12 Aralık 2015 Cumartesi

DÖRT KAİDE

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Allah (Subhanehu ve Tealâ) seni taatine yöneltsin! Ey kardeşim bil ki İbrahim (aleyhisselam)’ın dini olan Haniflik, ihlâs içerisinde yalnızca Allah (Subhanehu ve Tealâ)’ya ibadet etmektir.

Allah (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurmuştur:    “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (51 Zâriyat/56)

Eğer Allah (Subhanehu ve Tealâ)’nın seni, yalnızca kendisine ibadet etmen için yarattığını anladıysan ibadetin, tevhid olmaksızın ibadet olarak isimlendirilemeyeceğini de anlamış olursun. Tıpkı taharetsiz (abdestsiz) namaz olmayacağı gibi… Nasıl ki necaset tahareti fesada uğratırsa aynı şekilde şirk de ibadetleri fesada uğratır. Dolayısıyla sen şirkin ibadetleri geçersiz kıldığını, amelleri boşa çıkardığını ve sahibini ebedi cehenneme mahkûm ettiğini idrak ettiğin zaman hiç vakit kaybetmeden mahiyetini öğrenmeye çalışmalısın ki böylelikle Allah (Subhanehu ve Tealâ) seni kendisine şirk koşmaktan ve kötü akıbetten korusun.


Allah (Subhanehu ve Tealâ) şirk hakkında şöyle buyurmuştur:   “Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz! Bundan başkasını ise dilediği kimse için bağışlar.” (4 Nisa/48)

Bilinmelidir ki Allah (Subhanehu ve Tealâ) yüce kitabı Kuran-ı Kerim’de şirke dair dört kaide zikretmiştir.
Birinci Kaide: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in savaştığı kâfirlerin, Allah (Subhanehu ve Tealâ)’nın yaratıcı ve müdebbir olduğunu ikrar etmelerine rağmen müslüman kabul edilmediklerinin bilinmesi gerekir.

Bunun delili Allah (Subhanehu ve Tealâ)’nın şu buyruğudur:
  “De ki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim malik bulunuyor? Ölüden diriyi,
diriden ölüyü kim çıkarıyor? Her türlü işi kim idare ediyor? Onlar, "Allah" diyecekler. De ki: O halde korkmaz mısınız?”  (10 Yunus/31)

İkinci Kaide: Bilinmesi gerekir ki müşrikler, kendilerini Allah’a yakınlaştırmaları ve Allah katında şefaatçi olmaları için putlarına duada ve teveccühte bulunmuşlardır.
Bunun delili, Allah (Subhanehu ve Tealâ)’nın şu ayetleridir
 “Allah’ı bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler "Onlara, sadece bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz" derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.” (39 Zümer/3)

  “Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere ibadet ediyorlar ve "Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" diyorlar.” (10 Yunus/18)
 Şefaat, reddedilen ve tasvip edilen (meşru) şefaat olmak üzere iki kısma ayrılır. Reddedilen şefaat, yalnızca Allah (Subhanehu ve Tealâ)’nın muktedir olduğu hususlarda Allah’tan başkasından talepte bulunmaktır.

 Allah (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurmuştur:
   “Ey iman edenler! Kendisinde alış-veriş, dostluk ve hiç bir şefaatin bulunmadığı gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın! Kâfirlere gelince, onlar zalimlerin ta kendisidir.” (2 Bakara/254)

Meşru şefaat ise şefaat isteyenin Allah’tan istediği, şefaat edenin de Allah tarafından kendisine ikram edilen şefaat yetkisini, Allah (Subhanehu ve Tealâ)’nın sözünden ve amelinden razı olduğu ve şefaatine izin verdiği kimseler için kullandığı şefaattir.

Allah (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurmuştur:    “İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir?” (2 Bakara/255)

Üçüncü Kaide: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ibadet konusunda çok değişik inançlara sahip olan bir kavme peygamber olarak gönderilmişti. Onlardan bir kısmı meleklere, bir kısmı peygamber veya salih kimselere, bir kısmı ağaç ve taşlara, bir kısmı da Güneş ve Ay’a secde ediyorlardı.

 Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu grupların hepsiyle savaştı ve aralarında hiçbir ayırım yapmadı.
Çünkü Allah (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurmuştu:    “Fitne tamamen yok edilinceye ve din de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın!” (8 Enfal/39)

Müşriklerin Güneş ve Ay’a secde ettiklerinin delili şu ayettir:
“Gece ve gündüz, güneş ve ay O'nun ayetlerindendir. Eğer Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin.” (41 Fussilet/37) Meleklere ibadet ettiklerinin delili:    “Ve size "Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin" diye de emretmez.” (3 Al-i İmran/80)

Peygamberlere ibadet ettiklerinin delili:
   “Allah "Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara «Beni ve anamı, Allah'tan başka ilah edinin» diye sen mi dedin?" buyurduğu zaman o "Hâşâ! Seni tenzih ederim Rabbim! Hak olmayan sözü söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim Sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin. Hâlbuki ben senin zatında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin" demişti.” (5 Maide/116)

Salih kimselere ibadet ettiklerinin delili:
 “Onların yalvarıp durdukları da "Rablerine hangisi daha yakın olacak" diye vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar.” (17 İsra/57) Taşlara ve ağaçlara ibadet ettiklerinin delili ise:
   “Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ'yı? Ve üçüncüleri olan ötekini, Menat’ı?” (53 Necm/19,20)
 Ebu Vakıd el-Leysi (radıyallahu anh)’tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraber Huneyn'e sefere çıkmıştık. O dönemde biz küfürden yeni kurtulmuştuk. Müşriklerin bir ağaçları vardı. Onu tavaf ediyorlar, üzerine silahlarını asıyorlardı. Bu ağaca "Zat-u Envat"(1) ismini vermişlerdi. Biz bunlardan birinin yanından geçerken "Ey Allah'ın Rasulü! Onlarınki gibi bize de bir Zat-u Envat edin!" dedik. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) "Allahu Ekber! Sizin söylediğiniz bu söz, İsrail Oğulları’nın Musa'ya söylediği "Onların ilahları gibi bizim için de bir ilah yap!" (7 Araf/138) sözü gibidir. Siz, sizden öncekilerin yolunu aynen takip edeceksiniz" buyurdu.”2

 Dördüncü Kaide: Günümüzdeki müşriklerin şirki önceki müşriklerin şirkinden çok daha şiddetlidir. Çünkü önceki müşrikler bolluk ve rahatlık zamanlarında Allah’a ortak koşuyor fakat darlık ve sıkıntı zamanlarında ise ihlâsla Allah (Subhanehu ve Tealâ)’ya yöneliyorlardı. Ancak günümüzdeki müşrikler rahatlıkta da sıkıntı anlarında da şirk koşmaya devam etmektedirler. Bu husustaki delilimiz ise Allah (Subhanehu ve Tealâ)’nın şu buyruğudur:
“Gemiye bindikleri zaman dini, yalnız O'na has kılarak (ihlâsla) Allah'a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya çıkarınca bir bakarsın ki, (Allah'a) ortak koşmaktadırlar.” (29 Ankebut/65)

Şeyh Muhammed b. Abdulvehhab
                                             
 1- Kılıçlarını asacakları ve mukaddes kabul edecekleri bir ağaç. 2 Tirmizi, 2106.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder