmaya hazırlanın” anlamına gelmektedir.) diye bağırdı. Halk: Bu kim? diyerek etrafına toplandı. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Size, vadide bazı atlıların baskın yapacaklarını söylesem, bana inanır mı- sınız? dedi. Onlar:

- Evet, sana inanırız. Senin hiçbir yalanına rastlamadık, dediler. O da: Ben sizi, şiddetli bir azap karşısında uyarmaya memurum, dedi.

Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in doğruluk ve güveni- lirliği, müşrikleri, onun hakkında karar vermede şaşırtıyordu. Ona, kâh yalancı, kâh büyücü diyorlar, kâh kâhin diyorlar, kâh deli diyorlardı. Bu konuda birbirlerini kınıyorlardı. Çünkü hepsi Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in bu nitelik ve kötü lâkaplardan uzak olduğunu biliyorlardı.

Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e çok eziyet eden en- Nadr b. el-Hâris, Kureyş’e şöyle demişti: Kureyş topluluğu! Vallahi, başınıza daha önce benzerini görmediğiniz bir iş geldi. Aranızdaki Muhammed, aklı en çok beğenilen, en doğru konuşanınız ve güvenilir bir gençti. Zülüflerindeki beyaz saçları görünce ve size getirdiğini getirince: O bir büyücüdür, dediniz. Hayır, Allah’a yemin olsun ki o büyücü değildir. Kâhindir, dediniz. Hayır, Allah’a yemin olsun ki o bir kâhin değildir. O şairdir, dediniz, delidir dediniz. Kureyşliler! Durumunuza bakın! Çün- kü Allah’a yemin olsun ki başınıza büyük bir iş geldi.

Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in güvenilirliği, Şam’daki kervanına yöneticilik yaptığında Hadîce’nin onun eşi olmasını istemesinin yegâne sebebiydi. Hadîce, kölesi Meysere’den, onun güvenilirliğini ve güzel ahlâkını öğrenmişti.

Kureyşli müşrikler, inkâr edip yalanlamalarına rağmen, güvenilir olduğu için paralarını ona emanet ediyorlardı. Yüce Allah, onun Medîne’ye hicret etmesine izin verdiğinde, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem emanetleri sahiplerine teslim etmesi için, Mekke’de Ali’yi bırakmıştı.

Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in üstlendiği, en güzel ve en mükemmel şekilde yerine getirdiği en büyük emanet, Yüce Allah’ın kendisini, insanlara tebliğ etmekle yükümlü tuttuğu, vahiy ve risâlet emanetidir. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem risâleti en mükemmel bir şekilde tebliğ etmiş ve emaneti de aynı şekilde yerine getirmiştir. Allah’ın düşmanlarına karşı, delille, Kur’ân’la, kılıçla, mızrakla savaştı. Allah ona fetihler nasip etti, davasını mü’minlere sevdirdi. Mü’minler ona iman ettiler, onu tasdik ettiler, ona yardım edip destek oldular. Böylece kelime-i tevhîd üstün geldi. İslâm dünyanın her yerine yayıldı. Yüce Allah’ın bu dine sokmadığı hiçbir ev kalmadı. Allah’ın salâtları ve selamı, yakîn (ölüm) gelinceye kadar, Allah yolunda savaşan sâdık (doğru) ve emin (güveni- lir) kimseye olsun.

Peygamberlerden Alınan Söz Ve Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in Müjdelenmesi

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Allah peygamberlerden ahit almıştı: And olsun ki size kitap, hikmet verdim, sizde olanı tasdik eden bir peygamber gelecek, ona mutlaka inanacaksınız ve ona mutlaka yardım edeceksiniz, ikrar edip bu ahdi kabul ettiniz mi? demişti. Onlar: Kabul ettik, demişlerdi. Allah da: Şahit olun, ben de sizinle beraber şahitlerdenim demişti. Bunun ardından yüz çeviren var ya, işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.” Âl-i İmran, 81–82.

Ali b. Ebî Tâlib ve amcasının oğlu İbn Abbâs radıyallâhu anhumâ şöyle demişlerdir: Allah, gönderdiği peygamberler- den her birinden mutlaka onun için ahit almıştır. Allah, o peygamber sağken Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’i gön- derseydi, o mutlaka ona inanacak ve yardım edecekti. Onlara, ümmetlerinden de söz almayı emretti. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem, onlar sağken gönderilseydi, onlar ona mutlaka iman edecekler ve ona yardım edeceklerdi. İbn Kesir Tefsiri, I/493. Benzeri es-Suddî’den de rivâyet edilmiştir.

Yüce Allah, İbrahîm aleyhisselâm’ın dilinden şunu söyledi: “Rabbimiz! İçlerinden onlara senin âyetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu güçlü ve hâkim olan ancak sensin.” Bakara, 129.

İbn Kesîr rahimehullah şöyle demiştir.

“Yüce Allah, Harem’dekilere İbrahîm’in duasının gerçek- leştiğini haber vermek için, Allah’ın, onlara, onlardan yani İbrahîm’in soyundan bir elçi gönderdiğini haber vermektedir. Kabul edilen bu dua, Allah’ın, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’i ümmî olanlara, bütün insanlara ve cinlere elçi olarak tayin ettiği konusunda, önceki kaderine uygun düşüyor. Ni- tekim İmam Ahmed, el-Irbâd b. Sâriye’den şunu rivâyet etti: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ben, Âdem daha balçık halindeyken, Allah katında peygamberlerin sonuncusuydum. Bunun başlangıcını size haber vereceğim. Ben atam İbrahîm’in duasıyım. İsa’nın kavmine geleceğini müjdelediği peygamberim. Annemin rüyasıyım. Zaten pey- gamberlerin anneleri böyle rüya görürler.”

Onun sallallâhu aleyhi ve sellem insanlar arasındaki adı, devamlı söylendi, meşhur oldu ve her yere yayıldı. Nihâyet İsrailoğulları soyundan gelen en son peygamber İsa b. Meryem aleyhisselam onun adını açıkladı. İsrailoğullarına şöyle bir ko- nuşma yaptı: “Ben, Allah’ın size gönderdiği elçisiyim. Benden önce geçen Tevrat’ı doğruluyor, benden sonra gelecek, adı Ahmed olan bir Rasûl’ü müjdeliyorum.”(Saf, 6.) Bundan dolayı o: “Ben atam İbrahim’in duası ve Meryem oğlu İsa’nın müjdesiyim”(İbn Kesir, Tefsir, I/243.) demiştir.

Onun sallallâhu aleyhi ve sellem faziletlerinin ve özellikleri- nin eski kitaplarda belirtildiğine, Yüce Allah’ın şu sözü delildir: “Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygambere uyarlar. O (peygamber) ki, ken- dilerine iyiliği emreder, onları kötülükten meneder; onlara güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar.”(A’raf, 157)

Atâ b. Yesâr şunu anlattı: Abdullah b. Amr b. el-Âs radıyallâhu anh ile karşılaştım ve şöyle dedim: Bana, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Tevrat’taki özelliğini söylesene! O da: Tamam, vallahi, o Tevrat’ta, Kur’ân’daki gibi nitelenmiştir. Şöyle ki: “Ey Peygamber! Biz seni şahit, müjdeci, uyarıcı ve ümmîlere (acizlere) bir koruyucu olarak gönderdik.”(Ahzab, 45) Sen benim kulum ve elçimsin. Sana “Mütevekkil” adını verdim. Bu peygamber, kötü huylu, katı kalpli, pazarlarda bağıran biri değildir. O, kötülüğe kötülükle karşılık vermez, fakat o affeder, bağışlar. Allah eğrilmiş, sapmış olan milleti bu peygamberle onları la ilâhe illallah demeleri sûretiyle doğrultmadıkça, o peygamberin ruhunu almayacaktır. Allah birçok kör gözü, birçok sağır kulağı, birçok kapalı kalbi bu tevhîd kelimesiyle açacaktır.” Buhârî.

Beyhakî, İbn Abbâs radıyallâhu anh’dan şunu rivâyet etti:

el-Cârûd b. Abdillah gelip Müslüman oldu ve şöyle dedi: Seni hak ile gönderene yemin olsun! Senin özelliklerini İncil’de gördüm. Betül’ün oğlu yani İsa b. Meryem aleyhisselam seni müjdeledi.

Ebû Mûsâ el-Eş’arî radıyallâhu anh’ın rivâyet ettiğine göre, Necaşî şöyle dedi: “Ben Muhammed’in, Allah’ın Rasûlü ve İsa’nın müjdelediği kimse olduğuna şehâdet ediyorum. Eğer üzerimde hükümdarlık görevi olmasaydı, yanına gider, ayak- kabılarını taşırdım.”(Ebû Dâvûd)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder